Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla Beyoğlu Belediyesince Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Haliç Yerleşkesi'nde düzenlenen 'Su ve Sürdürülebilirlik İlk Çağrı' programına katıldı.

Programa Beyoğlu'nun ev sahipliği yapmasını tarihi açıdan anlamlı bulduğunu belirten Kurum, Taksim'in İstanbul'un bütün sularının toplanıp, şehre ve vatandaşa dağıtıldığı tarihi bir merkez olduğunu anlattı. Geçmişte Taksim'den Kağıthane'ye kadar her sokak başında bir çeşme bulunduğunu ifade eden Kurum, 'Ne yazık ki bu çeşmelerin büyük çoğunluğu yeni imar planları nedeniyle 1950'lere kadar kaldırılmıştır.' dedi.

Şair Nedim'in bir şiirinde 'Bu şehri İstanbul ki bi mislü behadır' dediğini hatırlatan Kurum, şöyle konuştu:

'Bu şehri 'iki deniz arasındaki bir elmas parçasına' benzetmiş, 'İstanbul güneşle aynı değere sahiptir.' demiştir. İstanbul'umuzun kıymetini bilmemiz gerekiyor. İstanbul o günlerden bugünlere hala muhteşem bir şehir. Fakat bu şiirin yazıldığı günden bugüne geçen 3 asrın ardından, sanayileşmeyle birlikte İstanbul da makus bir talihi yaşadı. Kaderine terk edilen bir Beyoğlu'nu, Haliç'i ve İstanbul'u yaşadık. Sizler göremediniz ama anne ve babalarınız bunu yaşadı. Bu şehrin makus talihini Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde değiştirdi. Bu eşsiz tarih, kültür ve doğal zenginliğe sahip muhteşem şehri yeniden o eski iddialı günlerine kavuşturdu. Ben bu vesileyle sizlerin huzurunda İstanbul'u yeniden büyük Türkiye idealimizin kalbine yerleştiren, geleceğe emin adımlarla yürümesini sağlayan Cumhurbaşkanı'mıza en derin şükranlarımı sunuyorum.'

'Suyu kirletmek, hayatı kirletmek demek'

Bakan Kurum, inanca göre de suyu kirletmenin, 'hayatı kirletmek' olduğunu söyledi. Suyun, en temel yaşam kaynağı olduğunu vurgulayan Kurum, bugün başka gezegenlerde yaşama dair izler arayan bilim insanlarının önce suyun izini sürdüğüne dikkati çekti. Dünyada denizler, akarsuları ve göllerin toplam su miktarının 1,5 milyar kilometreküp olduğunu aktaran Kurum, 'Fakat genel kanaatin aksine bu toplam su miktarımızın sadece yüzde 2,5'i tatlı sudur. Asıl çarpıcı gerçek ise tatlı suların sadece 10 binde 2'sine erişebiliyoruz. Özellikle iklim değişikliğinin en önemli etkilerinden olan kuraklık ve yeraltı sularının tükenmeye başlamasıyla su artık çağımızın ve geleceğin en hayati ve stratejik değeri haline gelmiştir.' dedi.

Kurum, son 60 yılda 3 milyardan 8 milyara ulaşan dünya nüfusu nedeniyle suya ihtiyacın her geçen gün arttığını, vahşi tarım uygulamaları, bilinçsiz su kullanımı ve küresel israf nedeniyle su kaynaklarının giderek azaldığını bildirdi. Çevre kirliliği nedeniyle temiz su kaynaklarının kullanılamaz hale geleceğini dile getiren Kurum, şu değerlendirmelerde bulundu:

'Çok acı bir tabloyu sizlerle üzülerek paylaşmak istiyorum: Bugün dünyada 3 milyardan fazla insanın suya doğrudan erişimi yok. Orta Doğu'da nüfusun yüzde 85'inden fazlası kıtlık koşullarında yaşıyor. 2030 yılına kadar su kıtlığı yüzde 40 seviyesine kadar yükselecek. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde insanlık alemi küresel su kıtlığı ve su savaşlarıyla karşı karşıya kalabilir. Gençlerimizi ve çocuklarımızın hayatlarındaki en önemli gündemlerinden biri su olacak. Tam bu noktada bir parantez açmak istiyorum. UNESCO raporlarına göre 140 ülkenin suya erişebilmesi için yıllık 114 milyar dolar harcama yapılması gerekiyor. Gururla ifade ediyorum ki Türkiye, kamu kurumlarıyla sivil toplum kuruluşlarıyla yardım örgütleriyle üniversiteleriyle gönül elçilerimizle bugün Afrika'da yaklaşık 10 milyon kişiye, her gün kesintisiz temiz içme suyu sağlayan tek ülke olmuştur. Ülke olarak her alanda olduğu gibi bu alanda da insanlığın, mazlumların, kardeşlerimizin derdine derman olacak, yaralarını saracak adımları medeniyetimizden gelen bir vazife şuuruyla atıyoruz, atmaya da hep birlikte devam edeceğiz.'

'Tasarruf mekanizmalarını daha etkin hale getirmeliyiz'

Şehircilik kültürünün de suyla ilgili yapılar bakımından son derece zengin olduğuna işaret eden Bakan Kurum, konuşmasını şöyle sürdürdü:

'Üzüntüyle ifade etmeliyim ki bu denli kullanım zenginliğine rağmen bugün ülkemiz tatlı su kaynakları bakımından su stresi yaşayan ülkeler arasındadır. İklim değişikliğinin de etkisiyle kişi başına düşen yıllık su miktarımız 1340 metreküplere kadar düştü. Nüfus artışıyla bu daha da azalmaktadır. İşte tam da bu noktada tasarruf mekanizmalarını daha etkin, daha katılımcı hale getirmeliyiz. Burada karşımıza sürdürülebilirlik kavramı çıkıyor. Bunu hepimiz için somut bir örnekle açıklamak isterim. Bugün hepimizin gündelik yaşamda kullandığı 1 tişörtü üretmek için ne kadar su kullanıyoruz biliyor musunuz? Tam 2 bin 700 litre. Bu, 13 bin 500 bardak su demek. Banyo, tuvalet, mutfak için ortalama günlük 200 litre su kullanmaktayız. 1 kilogram buğday için 1300 litre suya ihtiyaç var. 1 ayakkabı için 17 bin litre su kullanılıyor. Bir bardak kahve için 140 litre su harcıyoruz. Tüm bu rakamları baz aldığımızda bir kişinin tüm ihtiyaçlarını karşılaması için tükettiği su miktarı günlük ortalama 7 bin litredir. Haydi gelin hep birlikte salonda toplam kullandığımız su miktarını bir hesaplayalım. Bir takım elbise, gömlek, kravat kombini için kullanılan toplam su yaklaşık 100 bin litredir. Şu an salonda 500 kişi olduğumuzu farz ediyorum. Buna göre sadece bu salonda giydiğimiz elbiselerin üretimi için tükettiğimiz su miktarı tamı tamına 50 milyon litredir. Yani 500 ailenin 1 yıllık içme suyu kullanımına denk elbiseler giyiyoruz.'

Kurum, Bakanlık olarak geri kazanılan suları sadece peyzaj alanlarında değil, içme suyu olarak da kullanmayı sağlayacak teknolojileri desteklediklerini ve tesisler kurduklarını anlattı. Tüm tesisleri, yeşil teknoloji ürünü olan biyorafineri tesislerine dönüştürdüklerini belirten Kurum, şunları kaydetti:

'Bunlarla da yetinmeyip, atık sudan hidrolik enerji, arıtma çamurundan biyogaz elde ediyor ve vatandaşımızın hizmetine sunuyoruz. Bugün, arıtılarak kullanılan atık suların oranını yüzde 3,5'e çıkardık. Şimdi atık su arıtma, biyolojik arıtma ve membran teknolojilerini daha da yaygınlaştırıyoruz. Bu oranı inşallah 2023 yılında yüzde 5'e, 2030 yılında ise yüzde 15'e çıkaracağız. Sulak alanlar ve ormanlar gibi suyumuzu doğal olarak toplayan, filtreleyen, depolayan ekosistemleri de korumak için yoğun bir gayret içerisindeyiz. Bu kapsamda, 2018 yılında ülkemizin yüzölçümünün yüzde 9'u seviyesinde olan korunan alan büyüklüğümüzü yüzde 11,9'a ulaştırdık.'

Su kaynaklarını kirletmeyen, su israfını sıfıra indiren üretim üsleri

Yeşil Kalkınma hakkında da bilgiler veren Kurum, akarsular, nehirler ve gölleri sanayi atıklarının kirleticilerine karşı koruduklarını söyledi. Burdur ilindeki Salda Gölü için proje gerçekleştirdiklerini anımsatan Kurum, Van Gölü, Marmara Denizi, Kocaeli ve Uzungöl'e yönelik, dünyaya örnek çevre koruma projeleri yürüttüklerinin altını çizdi. Sıfır atık sanayi ve yeşil OSB çalışmalarıyla tüm sanayi alanlarını dönüştürdüklerine değinen Kurum, Bu tesisleri su kaynaklarını kirletmeyen, su israfını sıfıra indiren üretim üsleri haline getirdiklerini bildirdi.

Tüm vatandaşların eşit şekilde suya erişimini sağlayacak altyapı çalışmalarını, yeşil altyapı projeleriyle daha da güçlendirdiklerini hatırlatan Kurum, ekolojik koridorlar, millet bahçeleri, bisiklet ve yürüyüş yollarıyla mahalle kültürü ve komşuluk ilişkilerini koruyan yaşam alanları inşa ettiklerini dile getirdi.

Kurum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'na taraf olma kararını tüm dünyaya duyurmasıyla ülkede tarihi bir süreci başlattıklarını ifade ederek Yeşil Kalkınma Devrimi ve Net Sıfır Emisyon 2053 hedefleri doğrultusunda çok önemli adımlar attıklarını vurguladı.

İklim dostu yeşil binaların yapımına öncelik

Su kaynaklarını koruyacak ve atık su miktarını azaltacak iklim dostu yeşil binaların yapımına öncelik verilmesi ve bu kapsamda teşviklerin artırılmasını kararlaştırdıklarına işaret eden Kurum, 'Şubat ayında Konya'mızda Türkiye'nin ilk iklim şurasını 1000'i aşkın uzman katılımcıyla düzenledik. Orada da özellikle su ve kuraklığa dair önemli adımları hep birlikte kararlaştırdık. Orman, tarım, mera ve sulak alanlarda karbon yutağı kayıplarına sebep olacak erozyon, sel, heyelan, çığ, kuraklık ve çölleşme gibi afet risklerine karşı adımlarımızı artırıyoruz. Entegre sürdürülebilir arazi yönetimiyle yutak alanlar üzerindeki baskıyı azaltacak proje sayımızı artırıyoruz.' ifadelerini kullandı.

Kurum, bilinçli su kullanımına da dikkati çekerek şunları kaydetti:

'Doğal su kaynaklarının korunması amacıyla 2 bin metrekarenin üzerindeki parsellere yapılacak binalarda yağmur suyu toplama sistemini zorunlu hale getirdik. Bu değişiklikle artık suyu ziyan etmeyeceğiz, depolayacağız. Yağışların az olduğu dönemlerde, binalarımızda depolanan bu suyu kullanacağız. Yapılarda suyun daha tasarruflu tüketilebilmesi için, sıhhi tesisat projelerinde lavabo musluk debilerini dakikada 6 litre, duşlarda da dakikada 8 litre ile sınırlandırıyoruz. Buradan 85 milyon vatandaşımıza ve yapı sektörümüze bir çağrıda bulunmak istiyorum: Biz Bakanlık olarak binalarımızda su israfını engellemeye yönelik gerekli düzenlemeleri yaptık. Yapı sektörümüz projelerini su depolama ve debi kontrolüne dair yaptığımız bu değişikliklere uygun bir şekilde tasarlamalıdır.'

Kurum, konuşmasının ardından 3 boyutlu gözlük ve ekipmanlarla meta müze deneyimine katıldı.

Dünya Su Günü için gerçekleştirilen töreninde ilk, ortaokul ve lise öğrencileri yarışmalardaki başarıları dolayısıyla Bakan Kurum'un elinden ödüllerini aldı. AA