RACHEL CORRIE'DEN AARON BUSHNELL'E… ZULMÜ SÖNDÜRMEK İÇİN KENDİNİ YAKANLAR 

Filistin halkı tıpkı Beyaz adamın önünden yüzyıllarca geri çekilen ve sonunda müzelik bir alana sıkıştırılan Kızılderililer gibi 107 yıldır aralıksız devam eden Rothschild ve satanistlerin oğlu İsrail zulmünün bitmesi için 7 Ekim 2023 şafak vaktinde hayatının şahını son kez çekti. Bu, Kızılderili Büyük Şef'in son çığlığından daha büyük ses çıkarmasına rağmen, çevresinde aynı dili konuştuğu 500 milyon ırkdaşı, 2 milyar dindaşı ve 7 milyarlık insanlığı henüz uyandıramadı. Ancak, "tüm uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter", iddiasının doğruluğuna, 7 Ekim sabahı, 30 000 şehit ve 100000 yaralı, Rachel ve Aaron da şahittir. 

7 Ekim'den bu yana İsrail, İngiltere, Almanya ve ABD başta olmak üzere Siyonist ve Evangelist Çete, Gazze'de en az 30 000 kişiyi öldürdü. Gazze'deki binaların en az yarısı yıkıldı. Zeytin ağaçları, yeni yeşeren buğday tarlaları, Kuveyt'in parasıyla henüz boyası kurumamış çocuk parkları, TİKA Hastanesi, 1400 yıllık Hz. Ömer/Gazze Ulu Camii başta olmak üzere hastaneler, yollar, yer altı suları ve okullar dâhil canlı ve cansız her şeye soykırım uygulamakta ve 7 milyarlık insanlık 7 milyonluk Siyonistlere karşı, kulakları sağır edercesine susmaktadır.  Taşlardan ses geliyor ancak bazı insanlardan ses gelmiyor. Bayan Rachel ve Bay Aeron gibi iki Beyaz Adamın bu sessizliğe karşı çığlığı, Yemen hariç 500 milyon Arap'tan daha fazla ses çıkarmakta iki milyar Müslümandan daha fazla İsrail'i korkutmaktadır. 

Hayatını Filistinlilerin haklarını savunmaya adayan genç kadın Rachel Corrie, 2003 yılında dayanışma için gittiği Gazze'de sokaklardaki cesur duruşu ve çektiği videolarla İsrail'in hak ihlallerini hayatıyla gün yüzüne çıkardı. Edward Said'in bir taşı da ben atacağım demesi gibi vicdanlı Batı adına Kennedy'den sonra bir taşı da o atmıştı. 
Resmen ABD'li ama ruhen Filistinli olan Rachel, 16 Mart 2003'te bir Filistinlinin evini yıkmaya gelen İsrail buldozerlerine yöneldi. ABD'li olduğu için İsrail buldozerinin önüne geçmişti ancak İsrailliler, sıradan faaliyetlerinden birini daha yapmıştı. Tıpkı Mavi Marmara'ya uluslararası sularda saldırdığı gibi Onu da ezerek öldürmüştü. 

BM gibi ABD Dışişleri Bakanlığı da olaydan sonra İsrail'i kınayamadı. Rachel Corrie, "Zulüm bizdense ben bizden değilim" diyen Rachel Corrie'nin İsrail güçlerince öldürülmesi, Akdeniz kıyılarında 107 yıldır yaşananların Batılı sesi oldu.  Bu anlamda bu ses çok değerlidir.

Geçen hafta ABD Hava Kuvvetlerinde aktif görevde olan 25 yaşındaki Aaron Bushnell de Rachell gibi, zamanın Filistin halkının vurulmuş bir av hayvanı gibi kanını döke döke geçtiği bir dönemde, İsrail'in Washington Büyükelçiliği önünde, "Artık soykırım suçuna iştirak etmeyeceğim. Şimdi oldukça şiddetli bir protesto düzenleyeceğim ancak Filistinlilerin işgalcilerin elinde yaşadıkları karşısında benim eylemim çok da büyük bir şey değil." dedikten sonra başından aşağı benzin dökerek kendisini ateşe verdi ve son nefesinde de Filistin'e özgürlük diyerek vefat etti. 

Bu asil ve onurlu duruşlar, bugün artık Doğu ve Batı fark etmeksizin, mazlum ve zalimden yana olarak ikiye bölünen insanlık için kahramanca bir haykırış olarak görülmektedir. Ancak Aaron'un yanan vücuduna yangın söndürücü yerine silahını doğrultan polisin tavrı, zenci gençleri boğarak öldüren ABD polisinde de İsrail ruhunun var olduğunu göstermektedir.

Bu zulme karşı Filistin'in yanında durmanın bedelini, hayatıyla ödeyen ABD devlet Başkanı Kennedy de olduğu halde iki kişi çok önemlidir: Rachel Corrıe ve Aaron Bushnell… Rachell'in dışında küresel Siyonist ve satanist çeteye karşı duran ve bir konferansta ağlayan genç kıza, kendisi de yakınlarını Nazi kampında kaybetmesine rağmen, kalbiniz varsa biraz da Filistin için ağlayın diyen Yahudi Prof. Dr. Norman Finkelstein'i de unutmayalım. 

Kendini İsrail buldozerlerinin önüne atan Rachalle Corre ruhu tıpkı masum ama korkmayan yüzü ise, Kızılderili'nin ruhunun bulunduğuna inandığı yere bakan en parlak yıldız gibi parlamaktadır. Bu yazıyı yazarken İsrail'in yardım kuyruğunda bekleyen sivillere yönelik tek saldırısında 112 ölü ve 1000 e yakın yaralıyla henüz son sayısına ulaşılamamıştı.  ABD bile havadan yardım atmış ve ardından buna koşan mazlumları İsrail bir daha bombalamıştı. Çünkü 30 000 aşan ölüye rağmen henüz Mısır, bırakın İsrail'e, "dur yoksa sana savaş ilan ederim" demeyi, sadece Sina'ya onları kabul etmeyeceğini deklere etmiş ve Filistin kapısında İsrail adına bekçilik yapmaktadır. Halifeliğin kaldırıldığı 100 yıl önce ve bir kadının çığlığına orduların hareket geçtiği dönem yıldızlar kadar uzak bize. 

9.yy'da Abbasi halifesi Mu'tasım döneminde Rum valisi yağmaladığı Müslüman kasabalarından birinde Müslüman bir kadını esir alır. Kadına işkence ederlerken kadın "Va Mutasımah!" (Neredesin Mutasım) şeklinde bağırır. Bunun üzerine Rum valisi: "Tabi, Mu'tasım beyaz atlı ordularıyla şimdi gelir ve seni kurtarır" der. Bu haber hilafet sarayına ulaştığında Mu'tasım sevdiği bir içeceği yudumluyordur. "O kadını esaretten kurtarmadan, bana yeme içme yok!" der. Müslümanların Halife'sinden Rumların köpeğine…, o kadına dokunması halinde…diye başlayan mektubu bitirmeden, bir ucu Bağdat'tan ayrılırken diğer ucu Amuruye ya ulaşan binlerce kişiden oluşan atlı birliği hazırlar ve kendisi bizzat bu orduya komutanlık eder. 40 000 kişiyi öldüren Mutasım Billah Amuriye şehri fetheder ve Rum valisini elleriyle öldürür.

Hak ve batıl davasında, insanı, hayvanı ve bitkileri ifsat eden bu çeteye karşı öncelikle Müslümanlar olarak birleşmeliyiz. Bu konuda Batı'nın dahi vicdanı harekete geçmiştir. Rachel, 2010 yılında Arap baharının fitilini yakan seyyar satıcı Muhammed Buazzizi ve Bushnell birer kahramandır. Beklediğimiz asıl kahraman, Halife Mu'tasım ve Kudüs'ü almadan gülemem diyen ve 88 yıl sonra minderini Mescidi Aksaya koyan Selahaddin'i Eyyubi ve Filistin'in bedeli sadece kandır diyen Abdülhamid Han'dır. 

Filistin ve Kudüs, Dünyanın anahtarıdır. Kudüs'ün anahtarı kimin elindeyse Dünyayı onları yönetmiştir. Eğer İslam Dünyası, dünya siyasetinde ben de varım demek istiyorsa, konuya Filistin'den başlamalı. 

Bugün Filistin'de ölenler şanslıdır. Bugün dünyanın en büyük cezaevi olan Gazze'deki 2 milyon insan, onun avlusu olan Refah kasabasına sığınmış ve avluda un bekleyenlere dahi İsrail saldırmaktadır. Esasen bu zulüm 7 Aralık 1917 yılında Kudüs'ü İngilizlere, yıkılmasın diye savaşmadan teslim ettiğimiz gün. Hatırlanacağı gibi Selahaddin de Kudüs'ü yıkılmadan 88 yıllık kanlı bir işgalden sonra 2 Ekim 1187 teslim almıştı. Ancak Haçlılar, Kudüs'ü aldıklarında 70 000 kişiyi öldürmüş ve atlarını kan denizinde yürütmüşlerdi. Böylece 730 yıllık İslam hâkimiyeti bitmiş ve şu ana kadar 107 yılı bulan zulüm devam ediyor.  Ancak eminim ki bu da tıpkı 88 yıllık Haçlı zulmü gibi bitecektir. Yeter ki birlik olalım.