Irak 28 Ağustos'ta başkent Bağdat'ta sembolik açıdan önemli bir organizasyona ev sahipliği yaptı. Türkiye, İran, Kuveyt, Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Fransa'nın yanı sıra Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) katılım gösterdiği 'Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı' düzenlendi.

Irak'ın yeniden inşasında Bağdat hükümetinin çabalarının katılımcılarca desteklendiği ve terörizmle mücadelede ortak hareket edilmesi gerektiği, bölgesel istikrarın sağlanması için bölgesel ve ulusal çabaların birleştirilmesi gibi gündemlerin ele alındığı konferansa bölge dışından sadece Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un katıldığı ve hatta konferansın organizasyonunda da aktif rol aldığı dikkati çekti. ABD'nin yıl sonunda muharip askerlerini çekeceği Irak'a son bir yılda ikinci ziyaretini yapan ve çekilme sonrası yaşanacak nispi güç boşluğunu fırsata çevirmek isteyen Macron'un Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), Irak ve Orta Doğu ülkelerindeki nüfuzunu konsolide etme arayışı içerisinde olduğu öne çıktı.

Saddam Hüseyin'in 1990'da Kuveyt'i işgal etmesinden sonra Irak'ın bölge ile ilişkileri kopma noktasına gelirken, 2003'teki ABD işgalinden bu yana ise terörizm, mezhepsel ve etnik çekişmeler, yolsuzluk, başarısız hükümetler, DEAŞ terörizmi ve kötüleşen ekonomiyle yüzleşmesinin yanı sıra 1980'den bu yana böylesi bir konferansa ev sahipliği yapmaması nedeniyle Bağdat konferansı başlı başına önemli bir adım. Son yıllarda nispi de olsa toparlanma belirtileri gösteren Irak, bütün kırılganlığına rağmen farklı aktörleri aynı kadraja alabildiği konferansta bölgesel anlamda yapıcı olma eğilimini göstermiş oldu.

Konferansın organizasyonunda Macron'un da olmasının bölge ülkelerinin katılımında tesiri olmuş görünüyor. İran ile Suudi Arabistan arasında da arabuluculuk yaptığı bilinen Irak, bölge ligine dönme arzusunun önündeki siyasi, ekonomik ve sosyal rehabilitasyon engellerini bu adımlarla aşmaya çalışıyor. Bu anlamda konferansta, 'Irak halkının başarısı, mevcut tüm ortakların başarısı olacaktır' ifadelerini kullanan Macron, bölgesel normalleşme bağlamında ortaya çıkacak ekonomik pazardan yararlanmak istediği gibi siyasi ağırlığını da koyma hedefinde. Fransa bölge ülkelerinin bir araya getirilmesinde etkin rol alarak kendisine küresel bir oyun kurucu rolü de atfetmeye çalışıyor. Özellikle bölgedeki tarihsel hegemonyası dikkate alındığında Fransa'nın, ABD'nin çekilmesi sonrası oluşacak boşlukta masadaki etkili güçlerden biri olma arzusu içerisinde olduğu söylenebilir.

Öte yandan, seçimlere 40 günlük bir zamanın kaldığı hesap edildiğinde, mevcut Başbakan Mustafa el-Kazımi'nin seçimlerin en makul adayı olarak ortaya çıkacak olması şaşırtıcı olmaz. Bu gibi toplantılarla Kazımi hem bölge ülkelerinin desteğini almayı hem de siyasi ve toplumsal alana uzlaştırıcı yönünü sunmayı amaçladığı gibi Fransa etkisini de değerlendirmek istiyor. Nitekim Kazımi, Macron'u 'Irak'ın önemli bir dostu' şeklinde nitelendirerek, DEAŞ ile savaşta Irak ile Fransa'nın ortaklığının kesinlikle devam ettiğini vurguladı. Kazımi'ye verdiği desteğin önümüzdeki dönemde de süreceği düşünülen Macron ise Irak'ın güvenliği ve istikrarına önem verdiklerini ve ekonomik altyapı, enerji ve su gibi maddi olarak desteğe ihtiyaç duyulan alanlarda iş birliğine hazır olduklarını belirterek, ABD sonrası ülkenin hem güvenliğinde hem de yeniden inşasında ortaya çıkacak ekonomik pastaya talip olduklarını gösterdi. Özellikle nükleer santral projesi, Bağdat metrosu projesi ve Musul havaalanının yeniden inşası gibi örnekler bunun göstergesi.

Macron'un 2 Eylül 2020'de Bağdat'a gerçekleştirdiği bir önceki ziyareti, Kazımi'nin 20 Ağustos 2020'de Washington'daki temasları ve burada ABD'nin Irak'taki asker sayısını düşürmeye yönelik açıklamalarından sonra gelmişti. Bağdat'ta Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih, Başbakan Kazımi ve IKBY Başkanı Neçirvan Barzani ile bir araya gelen Macron'un bu ziyareti, Irak'ta ABD güçlerinin çekilmesiyle doğması muhtemel güç boşluğunu doldurma arayışı olarak değerlendirilmişti. Bu anlamda, ABD'nin yıl sonunda Irak'taki muharip askerlerini çektiği bir tabloda Fransa'nın Irak'ta gücünü askeri olarak da tahkim etme ihtimali gündeme gelecektir. Fransa'nın Irak ordusuyla danışmanlık ve eğitim iş birliği ile NATO rolünü aktifleştirme çabası üzerinden de bu güç boşluğunu doldurmaya çalışacağı düşünülebilir. Öte yandan, tarihsel nüfuzuna rağmen, Suriye'de arzuladığı etkinliği yaratamayan Fransa, Arap Baharı ile birlikte Esed yönetiminin devrilmesi konusunda ciddi bir tutum sergilese de ABD'nin ülkedeki güçlerini önemli ölçüde çekmesiyle mevcut gücünü de önemli oranda kaybetti. Macron'un bölgesel bir girişime ön ayak olması ve Irak'a büyük önem atfetmesi, Suriye'ye de dolaylı etki etme arayışı olarak değerlendirilebilir. Ekonomik etkinin yanı sıra ortaya çıkabilecek askeri gücün komşu Suriye'ye yansıması daha kolay olabilecektir. Buna rağmen İran'ın, Fransa'nın Irak'taki etkinlik arayışından rahatsız olduğunu belirtmek gerekir.

Erbil ve Musul ziyaretleri

Macron, Bağdat'taki zirvenin ardından Erbil'deki temaslarında ise IKBY Başkanı Barzani ve eski IKBY Başkanı ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesut Barzani'nin de aralarında olduğu Iraklı Kürt yetkilerle bir araya geldi. Macron'un Erbil ziyareti öncesinde Erbil Kalesi ve kullanacağı güzergah Fransa bayrakları ve hoş geldin mesajlarıyla donatılırken, gece geç saatlerde vardığı Erbil Havalimanında üst düzey bir törenle karşılanması, Neçirvan Barzani'nin sürdüğü araçla havalimanından ayrılması ve ziyaretin yetkililer ve yerel medya tarafından ciddi ölçüde önemsenmesi, Fransa ve IKBY arasındaki yakın ilişkilere de dikkati çekti.

IKBY'li yetkililer, 2017'deki bağımsızlık referandumu sonrası yaptırımlarına maruz kaldıkları Bağdat yönetimi ile müzakerelere başlamalarındaki desteğinden dolayı Macron'a teşekkür ederken, Macron da Fransa ile IKBY arasında özel bir dostluk olduğunu belirterek DEAŞ'la mücadele konusundaki desteğini yineledi. Irak Kürtleri, referanduma destek vermediği ve Irak ordusu ile Haşdi Şabi'nin Kerkük'ü IKBY'nin elinden aldığı operasyonu engellemediği için kendilerini yalnız bırakmakla suçladıkları ABD'nin ülkeden çekilmesi halinde, Fransa'yı tarihi ilişkileri olan ve kriz anında yeniden destek sunabilecek bir Batılı ülke olarak değerlendiriyor olabilir. Irak Kürtleri, ABD'nin 1991'de ülkenin kuzeyinde uçuşa yasak bölge ilan etmesi ve 2003 Irak işgaliyle elde ettikleri kazanımların, ABD'nin Afganistan sonrası Irak'tan da çekilmesi durumunda özellikle DEAŞ ve Haşdi Şabi nedeniyle tehlikeye girebilme ihtimalinden dolayı endişe duyarken, Fransa'nın bu ziyareti ve açıklamalarıyla Irak Kürtlerine 'ABD çekilse dahi yalnız olmayacaksınız' mesajı vermeye çalıştığı söylenebilir.

Öte yandan Musul ziyareti sırasında burada Fransız konsolosluğu ile okulların açılacağını belirten ve Bağdat'ta Şii, Musul'da Sünni camilerini ziyaret edip, Hristiyan ve Ezidilerle ayrı ayrı görüşen Macron'un, Irak'taki etnik ve dini gruplar arasındaki Fransa algısını da iyileştirmek istediği görülüyor. Macron'un Musul ziyareti sırasında, Fransa'nın terörle mücadeleye desteğini vurgulaması ise ABD'nin Afganistan'ın ardından Irak'tan çekilmesi durumunda DEAŞ'ın yeniden canlanmasından endişelenen ülkedeki dini gruplara Fransa'nın 'koruyuculuğu' güvencesini vermek istediği de düşünülebilir.

Macron'un Erbil'e geçmeden önce Bağdat temasları sırasında, ABD'nin ülkeden çekilmesi halinde dahi Irak hükümetinin ihtiyacı olduğu sürece Fransız askerlerinin burada kalacağını söylemesi de dikkat çekiciydi. Eylül 2020'de ABD'nin Irak'taki asker sayısını düşürmeye karar verdiği bir dönemde Bağdat'ı ziyaret ederek Irak ve IKBY'li yetkililerle görüşen Macron'un, yine ABD'nin yıl sonunda muharip askerlerini çekeceğini duyurmasının ardından Bağdat ve Erbil'e gerçekleştirdiği son ziyaretleri, Fransa'nın Irak'ta ABD'nin çekilmesi sonrasında Irak ve IKBY'de nüfuzunu artırmak adına hazırlık yaptığına işaret ediyor. AA