İLKHA/ CHP milletvekili Öztürk Yılmaz, ırkçılık kokan 'Öğrenci andı'nın tartışıldığı bir televizyon programında ezanın Arapça okunmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmesi, Türkçe ezan zulmünü getiren CHP zihniyetinin bir kez daha hortladığını gösterdi.
Katıldığı bir televizyon programında ezanın Arapça okunmasından duyduğu rahatsızlığı 'Benim dilim her şeyde okunsun. Ezan, Türkçe okunsun kardeşim, ben anlayayım!' şeklindeki skandal ifadelerle dile getiren CHP milletvekili Öztürk Yılmaz'a tepkiler gelmeye devam ediyor.
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Celil Abuzer, Ezan-ı Muhammedî'nin İslam'ın ve Müslümanların en büyük şiarlarından birisi olduğuna dikkat çekerek, bu meselenin dinle alakası olmayan bir insanın hüküm verebileceği bir alan olmadığı ifade etti.

'Bir beldede ezanın okunması oranın Müslüman olduğunun göstergesidir'
Türkçe ezanın Türkiye gündemine getirilmek istendiğini söyleyen Abuzer, 'Türkiye'de toplum olarak çok önemsenen bir konu olduğunu düşünmüyorum. Bu konunun eski Türkiye'de kalan bir takım uygulama olduğunu ve çok az sayıda eski Türkiye özleminde olan insanların hülyaları olduğunu düşünüyorum. Bu millet artık bu tür konuları aşmıştır ve neyin ne olduğunu çok net çok açık bir şekilde aslında biliyor. Ezan-ı Muhammedî'nin İslam'ın sembolü ve şiarı olduğunu, Müslüman'ın nişanesi, alameti olduğunu görüyoruz. Bir beldede ezan okunması, oranın Müslüman beldesi olduğunun en büyük göstergelerinden birisidir. Bir beldede caminin, minarenin olması, ezanın okutulması İslam'ın ve Müslüman'ın alametlerindendir. Ezan-ı Muhammedî, İslam'ın ve Müslümanın en büyük şiarıdır. Allah azze ve celle Kur'an'ı Kerim'de bir ayeti kerimede, 'Allah'ın şiarını üstün görmek, kişinin takvasındandır' diye buyurur. Yani kişinin Müslümanlığındandır. Yani Allah'ın şiar olarak nişane olarak gördüğü ve kabul ettiği bir şeye değer vermek, o kişinin Müslümanlığından kaynaklanan bir durumdur. Dolayısıyla Müslümanlar da ezanı Hazreti Muhammed'in ilk döneminden itibaren Müslümanlığın ve İslam'ın bir nişanesi olarak kabul etmiş ve bunu bu şekliyle günümüze kadar uygulanmıştır.' dedi.

'Ezan-ı Muhammedî 1932 yılında Türkçeleştirilerek tanrı uludur şekline dönüştürüldü'
Ezanın başka şekle çevrilerek okunmasının İslam'ın sembolü olma vasfını yitirdiğini ifade eden Abuzer, 'Ezanın Arapça olması, Arapçadan ziyade bu kelimelerin ve kavramların İslam'ın nişanesi olması bizim için önemlidir. Yani Allah-u Ekber diye başladığımızda bunun ne anlama geldiğini ve bununla neyin ifade edildiğini bütün Müslümanlar bilir. Ezanın Türkçeye çevrilmesi anlamını elbette ki insanlar kendi dillerinde bilirler ama ezanı başka şekle çevirerek söylediğimizde o zaman ezan İslam'ın sembolü olma vasfını yitirmiş olur. Ezan dediğim gibi Hazreti Peygamber'den günümüze kadar hep bu şekilde uygulandığı ancak Türkiye'de özellikle yeni kurulan cumhuriyetle birlikte genel zihniyet şuydu: İnsanlar Kur'an-ı Kerim'i okumasını biliyor ama manasını bilmiyor; ezanı okuyor, ne anlama geldiğini bilmiyor. İlk ortaya çıkışı bu şekildeydi ama daha sonra farklı amaçlara ve şekillere büründü. Ezan, 1932 yılında çıkarılan bir yasayla Türkçeleştirilerek 'Tanrı uludur' şekline dönüştürülerek, mecburi kılınarak Türkiye'de uygulanmaya başlanılıyor ve ne yazık ki 18 yıl bu şekliyle uygulanıyor.' ifadelerini kullandı.

'Müslüman Anadolu halkı, Türkçe ezan uygulamayı hiçbir zaman benimsemedi'
1932 yılında çıkarılan bir yasayla Türkçeleştirilen ezanın Müslüman Anadolu halkı tarafından benimsenmediğini söyleyen Abuzer, 'Müslüman Anadolu halkı, Türkçe ezan uygulamayı hiçbir zaman benimsemiyor ve bu uygulamanın hiçbir zaman toplumsal bir karşılığı oluşmuyor. Hatta yer yer bu, Müslüman insanlara bir zulme ve baskıya maruz kalan uygulamalara dönüşüyor. Ama Müslüman Anadolu'nun insanının yüreğinde her zaman ezan, ezan-ı Muhammedî olarak yerini almış ve devam etmiştir. Yeri geldiğinde gizli gizli ve farklı şekillerde yine ezan-ı Muhammedî olarak devam etmiştir. Türkçeleştirilen ezan hiçbir zaman bu toplumun vicdanında karşılığını bulmadı yani ezanı Muhammedi'ye olmadı. 'Tanrı uludur, Tanrı uludur' şeklinde okutulan bir ezan hiçbir zaman Müslümanlar tarafından ezan olarak görülmedi. 1950 yılında o dönemde Adnan Menderes iktidarıyla, milletin ana talebi olarak ortaya çıkan ve topluma bir zulüm aracı haline dönüşen bu uygulama, yine toplumun beklentisi doğrultusunda aslında yani ezan-ı Muhammedî olarak okutulmaya başlatılmış ve günümüzde de aynı şekilde devam ediyor.' dedi.

'Toplumun değerleriyle örtüşmeyen kişiler eski Türkiye'yi zikrediyorlar'
Türkçe ezanın gündeme gelmesini isteyen kişilerin eski Türkiye özlemi içerisinde olanlar olduğu ifade eden Abuzer, şunları söyledi: 'Türkiye'de zaman zaman maalesef eski Türkiye özlemi içerisinde olan, gerçekte bu toplumun değerleri ile çok da örtüşük olmayan bazı gruplar, kişiler ve yapılar, tekrar eski dönemi özlemle bunu dile getirmektedirler. Bunlar artık bizim için aşılmış şeylerdir. Türkiye'de gündemimizi bu tür tartışmaların oluşturmaması gerekiyor. Çünkü bu toplum neyin ne olduğunu artık çok iyi biliyor. Bunun en iyi göstergesi de 15 Temmuz darbe kalkışmasıdır. Toplum artık neyin ne olduğunu çok net olarak gördü ve tepkisini ortaya koydu. Yani milletin değerlerine rağmen bir şey yapılamayacağını en büyük göstergelerinden bir tanesi yakın tarihte yaşadığımız işte FETÖ darbe kalkışması olarak ifade edilen bu kalkışmaya milletin gösterdiği tepkidir. Türkiye birçok badireleri atlatarak çok önemli noktalara geldi. Artık eski Türkiye özlemi içerisinde olanlar dediğim gibi azınlık bir kesim olabilir ama bu da kesinlikle bu milletin ve toplumun izin vermeyeceğini de bilinmesi gerekir.'

'Ezan; dinle, imanla ve namazla alakası olmayan insanın hüküm verebileceği bir alan değildir'
Dini konuların, herkesin istediği gibi müdahale edebileceği ve değiştirebileceği alanlar olmadığı söyleyen Abuzer, 'Hele bu konunun uzmanı olmayan insanların orada söz söyleme hakları yoktur. Biz Müslümanların en çok yani göz ardı ettiği şeylerden birisi de budur. Bu ihtisas gerektiren bir alandır. Bunu yapacak olan bu alanın uzmanlarıdır. Yoksa bu bir siyasetçinin, sıradan bir yazarın, bu konuyla hiç alakası olmayan, hatta dinle, imanla ve namazla alakası olmayan bir insanın laf söyleyebileceği ve hüküm verebileceği bir alan değildir.' şeklinde konuştu.