Türkiye her alanda çağ atlamış ve dünyada kendinden söz ettirmekte… Bu yaşadığımız ülke adına mutluluk verici. Ancak iletişim, teknik öyle doruk noktaya gelmiş ki, bilgisayar, elektroniğin şatafatı kimi gözleri perdelemiş gerçekleri görmekten yoksundurlar. Okullara bilgisayar, öğrencilere tablet elbette gerekli, peki ülke de bunca ayakkabısız, montsuz çocuk varken oyuncak kime ne neye fayda verir. Ya ayakkabısı olmayan çocuğa süt vermek neyin nesi… Sistem, siyaset sahte letafet içinde… Siyasetçiler saygı göstermenin, sevgi sunmanın, merhamet etmenin ikiyüzlülüğüne bulanmışlar. Para, şöhret, mevki hırsı gözleri kör etmiş... Kimse bölgeler arasındaki ekonomik dengesizlikten bahsetmiyor. Milli gelirden pay almaktan yoksun, dibe vurmuş aileler görmüyor. Dengesiz gelir dağılımı, insanlar arasındaki uçurum gittikçe derinleşmektedir. Bir şarkı sözünün bir yerinde "terliklerimle gelsem sana" diyen vurucu dizesi alkışlanırken, okula giden Melek'in terlikli hali ve nice aynı minval üzere olan çocuğun hali fazlasıyla inciticidir. Neden icap etti demeyin… Bilmeyenler için yazı-yorum. Taşımalı eğitim öğrencileri sağlıklı bir şekilde evlerinden alıp okula, okuldan tekrar evlerine teslim edilmesi faaliyetidir. İşte bu görevi üstlenmiş olan bir minibüs Taşımalı eğitim için okulu Urfa-Siverekli öğrencileri taşırken karda mahsur kalır. Kameramanlar "öğrencilerin içinde bulunduğu minibüsün haber niteliği var" diye koşuşunca ummadıkları bir haber yakaladılar… Melek'in terlikleri… Melek'in terlikleri kimsenin umurunda değildi. Ancak kamaralara takılınca olan oldu… Bürokrasi çalkalandı, Melek'in evinin yolunu tutan tutana… Bunu hiç mi bir sorumluluk duyan görmedi? Buna sahip çıkmak, bir yerlere duyurmak ve onun gibi nicesiyle ilgilenmek bir eğitim meselesi olduğunu unutmamak gerekir. İşte bu kameralar "ben görev yapıyorum" diyen nicesinin ayıbını, ilgisizliğini, aymazlığını hemen gün yüzüne çıkardı. Onun içindir herkes kameralara düşman… Sizinle anılardan sayfalar açayım. Neden "Takunyadan Terliğe" dediğimi anlatayım. Ben okula başladığım zaman bir ayakkabım yoktu. Okullu olmanın hayrına markası "dora" olan Boğuk Kiremit rengi bir lastik ayakkabıya sahip olmuştum. Okula gelen birçok arkadaşım takunya (xapxap) ile geldiği gibi kimisi de yalın ayaktı. "Yalın ayak olur mu" diyenler olabilir, ancak yaşamın gerçekleri hiçbir zaman bizi utandırmadığı gibi anlatmak övünç payımızdır. İşte o günlerden bu günlere gelmek de başarının sırrında gizlidir. Eğitimcilerin bize sahip çıkması gerekirken ruhumuzda travmalar bırakacak sözlerini andıkça hala gözlerim bulutlanmaktadır. 23 Nisan Çocuk Bayramı'na katılacaktım. Bir öğretmen (idareci) kolumdan tutup "bizi protokole rezil mi edeceksin" deyip beni azarlaması hala yüreğimin bir köşesinde kanayan bir yaradır. Melek'in babası özel bir firmada çalıştığı için kaymakama başvurup yardım isteseydi kesinlikle verilmezdi. "Senin gibi nicesi var, üstelik sen çalışan birisin" deyip geri gönderilirdi. Hiç kimse asgari ücretle neler yapabileceğinin hesabını yapmıyor. Onun için yaşamın gerçeklerini bilmiyorlar. Ancak kameralar insanın foyasını nasılda meydana çıkarıyor. Hadi isterseniz yardım etmeyin, el âleme rezil olmamak elde mi? Yıl 1980 ve merkeze bağlı 35 km mesafede bulunan Düzenli Köyü'nde öğretmenliğe başladığım zaman çocuklar okula "cankurtaran" ismi verdikleri lastik ayakkabılarla geldikleri gibi yalın ayak gelenler hala vardı. Öğrenciliğimden öğretmenliğim arasında kaba hesapla otuz yıl geçmişti. Öğretmenliğim ile bugün arasında da kırk yılı aştı, tala Türkiye'de yalınayak ve terlikle okula gidenler varsa konuşmadan önce düşünmek lazım... Daha önceleri defalarca böyle olaylarla karşılaştığımız gibi yapılan istatistiklerle Türkiye'nin yoksulluk tablosunu gözler önüne serilmektedir. Nicesi unutuldu, bu da kısa bir zaman sonra unutulur. Ancak kışın soğuğu ciğerine işleyenler bunu unutamazlar. Yardımlar bu ailenin bütçesine kısmen farklılık katılacaktır. Peki ya sesini duymadığımız, yalın ayak gezen çocuklar, ya kışın soğuğuna karşı giyeceği olmayanlara ne buyrulur. Bunları nasıl kameralarla buluşturalım. Ülkemiz çağ atlamış, etrafımızda vızır vızır arabalar… iPhone 5 (Ayfon 5) çıkmış kullanın beyler… Fazla uzatmadan Melek'in söyledikleri daha da incitici… "Ben terlikle okula gelmekten utanıyorum" demiş. "Yok kızım yok, sen utanma, sana sahip çıkamayanlar, sana bu eziyeti çektirenler utansın. Kendini sana zorla kabul ettirenler, senin dilini, kültürünü, milliyetini yok sayıp zorla kendileştirenler utansın. Adaletten dem vuranlar, hukukun üstünlüğünü savunanlar, çağ atladıklarını söyleyenler, Türkiye'deki yaşam seviyesini dünya standartlarına çıkardıklarını söyleyenler utansın.