M. Sarmış: Başka bir konuya geçelim. Fikret Otyam... Meşhur ressam, gazeteci ve yazar. Urfa'ya ilk olarak 1953'te gelmiş, Tenekeci Mahmut'tan derleme yapmış. Urfa'ya sevdalanmış. Daha sonra sık sık gelmiş. 1960'ta da Kısas'a gelmiş. Daha sonraki Urfa'ya gelişlerinde Kısas'a da uğramadan edememiş. Buradan birçok âşıkla dostluk kurmuş. Sonraları sizinle de tanışmış. Nasıl oldu anlatır mısınız?
M. Acet: Fikret Otyam'ın hayatında Urfa'nın olduğu gibi Kısas'ın da ayrı bir yeri var. Dediğiniz gibi Kısas'ı ilk olarak 1960'ta keşfediyor. Burada sağlam dostlar ediniyor. Her geldiğinde Mehmet Kaya ve "Mavi Haco"nun evlerinde kalıyor. Âşık Celalî ile Veli Göncü ile çok yakın dost oluyor. Ben de kendisini o sıralarda tanıdım. Dost olduk.
Onun için yazdığım bir şiirim de var. Okumak isterim:
"FİKRET BABO
Bin dokuz yüz altmış idi o yıllar
Harran'da ne su var ne yeşil yaprak
Susamıştır ova çatlamış toprak
Halimizi gördün sen Fikret Babo
Dedin: "Bir gün Fırat gelir Harran'a"
İçer kara toprak hem kana kana
Derdimizi yazdın bütün cihana
"Umutluyum" derdin sen Fikret Babo
O tozlu yolları çokça dolaştın
Han-el Barür Şuayb şehre ulaştın
Susamış havaya sen verdin muştun
Yolumuzu gördün sen Pikret Babo
Yüreğinde vardır Urfa sevdası
Sevda türküsünde hoyrat havası
Şimdi yemyeşildir Harran Ovası
Fırat'a vuruldu gem Fikret Babo
Bu Kısas'ın sende özel yeri var
Koçaklama yazdın bir de deli var
"Hu dost" dedin Hünkârı var piri var
Cemimize oldun dem Fikret Babo
Yaş oldu seksen üç diyarlar gezdin
Haksızlığa baş eğmedin çok kızdın
Ömür boyu dert dinleyip dert yazdın
Alıp sattıkların gam Fikret Babo
Her Kısaslı sever seni özü ile
Çünkü bunu herkes gördü gözü ile
Sefaî der hem saz hem sözü ile
Olmadım zalime yem Fikret Babo"
M. Sarmış: Ne zaman yazdınız? Hayatta iken mi?
M. Acet: Tabii. 2009 yılında. Antalya'daki evinde ziyaret ettiğim zaman bizzat yüzüne karşı da okudum. Çok sevindi. Duygulandı. "Beni ağlattın Sefaî." dedi.
M. Sarmış: Ne güzel! Siz söylemezsiniz, ama ben kayda girsin diye onun sizin hakkınızdaki bazı ifadelerini okumak istiyorum:
"Kısaslı Âşık Sefaî, yani Mehmet Acet bir halk ozanı. Şiirleriyle/sazıyla/avazıyla da kutlanacak, bu toprakların bir evladı. Onun bunlardan öte en büyük özeliği/güzelliği/hatta ustalığı, acıyla yazıyorum, çağımızda giderek yok olan/ yok edilen yalansız, dolansız "vefa"lı oluşu... Şiir yazan, saz çalan ve avazlayan çok bulunur, ama bunlardan öte insanı insan eden o "vefa" denen şeyden yoksunsa "ko gitsin gayyanın dibine" derim hep... Yürekten açıklıyorum, "Âşık Sefaî"yi Âşık Sefaî yapan her kula da böylesi nasip olmayan vefasıdır, hele şu zamanımızda..." (S. Sabri Kürkçüoğlu-Abuzer Akbıyık, "Şanlıurfalı Saz ve Söz Ustası Kısaslı Âşık Sefaî (Mehmet Acet)", ŞURKAV Şanlıurfa İli Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara, 2011, s. 16-17)
M. Acet: Fikret abi vefasını göstermiş. (Duvardaki fotoğrafı gösteriyor.) Hatırlıyorum. Son hastalığında yoğun bakımdan çıkmış. Eve getirmişler. Ziyaretine gittim. Karyolada yatıyor. Dedi "Sefaî Urfa'dan bana ne getirdin?" Dedim "Baba sana bir hoyrat getirdim." Barak ve hoyrat tutkunu idi. "Ula bana bir hoyrat avazla ya!" dedi. Şu fotoğraftaki poz, o poz. Beşinci kattan bir tane gönderdim. Büyük bir huşu içinde dinledi. Sonra dedi ki, "Sana vasiyetim var. Öldüğüm zaman beni Hacı Bektaş'a gömün.
M. Sarmış: O da Alevi midir?
M. Acet: Yok. Adam Aleviliği aşmış. Ama Alevilere sıcak bakıyordu. "Beni türkülerle gömün." dedi. "Sen de bu hoyratı mezarımın başında oku." Hakikaten de öyle oldu. Öldüğünde 89 yaşındaydı. Sanıyorum 2015 yılının ağustos ayı idi. Hacıbektaş'a defnedildi. Ben de cenazesine gittim. Çok kalabalıktı. Aralarında Musa Eroğlu, Derdiyok Ali, Hüseyin Turan ve Edip Akbayram'ın da bulunduğu birçok ünlü sanatçı gelmişti. Aydınlar Mezarlığında toprağa verildi. Tam da dediği gibi türküler eşliğinde… İki yıl önce Almanya'da ölen Derdiyoklar'ın Ali (Ali Ekber Aydoğan) "Türkülerle gömün beni" türküsünü seslendirdi. Hüseyin Turan bir barak okudu. Her sanatçı birer dörtlük filan okudu. Ben de o hoyratı okudum. Onun deyimiyle avazladım.
"Buradan bir atlı geçti
Yarama bastı geçti
Tabip yaram elleme
Yaramın vakti geçti."
Hüseyin Turan, bir ara koluma girdi. "Sefaî abi, sende bu ses varken niçin kendini duyuramamışsın?" dedi. Dedim "Tekerin önüne takoz koydular, dönmemeye başladı da ondan…"
M. Sarmış: Hemşerimiz Mehmet Özbek, müzik alanında önemli bir otorite. O da Kısas'a gelmiş, sizinle tanışmış, çalışmış, derlemeler yapmış.
Müsaadenizle onun da sizinle ilgili sözlerinden bir bölümü aynı kitaptan aktarmak istiyorum:
"Sen birliği ve beraberliği sevgi yumağı içinde bizlere sundun. Riyadan uzak, hakka yakın gönlüne bizlerin de gönlünü bağladın sazının telleriyle. Bize âşıklar diyarından bir başka söyleyiş getirdin. Uçsuz bucaksız uçurumların kenarında ölümle kalım arasındaki son perdeyi hayattan yana açarak dinleyenlere yeni bir ufkun meyvesini gönlünün ta içlerinden koparıp hediye ettin. Düzmeler düzdün, koşmalar koştun. Halk müziği sevenler ilk defa senden dinledi. Şöyle töreli bir semahı. Kerbela'nın sıcağını koynunda taşıdın hep. Büyük bir inatla "Fırat! Fırat!" diye haykırdın. Ve şimdi Harran Ovasında senin türkülerini söylemekte çimler, çiçekler. Ağaçlar sana dua etmek için gökyüzüne baş kaldırmada. Yuvan sıcak, bahtın ak olsun. Eline ağzına sağlık Sefaî!" (Adı geçen eser. S. 26)
M. Acet: Sağ olsun. İltifat etmiş.
M. Sarmış: Onunla nasıl tanıştınız? Neler yaptınız?
M. Acet: Mehmet Özbek 1987 yılında Kısas'a benim yanıma geldi. Bu evde, şimdi oturduğumuz odanın yerinde başka bir oda vardı; orada oturduk. Benden bazı deyiş ve türküleri derledi. Kısas Semahı'nı da ilk olarak benden derledi, notaya geçirdi. Ankara korosu dahil olmak üzere korolara okuttu. Bunların bir kısmını kendi repertuarına aldı. Altı yedi tanesini TRT repertuarına geçirtti. Şu anda benim TRT repertuvarında 20'nin üzerinde eserim var. Şunu da belirtmem lazım; Kısas Semahını ilk olarak notaya alan Mehmet Özbek'tir. Ancak TRT repertuvarından geçen, yıllar sonra Altan Demirel tarafından notaya alınan şeklidir.
TRT deyip geçmeyelim. Oraya geçecek olan eserler çok ince elenip sık dokunur. Öyle her önüne gelenin eseri geçmez. Zannedersem bugüne kadar TRT repertuvarına geçen eserlerin sayısı 6 bini bulmaz. En son rakamı vereyim; 5589… Bunun 1069 tanesi uzun hava, 755 tanesi oyun havasıdır. Dikkat buyurun, bütün Cumhuriyet tarihi boyunca diyorum. Bunun 133'ü kırık hava, 73'ü uzun hava, 9'u oyun havası olmak üzere toplam 215'i Urfa'ya aittir. Bunlar da 20'den fazla kaynak kişiden derlenmiştir. Aralarında Mukim Tahir var, Kel Hamza var, Bekçi Bakır var, Tenekeci Mahmut var, Mehmet Özbek Hoca var. Daha birçok isim var. O 134 eserin 20 tanesi de bana ait.
Mahmut Kaya: Bu eserler için size telif ödüyorlar mı?
M. Acet: Şöyle. MESAM diye bir kurum var; "Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği". Ben de oranın üyesiyim. Birisi benim eserimi albüme okumak isterse MESAM, "Git, bu türkünün sahibinden muvafakat name getir." diyor. O da ister istemez bizi arıyor. Cüzi bir para alıyoruz. Şimdiye kadar ancak beş altı kişiden alabildim.
M. Sarmış: O eserlerden birkaçının ismini söyler misiniz?
M. Acet: Mehmet Özbek'in derleyip notaya çektiği üç tanesini söyleyeyim: "Gam Yüküne Tüccar Oldum Satarım", "Gaipten Haber Getirdin" ve "Yine Mihman Gördüm Gönlüm Şad Oldu".