Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, Rusya-Ukrayna savaşının bugün geldiği noktaya dair bir değerlendirmeyi, AA Analiz için kaleme aldı.

***

Rusya, Ukrayna'da yaşananlar için ısrarla "savaş" kelimesini kullanmayı kabul etmese de burada yaşananlar çoktandır Rusya-Ukrayna boyutunu aştı ve adeta Rusya ile Batı arasında yürütülen soğuk/sıcak bir savaşa dönüştü. Nitekim bugün Rusya-Batı ilişkileri, Soğuk Savaş dönemindeki seviyenin dahi çok altında.

Rusya ve Ukrayna'nın değişmeyen hedefleri

6.5 ay öncesinde belki Moskova da işin bu kadar uzayabileceğini düşünmemişti. Aslında aynı şeyi Ukrayna ve tüm dünya için de söylemek gerekiyor. Ancak Batı'nın maddi ve askeri desteğini arkasına alan Kiev, Rus ordusuna karşı direnmeye devam ediyor. Bugüne kadar her iki taraftan da kaç asker ve sivilin öldüğünü, Ukrayna'dan kaç kişinin göç etmek zorunda kaldığını kesin olarak söylemek güç. Zira Rusya, Ukrayna ve Batı kaynakları bu konuda birbirinden farklı bilgiler veriyor. Yalnızca kayıpların binlerle, yerinden edilenlerin ise milyonlarla hesap edildiği bir gerçek ve bu sayılar giderek artacak gibi de görünüyor. Zira Rus yetkililer, Ukrayna'nın askersizleştirilmesi, silahsızlaştırılması ve tarafsız ilan edilmesi, Donetsk ve Lugansk'a yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması ve benzer hedeflerine ulaşıncaya kadar; Ukraynalı yetkililer de Rusya Ukrayna'nın topraklarından tamamen çekilinceye kadar masaya oturmayacaklarını dile getiriyorlar. Dolayısıyla bölgede barışın tam olarak ne zaman sağlanacağı da belirsiz.

"Küçük Rusya"ya doğru mu?

Öyle anlaşılıyor ki Moskova, Odessa'ya da hakim olup Dinyester Yanı bölgesine ulaşmak, kuzeyde ise Belarus-Polonya sınırına kadarki bölgeleri de kendi kontrolü altına almak istiyor. Ukrayna topraklarının bir kısmında uzun vadede "Küçük Rusya"nın kurulması da dile getirilen senaryolar arasında ("Küçük Rusya", Çarlık Rusyası'nda II. Katerina döneminden itibaren Ukrayna için kullanılan bir isim). Rusya'nın tüm bu amaçlarına ulaşması ve Ukrayna'nın direnmeye devam etmesi aslında bundan sonra büyük ölçüde Batı'nın, Kiev'e yardım etmeye devam edip etmeyeceğine bağlı. Bundandır ki Kiev, baştan itibaren olduğu gibi günümüzde de mümkün olduğunca daha fazla Batı'nın desteğini almaya çalışıyor ve Rusya'ya yaptırımların arttırılmasını istiyor. Moskova ise tüm bu yaptırımlardan etkilenmemek için yeni pazarlar arayışında olduğu gibi yaptırımları işlevsiz hale getirmenin yollarını da arıyor. Kaldı ki Rus yetkililer, Batı'nın Ukrayna'ya yardımlarının miktarına bakılmaksızın, nihai amaçlarına ulaşacaklarını dile getiriyorlar.

Avrupa'nın enerji alanında "özgürleşmesi"

Diğer taraftan uluslararası kamuoyunun dikkati cephedeki gelişmelerden ziyade çatışmaların yol açtığı sonuçlara çevrilmiş bulunuyor. Bunların başında şüphesiz gıda ve enerji krizleri geliyor. Ağustos ve eylül aylarında Türkiye'nin de çabasıyla Ukrayna'daki tahıllar uluslararası pazara ulaştırıldı ve ulaştırılmaya devam ediliyor. Ancak bu sene Ukrayna'daki topraklar, geçen seneye kıyasla yüzde 25 oranında daha az ekildi. Rusya'da ekilen topraklarda bir azalma olmasa da tahıl üreten ülkelerin çoğu önümüzdeki yıllarda ihracatı sınırlandırma kararı aldı. Dolayısıyla özellikle başta buğday olmak üzere tahıl konusunda dışa bağımlı ülkeler önümüzdeki yıllarda daha büyük sorunlarla karşılaşacaktır.

Enerji alanında kriz ise çok daha erken bir tarihte, önümüzdeki aylarda yaşanacak gibi duruyor. Ülkelerin bir kısmının aldıkları gazı ruble ile ödemek istememesi, bir kısmının alternatif kaynak arayışına girmesi, bir kısmının "mahalle baskısı" altında Rus gazından vazgeçmesi (Kuzey Akım-2'den vazgeçilmesi) ve nihayet Moskova'nın da enerji konusunda AB gibi bir müşteriyi kaybetmekten çekinmemesi (Kuzey Akım-1'i geçici süreliğine de olsa kapatması vs.) AB için bazı sonuçlar doğuruyor. Zira AB ülkeleri enerji alanında tasarrufa gitmek, ABD'den çok daha pahalı olan sıkıştırılmış gaz almaya başlamak zorunda kaldı. Bu minvalde AB ülkeleri, önümüzdeki aylarda çok daha büyük sorunlarla karşılaşabilecekler.

Nitekim halk arasında Ukrayna'ya yapılan yardımlara ve Rusya'ya uygulanan yaptırımlara bağlı olarak enerji fiyatlarının artmasından dolayı tepkiler artıyor. İşin ilginç tarafı, yıllardır AB'nin başlıca ülkelerini Rusya'ya karşı kışkırtan eski Doğu Bloku ülkelerinde bile protestolar düzenlenerek hükümetlerinin Rusya siyaseti eleştiriliyor. Macaristan, Rusya ile ilişkilerini devam ettirme konusunda kararlıyken Prag'da da 70 bin kişinin üzerinde bir katılımla protesto gösterisi düzenlendi. Bu protestoların kışın daha fazla yayılması bekleniyor. Dolayısıyla Rusya-Ukrayna cephesinde asıl belirleyici faktörün kış ayları olacağını söylemek mümkün. Tüm bunlar, Avrupa'daki hükümetleri de muhalefet karşısında zayıflatacaktır. Dolayısıyla Moskova'nın Ukrayna siyaseti, her ne kadar işlevsiz NATO ile parçalanmakta olan AB'ye yeni kan akışı sağlasa da öte yanda AB siyaseti için bambaşka sorunlara da yol açtı.

Karlı çıkan yine ABD

Ukrayna ve etrafında yaşananlara bakıldığında her alanda ABD'nin çok karlı çıkan bir ülke olduğu görülüyor. Rusya'nın dikkatleri tamamen Ukrayna'ya yoğunlaştığı gibi Batı'nın Ukrayna'ya verdiği desteğin amacı da aslında Rusya'yı mümkün olduğunca daha fazla zayıflatmak. Diğer taraftan AB, yalnızca siyasi ve askeri alanlarda değil, enerji alanında da ABD'ye bağlı hale geliyor. ABD'nin özellikle son on yıldır AB üzerinde kurduğu Rusya'ya enerji alanındaki bağımlılığını azaltması yönündeki baskısı bir anda gerçek oldu. Ancak bu süreç, önlemler alınmadan başladığından ötürü bundan ABD'nin kendisi de büyük zarar görüyor.

Yaptırımlara direnen Rusya ekonomisi

Rusya her ne kadar yükselen enerji fiyatları sayesinde şimdilik daha az gaz satmasına rağmen daha fazla kar etse de maddi kaybı büyük oldu. Milyar dolarlar yatırdığı Kuzey Akım boru hatları boşuna inşa edilmiş oldu. Ayrıca Çin ve Hindistan gibi ülkelere gaz ve petrol ihracatını arttırsa da Moskova, bu ülkelere enerji kaynaklarını AB'ye kıyasla çok daha ucuza satıyor.

Rusya ekonomisine gelince, Rusya'nın uygulanan yaptırımlardan beklenenden daha az etkilendiği söylenebilir. Bunun ilk sebebi, gıda ve tekstil alanlarındaki büyük şirketlerin isim değiştirerek Rusya'ya geri dönmesi ise ikinci sebebi de Rusya ile ticaretin üçüncü ülkeler üzerinden sürdürülmesidir. Dolayısıyla şu ana kadar Rusya'ya uygulanan yaptırımların, aynen önceki yaptırımlar gibi pek bir işe yaramadığı görülüyor. Ancak Rus ekonomisini hiç etkilemediği de söylenemez.

Yine AB, daha işin başında Rus sporcularını, sanatçılarını uluslararası organizasyonlardan men ederek Rusya'nın içerisinde Kremlin'e karşı tepkileri arttırmaya çalışsa da bu siyaset de bir netice vermemişti. Bu günlerde AB'nin Rus vatandaşlarına Schengen vizesinin kısıtlanmasını planlaması da aynı şekilde bir netice vermeyecektir.

Kremlin'in diplomatik arayışı

Rusya, "Batı'nın siyasi alandaki yaptırımlarını" da delmeye çalışıyor. Bu minvalde Kremlin, siyasi ve diplomatik alanlarda tüm dikkatini Orta Asya, Orta Doğu, Afrika ve Uzak Doğu'ya yöneltti. Hatta eylül ayının ilk haftasında Rusya, Çin ve Hindistan'ın da dahil olduğu 14 ülkeden toplam 50 bin üzerinde askerin katılımıyla Ohotsk Denizi ile Japon Denizi (Doğu Denizi) sularında "Vostok-2022" ismiyle ortak tatbikatlar gerçekleştiriyor.

Öte yandan Moskova, beklenenden farklı olarak bu süreçte Çin ile çok da yaklaşmış değil. Kremlin, Çin'in bölgedeki rakibi Hindistan'a da önem verdiği gibi, Çin'in Ukrayna siyasetinden de ABD'ye karşı pasif savunma siyasetinden de pek memnun değil. Öyle görünüyor ki Moskova, ŞİÖ, BRICS, AB gibi örgütler çerçevesinde daha fazla ülkeyle iş birliğini geliştirmeyi tercih ediyor. Vostok-2022 tatbikatı da Türkiye'nin ŞİÖ zirvesine davet edilmesi de doğrudan Kremlin'in bu yaklaşımıyla ilgilidir.

Ukrayna'da barış ve istikrarın sağlanması zaman alacağa benziyor. Kaldı ki Ukrayna'daki gelişmeler gittikçe ikinci plana itilerek etkilerinin ve erken neticelerinin de gölgesinde kalmaya başlıyor. Bunun sebebi ise AB'nin de tüm bu süreçten olumsuz etkilenmesi, Avrupa halkının kendi refah seviyesinden ödünç vermek zorunda kalmasıdır. Öyle anlaşılıyor ki Avrupa'da protestolar artarak devam edecektir. Bu ise Avrupa hükümetlerinin Ukrayna siyasetini gözden geçirmelerine ve birçok ülkede iktidar değişimine neden olacaktır.

[Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir]

*Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir. AA