Kesinlikle, Türkiye, Suriye'nin özellikle Arap ve Körfez çevresiyle olan ilişkilerinin önemini kavramış ve bunun yanı sıra, Arap dünyasında köklü bir geçmişi olduğunu anlamıştır. Ayrıca, Suriyeli destekçilerinin bölgesel çatışmalara bölünmesinin tehlikelerinin farkındadır. 2011'deki Arap Baharı ve Osmanlıcılık anlayışının hatalarından ders çıkaran Türkiye, Suriye'nin siyasi çözüm süreçlerinde sorumlu ve dikkatli bir yaklaşım benimsemiştir. Suriye rejiminin devrilmesinin ardından, Türkiye'nin dış politikası köklü bir şekilde değişmiş ve bölgesel jeopolitik dengelerde büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Bu bağlamda, Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Türk İstihbarat Başkanı İbrahim Kalın, bölgedeki bu değişikliklere yanıt olarak yeni bir strateji geliştirmiştir. Bu strateji, bölgesel ve uluslararası bağlamda hızla değişen koşullara uygun olarak, Suriye'nin iç istikrarını korurken Arap ülkeleriyle ilişkilerinin yeniden inşasına odaklanmıştır. Türkiye, bu stratejiyi, Suriye'nin egemenliğine müdahale etmeden ve coğrafi genişleme amacını gütmeden, bölgesel kalıcı bir barışa katkıda bulunma istekliliğini göstererek uygulamaktadır.
Bu, yeni bir yaklaşım mı? İçerideki desteği sağlamlaştırırken Arap dünyasına açılmak için bir diplomatik denge mi kuruldu?
Hakan Fidan ve İbrahim Kalın, Türkiye'nin bölgedeki çıkarlarını koruyarak Suriye'nin istikrarına destek verirken, diplomatik strateji geliştirmişlerdir. Türkiye, Suriye'yi her zaman bölgesel güvenliğin bir parçası olarak görmüş ve Suriye'nin Arap çevresinden izole edilmemesi gerektiğini anlamıştır. Bu anlayışa dayanarak, Türkiye, Şam ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin yeniden inşası için çalışmalara başlamıştır. Yıllar süren yalnızlığın ardından, Fidan'ın Birleşik Arap Emirlikleri'ne yaptığı ziyaretler ve Erdoğan'ın izlediği diplomatik politika, Suriye ile Arap dünyası arasında yeni bir güven ve ilişki yolunun açılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu süreç, Suriye'nin iç işlerine müdahale etmeksizin egemenliğine saygı gösterilerek ilerletilmiştir.
Türkiye'nin dış politikası, yalnızca Suriye'nin Arap dünyasıyla ilişkilerini yeniden inşa etmekle kalmamış, aynı zamanda ortak bölgesel işbirliğini güçlendirerek, Suriye'nin politik ve kurumsal olarak yeniden yapılandırılmasına hız vermek amacını taşımaktadır. Ankara, Suriye'ye yönelik herhangi bir hegemonya kurma amacı gütmeden, Arap Körfezi ülkeleri ile derin bir diyalog başlatmayı hedeflemiştir. Bu çerçevede, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerle yakın işbirliği kurarak, Suriye'nin geleceği konusunda Arap dünyasında bir uzlaşma sağlamaya çalışmıştır. Bu stratejide, Türkiye ve Katar gibi ülkeler, Suriyeli muhaliflere, 5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaparak, yıllar içinde önemli bir destek sunmuş ve Suriye'nin yeniden inşasında kilit rol oynamıştır. Bu bağlamda, Türkiye'nin Suriye'ye yönelik politika ve müdahalelerinin ne kadar güçlü olduğu anlaşılmaktadır.
Bazı Arap ülkeleri, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Suriye ile ilişkilerin normalleşmesine dair temkinli yaklaşım sergileseler de Türkiye, tüm taraflarla işbirliği yapma kararlılığını sürdürmüş ve bölgedeki istikrarı sağlama amacından sapmamıştır. Suudi Arabistan ve Katar'ı kapsayan ziyaretler ve bir süre sonra Abu Dabi'ye yapılacak kritik ziyaret, Türkiye'nin stratejik olarak Suriye-Arap ilişkilerindeki dengeyi yeniden kurma çabalarının bir parçasıdır.
İlk olarak, Suudi Arabistan'a yapılan ziyaret, Suriye Dışişleri Bakanı'nın yüksek düzeydeki heyetiyle gerçekleştirilmiştir. Bu ziyaret, Türkiye'nin stratejik bir planı çerçevesinde, Suriye'nin Arap dünyasına geri dönmesini sağlamak adına kritik bir adımdı. Suudi Arabistan'ın bölgesel istikrar açısından önemi ve Arap dünyasındaki sembolik rolü göz önünde bulundurulduğunda, bu ziyaretin anlamı büyüktür. Ardından Katar'a yapılan ziyaret, Türkiye'nin amacı doğrultusunda, Katar'ın Suriye'ye verdiği insani ve siyasi destek için bir teşekkür niteliğindeydi. Bu ziyaretin bir diğer amacı ise, Katar'ın Suriye'nin yeniden inşasında oynayacağı rolü pekiştirmek ve Suriye'ye yönelik ambargoların kaldırılması konusunda Arap Körfezi'nin olumlu bir tutum benimsemesini sağlamaktı. Ayrıca, Katar ve Türkiye arasındaki ilişkilerin stratejik bir temele oturtulması, Suriye'nin geleceği için kritik bir dönüm noktasıydı.
Suriye Dışişleri Bakanı'nın Abu Dabi'ye yapacağı ziyaret, Suriye-Arap ilişkilerinde önemli bir kilometre taşıdır. Bu ziyaret, Suriye'nin Arap Birliği'ne ve Arap dünyasındaki yeri konusunda yıllardır süren tereddütlerin ardından, Arap dünyasına geri dönmesini simgeleyecektir. Türkiye'nin bu stratejisi, Fidan ve Kalın'ın liderliğinde, bölgedeki büyük Arap ülkeleri ile işbirliği yaparak, Suriye'nin siyasi, güvenlik, askeri ve ekonomik yeniden yapılandırılmasında rol almayı amaçlamaktadır. Suriye'nin yeniden inşasına odaklanan bu strateji, Türkiye'nin bölgesel istikrarı sağlama amacına dayanmakta ve bu bağlamda Arap ülkeleriyle işbirliği güçlendirilmiştir.
Türkiye'nin bu ziyaretler aracılığıyla amacı, Suriye'nin Arap dünyasındaki yerini yeniden kazanmasını sağlamak, böylece bölgedeki güvenlik ve ekonomik işbirliğini güçlendirmektir. Bu, aynı zamanda Suriye'nin yeniden yerleşmesinde herhangi bir dış müdahale olmaksızın, bölgedeki tüm taraflar için ortak bir denge yaratma çabasıdır.
Bununla birlikte, Arap dünyasında Suriye'yi yeniden entegre etme konusunda geçmişte yaşanan tereddütler, özellikle aşırıcı İslamcı akımların bölgedeki nüfuzunu artırma korkusuyla şekillenmiştir. Ancak Türkiye ve Katar, gerçekleştirdikleri ziyaretlerde, Suriye içindeki istikrarı sağlamaya yönelik mesajlar vererek bu endişeleri yatıştırmaya çalışmışlardır. Birçok Körfez ülkesi, bu yakınlaşmanın bölgedeki dengeyi bozmayacağını ve aşırılığın önlenmesi için Suriye'nin iç politikasının yeniden şekillendirilmesinin öncelikli olduğunu anlamıştır.
Türkiye'nin diplomatik başarıları arasında, Arap dünyasında yaşanan bölünmelerin aşılması kolay olmayacaktır. Arap ülkeleri arasında, özellikle Mısır, bazı Körfez ülkeleri ve Cezayir, Suriye'nin reformlarla ilgili kabiliyetini sorgulamakta ve bu konuda endişeler taşımaktadır. Bu nedenle, Türkiye'nin stratejisi, tüm tarafların çıkarlarını göz önünde bulundurarak, Suriye'de istikrarı sağlama amacını güderken, dengeleyici bir politika izlemektedir.
Ayrıca, terörist grupların, özellikle IŞİD gibi örgütlerin geri dönüşü konusunda bölgedeki güvenlik sorunları da büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Türkiye, Suriye'nin yeniden yapılandırılmasına yönelik adımlar atarken, aynı zamanda bu tür terörist grupların yeniden ortaya çıkmaması için Şam'dan somut taahhütler beklemektedir.
Katar, Suriye muhalefetini desteklediği yıllarda büyük bir rol oynamıştır, hem insani hem askeri yardımlar sağlamıştır. Politikaların evrimiyle, Suriye Dışişleri Bakanı'nın Katar'a gerçekleştirdiği ziyaret, sadece bağlılık göstermenin ötesinde, Türkiye ile Katar arasında yeni bir stratejik ilişki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye ziyaretinin, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’ın talebiyle ertelenmiş olabileceği düşünülüyor. Bu adım, ziyaretin tek başına Şam’ın açılışı gibi algılanmaması için atılmış olabilir. Ayrıca ziyaretin, daha geniş bir mutabakatı yansıtan Arap ya da uluslararası bir heyetle gerçekleştirilmesi planlanıyor olabilir.
inşa etme mesajı vermektedir. Bu ziyaret, Türkiye'nin Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerinin güçlenmesine ve Arap dünyasındaki pozisyonunun sağlamlaşmasına yardımcı olacaktır.
Peki, bu denge stratejisi başarılı olacak mı?
Türkiye'nin bölgesel ve uluslararası karmaşık ilişkilerde dengeyi koruma kabiliyetini tahmin etmek zor olsa da, şu ana kadar izlediği strateji umut vericidir. Türkiye, Suriye üzerinde hegemonya kurmak değil, Arap ülkelerinin öncülük.