ÜÇ DOĞRU ADAM.

Sıfırdan bir cennet bahçesini nasıl oluşturmuşlar?

1-Misbah Hicri. Köy öğretmeni.

2-Sebit Sarıcan. Köylü vatandaş.

3-Ankara'dan gelen meçhul genç mühendis.

Tektek dağlarının eteğinde yoksul bir köyde başlayan hikaye bütün Urfaya reçete niteliğinde.

Başladık yazmaya..

1. adamı en sona bırakacağım ve 82'de başlayıp bugün de devam vazifesi roman kalıbında. Öğretmen olarak geldiği köyün babası olmuş. Halen devam ediyor. Köylünün nüfus cüzdanını çıkartmakla başlamış işe

Yazmayacağım dedim ama yine yazdırdı kendini.

3. Adamın rolü en kısa. Nasıl olsa meçhul, adı bile bilinmiyor. Üstelik 25-30'unda genç bir mühendis. DSİ inşaat görevlisi olarak Ankara'dan 2 pikapla gelmişler, hikayenin geçtiği Yanık köyüne.. Henüz su gelmemiş kanal üzerinden köye ufak bir köprü yapmak için. Proje çalışmasını yerinde yapmak için ölçüm yapıyorlar ekibiyle.. 2-3 bayan, 4-5 erkek personel hepsi.. Birkaç gün gidip geliyorlar bölgeye..

2. Adam. Sebit abi duyarlı ve Hz.İbrahim'in dergahından..

Hoş geldin diyor ekibe. Sürekli yanı başlarında.. Serin su ikram ediyor, ayran - çay taşıyor köyünden..

Köyü de neredeyse tek hanelik. Kendisi ve çocukları.. Yeni satın aldığı tarlanın yanıbaşına, Tekteklerin eteğine kendi evini yapmış.. Hayata tutunmaya çalışıyor..

Sempatik, zeki ve misafirper köylü amcayı ekip te seviyor..Ekibin başındaki genç mühendis Sebit abiyle sohbet ediyor bir ara.

Ne yaptığını, nasıl geçindiğini söylüyor..

20 - 30 koyun ve ufak arazisine ektiği buğday - arpa ile idare etmeye çalıştığını söylüyor.

Ve Sebit amca ismini hala bilmediği, öğrenemediği genç mühendisden bir öneri alıyor.

- Amca bırak sen buğday - arpayı.. Kanal ile dağ arasındaki bu ufak arazine zeytin ve nar ek diyor. Toprak yapısı, kanalla oluşacak nem ve sulama imkanıyla burasının çok güzel bir bahçe olacağını, gelirinin kat kat artacağını söyler.

Suyun gelip - gelmeyeceğini, daha doğrusu gelebileceğini tahayyül edemeye Sebit amca önce tereddüt ediyor.

Meçhul genç mühendis ısrar ediyor ve 100 adet zeytin ağacı dikme sözü vermesini istiyor..

Sebit amcanın fidan alacak parası yok. Ama misafirin istek ve ısrarını da geri çevirmiyor. Tamam dikeceğim ama sonra diyor..

Ekibin çalışması kısa süre içerisinde bitiyor. Ankara'dan gelmiş olan gençlerle Sebit amca bir daha görüşemiyor..

Birkaç ay sonra eline geçen ilk imkan ile 100 adet zeytin fidanı dikiyor. Sonraları imkanı oldukça ilavelere devam ediyor.

Bu ara köyün 'atababası' öğretmen Misbah hoca da, Orman bölge fidanlığı, Milli Parklar, Tarım İl eli nereye uzanırsa fidan temin edip Sebit amcaya getiriyor..

24 yıl önce diktikleri bir karışlık fidanlar, dün minare boyunda Misbah Hoca ve Semit Amca'yı selamlıyordu. Onlar da evlatlarını bugünlere yetiştirmenin sevinç ve gururunu yaşıyorlardı..

Genç mühendisin 5 yıl sonra bir kaç saatliğine yolu düşmüş köye..

O da zeytin ve nar başta olmak üzere alanın ağaçlarla kaplandığını görünce, Sebit Amca nerede diye soruyor..

Sebit amca o gün şehire gelmiş.. Akşam köye gelince epey hayıflamış. Üzerinden 15 yıldan fazla geçmesine rağmen hala hayıflanıyor..

Keşke görebilseydim.. Elini öper, bahçede misafir ederdim.. diyor.

Küçük bir tavsiye ile yeni bir ufuk açmış, meçhul genç mühendis..

Babalık yapan köyün öğretmeni, arkasında durmuş, önünü açmış Sebit Amca, çocukları, akraba ve komşularının.. 40 yıldır babalığı devam ettiriyor..

Bütün köylü de, torunundan dedesine Misbah Hocayı el üstünde tutuyor. Sayıyor, seviyor.

Köyün büyük- küçüğünde bir edep, saygı ve sevgi, cana yakınlık, çalışkanlık ve azim göze çarpıyor..

3 adam cennetten bir parça indirmiş yer yüzüne..

Devam ettirmeye çalışacağım.