M. Sarmış: Gerek yurt içinde ve dışında katıldığınız programlarda, gerek televizyon programlarında birçok sanatçı ile beraber oldunuz. Tanıştınız. Birlikte türkü söylediniz, ödül aldınız. Bunların arasında çok ünlü sanatçılar var. Birkaçının ismi geçti.

M. Acet: Birçok sanatçı ile birlikte ortak programlar yaptık, konser verdik. Hepsinin ismini hatırlayamam, ama yine de saymaya çalışayım: Mehmet Özbek, Arif Sağ, Musa Eroğlu, Sahahat Akkiraz, Muhlis Akarsu, Müslüm Sümbül, Yavuz Top, Nuri Sesigüzel, İzzet Altınmeşe, Dündar Yıldız, Selahattin Alpay, İhsan Güvercin, İhsan Özgür, Hülya Süer, Güler Duman, Gülşen Altun, Mahmut Tuncer, Zekeriya Ünlü… Urfa korosundan arkadaşlarım; Halil Altıngöz, Bakır Karadağlı, Halil Sezgin…

M. Sarmış: Bunlar içinden sizi özellikle etkileyen var mı?
    
M. Acet: Hepsi çok değerli isimler. Fakat illa da isim istiyorsanız, bir kaçını söyleyeyim: Müslüm Sümbül, Arif Sağ, Sabahat Akkiraz, Muhlis Akarsu, Musa Eroğlu, Yavuz Top, Mustafa Özarslan… Bunlar sevdiğim, etkilendiğim sanatçılar… Tanışırız. Çoğunun telefonu var. Ara sıra görüşürüz.
    
M. Sarmış: Bunlardan Urfa'ya, Kısas'a gelen oldu mu hiç?
    
M. Acet: Çok oldu. Arif Sağ geldi. Mehmet Özbek bizatihi yanıma geldi. Benimle ilgili özel çalışmalar yaptı.

M. Sarmış: Misafir olarak mı? Program dolayısıyla mı?
    
M. Acet: Misafir olarak da geldiler. Aşure etkinliğine de geldiler.
    
M. Sarmış: Tam da onu soracaktım. Bu "Kısas Aşure Şenliği" ne zaman başladı?
    
M. Acet: Kısas belediye olduktan sonra başladı. Yani 1992 yılında. O günden beri devam ediyor.

M. Sarmış: Bir zamanlar çok ses getiriyordu. Son zamanlarda pek duyulmuyor sanki.
    
M. Acet: Son zamanlarda dozunu kaçırdılar biraz. Kısas eski Kısas değil. Bugün 30'a yakın konservatuvar mezunu var. Kız, erkek… Organizasyonu yapanlar yanıma geldiler kaç defa. Dedim ki "İyisini alın, kötüsü bana kalsın. Dışarıdan sanatçı çağırmayın da demiyorum, çağırın. Ama bir kişi çağırın. Önemli, popüler bir isim olsun. Onun dışında Kısaslı sanatçılara yer verin. Bugün Kısaslı sanatçılar isimlerini Avrupa'ya kadar duyurdular. Onları gölgede bırakmayın. Kendi insanınızı niçin görmüyorsunuz? Benim çıkıp okumam mevzu değil, ama gençler var. Yazık. Maalesef bunlar biraz şov peşinde.

M. Sarmış: Kısas belde iken bu işi belediye yürütüyordu. Sonra mahalle olunca kim ele aldı?
    
M. Acet: Dernek var: "Kısas Kültürünü Yaşatma Derneği"… Dernekçilikte de illa muhalefet oluyor. Ağacın gölgesinde otururlar, ağacı görmezler. Ağacın meyvesini yerler, ağacı beğenmezler.
    
M. Sarmış: Her yerde o dert var abi ya!
    
M. Acet: Bulutlar bir araya gelmişken yağmurlar yağar.

"İnsanları suça iten unsurlar
Nasihat dinleyip almayışından
Yüzlerine söylenmiyor kusurlar
Mecliste has adam olmayışından

İnsanın değeri pul oldu şimdi
İpekli halılar çul oldu şimdi
Çok adam namerde kul oldu şimdi
Eğilip dimdik durmayışından

Köşeyi vahdette kaldı âlimler
Önlerine bent oldular zalimler
Duvara süs oldu eski kilimler
Dokuyan ustanın kalmayışından

Her obayla inip kalkıp göçmedim
Yalancıya doğru deyip geçmedim
Ucuz pazarlarda kumaş açmadım
O da müşterisin bulmayışından

Sefaî der akılsızın biriyim
Akıllıya öğüt veren deliyim
Ben her zaman sahte dosttan berîyim
Dostun beni dostça sarmayışından"

M. Sarmış: Çok dertli olduğunuz anlaşılıyor. Peki Urfalı sanatçılarla aranız nasıl?
M. Acet: İyidir. Yirmi yıl beraber çalıştık. Çoğuyla tanışırız, konuşuruz. Yalnız şunu söyleyeyim. Müzik camiası çok haset bir camiadır. Bu, Urfa'ya geldiği zaman beşe katlanır. Bunun temelinde var ha! Tohumu o. Ne ekersen onu biçersin.
M. Sarmış: Nuri Sesigüzel, İbrahim Tatlıses, Zekeriya Ünlü… Uzun yıllar televizyon programı yaptılar. Sizi programlarına davet etmediler mi hiç? Mesela Kazancı Bedih İbo Şov'a çıktıktan sonra meşhur oldu?
M. Acet: Beni hiç çağırmadılar, dolayısıyla hiç katılmadım.

M. Sarmış: İbrahim Tatlıses'le tanışıyor musunuz?

M. Acet: Hayır, hiç tanışmadık. Ama Nuri Sesigüzel'le program yaptım. İzzet Altınmeşe ve Selahattin Alpay'la da program yaptım. Selahattin Alpay buraya yanıma da geldi.

Önemli bir konu var; söyleyip söylememekte tereddüt ediyorum. Urfa dâhil, Türk Halk Müziği korolarında kadrolu olarak bazı çok ünlü sanatçılar vardır. Bunlar Kültür Bakanlığı sanatçısıdır. Her biri başka bir koroda görünür, ama hiç orada görev yapmazlar. Bazıları kadrosunun bulunduğu şehre bile hiç gitmemiştir. Fakat maaşlarını tıkır tıkır alırlar. Size bazı isimler vereyim, ama yazmayın. Tabii bunlar kadroları da dolu gösteriyorlar.

Peki, biz ne oluyoruz? Ben koroya işçi kadrosunda girdim. Korodayım, bütün müzik programlarına katılıyorum, ama kadrom işçi. Türkü söyleyen biz, kadro maaşını alan o saydığım isimler. Sade Urfa'da değil, diğer illerde de böyle. Hem de çok bilinen isimler. Bu statü Mahzunî Babaya da teklif edilmiş. O böyle bir şeyi doğru bulmadığı için kabul etmemiş. Biz bir ara bu durumu bakanlığı şikâyet ettik. "Biz de diğer arkadaşlar gibi sanatçı kadrosu istiyoruz." dedik. Vay, siz misiniz bunu isteyen? Bizi dokuz kişi farklı yerlere darmadağın ettiler. Beni Urfa Müzesine verdiler. Öbürlerini Kültür Müdürlüğüne verdiler. Ben müzede taşla toprakla uğraşıyorum, onlar Kültür Müdürlüğünde masa başındalar. Müze Müdürü Eyyüp Bucak beni yanına çağırdı. Dedi "Burada hangi birimde çalışmak istersin? Nereyi istersen seni oraya vereyim?"  Dedim "Ben bilgisayar kullanmayı bilmem, yazı işlerini yapamam; beni bahçedeki heykellerin temizlik işlerine verin." "Sen sanatçısın, zoruna gitmez mi?" dedi. 

Bak, kim ne derse desin, büyük adam. Dedim ki "Müdür Bey, ben sanatçıyım ama köylü çocuğuyum; toz toprakla uğraşmak benim için sorun değil." Dedi "Sen bilirsin.  Madem öyle, o işe bak." Orada altı ayı doldursak, mevzuatı gereği herkes yerinde kalacak. Benim de koroya dönmem mümkün olmayacak. Altı ayın bitimine bir hafta kala devrin milletvekili Faruk Bayuk'u arayıp "Hal mesele böyle böyle" dedim. Bu arada "Ben size oy vermiş değilim ha!" diye de belirttim." "Bırak ya oyu moyu!" dedi. "Ben seni tanıyorum. İnşallah bu meseleyi çözeriz." İçimden "İnşallaha, maşallaha kaldıysak, işimiz yaş" diye düşünüyordum ki, Faruk Bey işi çözdü. Bitime dört beş gün kala. Allah razı olsun. Sadece ben değil diğer arkadaşlar da bu şekilde geriye dönmüş oldu.

M. Sarmış: Sanatçı kadrosuna ne zaman geçtiniz?

M. Acet: O kadroya hiç geçemedim. 4 B kadrosundan emekli oldum.

M. Sarmış: Yani sonuç olarak ülke çapında meşhur bazı sanatçılar çeşitli illerdeki kadroları doldurup maaş alıyor ve hiç oraya gitmiyorken, o memleketin sanatçıları da işçi memur kadrosundan emekli oluyorlar. Öyle mi?

M. Acet: Aynen öyle.

M. Sarmış: Yazık! Bu gibi suiistimallerden bir türlü kurtulamıyoruz.

M. Acet: Maalesef!