AA / İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, vakfın, 1992'de başlayan Bosna Savaşı'na kayıtsız kalamayan gönüllülerin başlattığı insani yardım çalışmalarının 1995'te kurumsal kimliğe bürünmesiyle İstanbul'da hayat bulduğunu söyledi.
Bosnalı Müslümanların, 'Türkiye bizim yanımızda olmazsa biz çok yalnız kalırız. Sesimizi Türkiye'ye ve dünyaya duyurun.' talebi üzerine gönüllülerce kurulan İHH'nin, Türkiye'nin uluslararası çalışan ilk sivil toplum kuruluşu olduğunu dile getirdi.
Bosna ile başlayan faaliyetlerin 130'dan fazla ülkede yürütüldüğünü anlatan Yıldırım, ağırlıklı olarak açlık, kuraklık, doğal afet ve krizlerin yaşandığı bölgelerde ihtiyaç sahiplerini desteklediklerini ifade etti.
Yıldırım, İHH'nin 'insani yardım', 'insan hakları ihlallerinin araştırılması' ve 'insani diplomasi' alanında çalıştığını, kıta ve ülke sınırlaması yapmadığını söyledi.
'Yetimin dili, dini, ırkı sorulur mu?'
Bülent Yıldırım, 2010'da meydana gelen depremin ardından Haiti Cumhuriyeti'ne giden ilk teşkilat olduklarını hatırlatarak, şunları anlattı:
'Bir cami vardı, avlusunda yardımları dağıttık. Yardım dağıtacak mekanlar bulamadığımız zaman kiliselerin bahçelerini bize açtılar. Orada yardımlar dağıtıldı. Yine Haiti'ye gittimizde en fazla dikkatimizi çeken şey; yetim çocukların sahipsizliğiydi. Bunların anne ve babası Müslüman değil ama yetimin dini, dili, ırkı sorulur mu? Halen Haiti'de yetimlerimiz var, onları alıyoruz, okutuyoruz, üniversite aşamasına getiriyoruz ve hayata tutunmalarını sağlıyoruz.
Japonya'da tsunami olduğu zaman oraya giden ve en son çıkan kuruluşuz. Radyasyon yayılmış, Japonlar çıkmış, buradan ben arkadaşları aradım, 'Siz de çıkın, radyasyon yayılıyor niye duruyorsunuz?' diye sordum. Hiç unutmuyorum, ağladığım anlardan biridir, 'Ağabey burada halen insanlar var.' dediler. Japonya'da devlet radyasyondan dolayı çekilmiş, İHH orada kimsesiz, yaşlı, sokakta kalan insan için radyasyonu göze alıyor, bedel ödüyor ve oradaki insanlara yardım ediyor.'
İyi öğrenilmiş İslami şuurun böylesi çalışmalara samimiyet kattığını ifade eden Yıldırım, 'Dünya hayatı bir tarla, burada cenneti kazanmak zorundayız. Biz tebliğ ve davetçiyiz. Din, dil, ırk ayrımı yapmayız yardım ederken ama biz sonuçta Müslümanız ve bu kimliğimizi saklamıyoruz.' diye konuştu.
İnsanlarla ilişkilerini doğruluk üzerine kuranların güven kazandığını belirten Yıldırım, 'Mesala Orta Doğu'daki bütün ülkeler şunu bilirler. İHH bir şey dediği zaman yapar. Arabuluculuk, insani diplomasi dediği zaman tarafları kandırmaz. İnsan haklarıyla ilgili bir rapor hazırladıysa mutlaka elindeki verilere göre hazırlar. Onun için İHH'nin güvenilirliği, eminlik sıfatı çok önemlidir.' değerlendirmesini yaptı.
'Tarihini unutan bir topluluk
geleceğini inşa edemez'
Mazlum coğrafyalara Türkiye'den gitmenin avantajları olduğuna değinen Yıldırım, şöyle devam etti:
'Bugün itibarıyla baktığınızda Türkiye'nin gücünü arkanızda hissediyorsunuz. Türkiye'nin yardımını hissediyorsunuz. Bir bölgede 'Ben Türkiye'den geliyorum.' dediğiniz zaman artık size saygı, sevgi farklılaşıyor. Ama bunda İHH'nin da katkısı var. Çünkü 30 yıldır zaten biz bu bölgelerde çalışıyorduk. Bu bölgedeki çalışmalarımızı hiçbir zaman sadece İHH büyüsün diye yapmadık. Türkiye'nin ve bu halkın kendi değerleri ile buluşması için de yaptık. Yani dedik ki 'Tarihini inkar eden, tarihini düşünmeyen, tarihini unutan bir topluluk geleceğini inşa edemez.' Biz Türkiye'ye Balkanları, Orta Doğu'yu, Afrika'yı, Kazakistan'ı, Kızgızistan'ı, Doğu Türkistan'ı hatırlattık.'
Türkiye'nin İslam coğrafyasının ortasında bulunduğunu aktaran Yıldırım, İslam dünyasına karşı dünyadaki birçok gücün birleştiğini, İslam coğrafyasının birliğinden çekinen ülkelerin savaş ve kaostan yana olduklarını dile getirdi. Yıldırım, şunları kaydetti:
'İslam dünyası uyanırsa, bir araya gelirse büyük devletlerin çoğu bu toprakları sömüremeyecek. Bunu fark ediyoruz. Bunun için her savaş bölgesinde arabuluculuklar oluşturuyoruz. İnsani diplomasi dediğimiz bu. Mesala Filipinler ile Moro arasında, Somali'deki taraflar arasında, Afganistan'da, Suriye, İran, dönem dönem Rusya arasında arabuluculuklar yapabiliyoruz. Esir değiş tokuşları yapabiliyoruz. Kayıpları arayıp bulabiliyoruz. Onun için geldiğimiz nokta birçok alanda farklılık gösteriyor.'
Yıldırım, Türkiye'nin çok büyük ve güçlü bir devlet haline geldiğini, gidilen coğrafyalarda bunu derinden hissettiklerini kaydetti.
Gidilen bölgelerde ecdadın izlerine rastladıklanı, bundan heyecan duyduklarını anlatan Yıldırım, 'Heyecanını kaybedersen sadece görüntü için bu işi yaparsın. Mesala Afrika'ya gittiğinde tarihi de yanında götürürsen, tarihinle birlikte yardım dağıtırsan heyecanın devam eder, geri gelirsin bir daha gitmek istersin.' dedi.
Yıldırım, dünya sisteminin yardım kuruluşlarına 'dar bir elbise' giydirdiğine dikkati çekerken, şu değerlendirmede bulundu:
'Sadece insanların karınlarını doyurmak için bir paket götürmek insani yardım olarak algılanmıştır ama Batı'nın kuruluşları daha geniş düşünür. İnsani yardım dağıtırlar, yani gıda verirler, kalıcı eserler ortaya koyarlar, toplumu istedikleri kültüre göre dönüştürürler, daha sonra tüccarları oraya gider, medyası zaten vardır, devletleri gider yeraltı kaynaklarını alırlar. Hani Afrikalılar diyor ya 'Onların elinde İncil vardı, bizde elmas var. İncil'i bize verdiler, elması onlar aldılar.' Şimdi bu yardım kuruluşları iyi niyetli olursa başka bir şey, kötü niyetli olursa ajan işi yaparlar.'
Yıldırım, vakfın insani yardımların ve kuruluşlarının çerçevesini genişleterek, dünya sisteminin giydirdiği dar kalıp elbiseyi genişlettiğine vurgu yaptı.

'Türkiye toplumu yardım etme
bilincinde zirveyi yakalamış
durumda'
Vakfın güven veren, samimi ve şeffaf çalışmalarının gönüllü ve bağışçı sayısını da artırdığını kaydeden Yıldırım, vakfın gücünü önce Allah'tan, sonra halktan aldığını dile getirdi.
Yıldırım, bu yılın 7 ayında geçen yılın tamanından fazla bağış desteği aldıklarını ifade etti.
Türk halkını 'merhametliler topluluğu' olarak tanımlayan Yıldırım, halkın kendi sokağını, ilçesini, ilini, ülkesini düşünürken, yurt dışındaki mazlumlara ulaşmayı da ihmal etmediğini aktardı.
Yıldırım, 'Türkiye toplumu yardım etme bilincinde zirveyi yakalamış durumda. Allah daha da artırsın. Bizim gibi yardım kuruluşları iyiliği yayarsa insanlarımız daha çok yardım yapacak, bu topluluk içerisine rengini daha çok verecektir. Türkiye nereye giderse gitsin 'Bunlar yardım etmeye geliyor.' deniyor.' ifadelerini kullandı.