M. Sarmış: Maşallah hocam, hiç boş durmamışsınız. Allah sizden razı olsun.  Üniversiteden Yrd. Doç. Dr. olarak yaş haddinden emekli oldunuz. Doçentlik ve profesörlük için çalışma yapmadınız mı?
C. Kürkçüoğlu: Yardımcı doçentlikte yeterli yayınınız varsa ve yabancı dil sınavından aldığınız puanınız yeterli ise doçentlik için YÖK'e başvuruyorsunuz. Yayınlarınız YÖK tarafından bir komisyona incelettiriliyor. Onlardan olumlu rapor gelmesi durumunda yine mesleğinizdeki hocalardan oluşan bir komisyon sizi mülakata alıyor. Başarılı olursanız doçentliğiniz kabul ediliyor. Üniversitede beş yıl görev yaptıktan sonra da üniversiteniz size profesörlük veriyor. Yani doçentlik çok önemli.
Yayından taraf bir sıkıntım yoktu. Ancak yabancı dilim İngilizce liseden kalma ve yetersiz olduğu için oturup sıkı bir çalışma yapmam gerekiyordu. Görüyorsunuz işte, kırk yıl oraya buraya koşmaktan, yazmaktan, çizmekten dil çalışmaya zaman ayıramadım. Anlattım ya; bir bakarsınız Vali Bey, Rektör Bey, Belediye Başkanı arıyor; Hocam falan önemli bir kişi, ya da falanca bir grup gelmiş, onları gezdirir misiniz? Falan misafirler gelmiş, onlara akşam yemeğinde bir slayt sunumu yapar mısınız. Veya falan gün bir toplantı var, katılır mısınız, falan, filan. Tabii hemen hepsine koşturuyorum. Ayrıca kitaplar, makaleler, sempozyumlar, sunumlar, konferanslar… Bu böyle nerede ise 40 yıl, her gün devam etti. Hiç boş vaktim olmadı ki! Evimizin yatak odasındaki dolaba o hafta içinde nerelere çağrıldığımı liste halinde yazıyordum. Her sabah kalktığımda o kâğıda bakıp o günkü programlara koşturuyordum. 
Bu durumda nasıl dil çalışacaksınız? Mümkün değil. Boş bir günüm, gecem yok ki? Rektör yardımcılarımızdan, aynı zamanda Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Selçuk Yücesan, doçentlik için tek eksiğimin yabancı dil olduğunu biliyordu ve durumuma çok üzülüyordu. Sanıyorum 2005 yılı idi. Bir gün bana "Cihat hocam seni bir yıllığına yurtdışına gönderelim, dil öğrenir gelirsin." teklifinde bulundu. O zaman altmışa yaklaşmış yaşımla, çoluk çocuğumdan bir yıl ayrı kalmayı göze alamadım tabii. 
Ama akademik kariyerimde ilerleyemediğime hiç üzülmedim. Memleketime bir ömür yaptığım hizmetlerden mutluluk duyuyorum. Bugün de olsa aynısını yaparım. Yaptığım hizmetleri akademik kariyerden daha önemli görüyorum. Profesörlükten emekli olmayı sadece niçin isterdim biliyor musunuz hocam?
M. Sarmış: Niçin?
C. Kürkçüoğlu: Profesör olarak emekli olmuş olsaydım bugün üç-beş kuruş fazla emekli aylığı alırdım. Torunlarım için harcardım. Yine de çok şükür, yetiyor, bir şikâyetim de yok.
M. Sarmış: Fotoğraf arşivinizden söz ettiniz. Önemli bir kitaplığınız da olmalı. Biraz da ondan söz eder misiniz?
C. Kürkçüoğlu: Öğrenciliğimden beri çok değerli kitaplar biriktirdim. Üniversitede 250 lira burs alırken Suut Kemal Yetkin'in "İslam Mimarisi" adlı hacimli kitabına gözüm kapalı 100 lira vermiştim ve o ayı sıkıntılarla geçirmiştim. Ve daha nice örnek... Evimiz küçük olduğu için bu kitaplarımın yarısından fazlası üniversitedeki odamda idi. Emekli olduktan sonra bunları evime almayı elbette çok isterdim. Ama mümkün değildi. İçinde çok değerli eserler olan 2000'den fazla kitabımı, içinden bir tane bile almadan gençler yararlansın diye emekli olduğumda Harran Üniversitesi Genel Kütüphanesi'ne armağan ettim.
M. Sarmış: Önemli bir hayır hizmetinde bulunmuşsunuz. Emekli olduktan sonra Ankara'ya yerleştiğinizi biliyoruz. Neden Ankara?
C. Kürkçüoğlu: 1976 yılında Ankara'da evlendiğimi ve 1979 yılında babamın ısrarı üzerine eşimle Urfa'ya geldiğimizi anlatmıştım. Eşimle, çocuklarımla Urfa'da çok güzel, dolu dolu kırk yılımız geçti. Eşim Urfa'yı çok seviyordu. Gerek akrabalardan, gerek üniversiteden geniş bir ahbap çevresi vardı. Urfa yemeklerinin ustası olmuştu. Aile buluşmalarımızda Urfalılar dururken çiğköfteyi hep kendisi yoğururdu. Tek sıkıntısı vardı, Urfa'nın Mayıs'ta başlayıp Ekim ayına kadar süren sıcaklarına dayanamıyordu. Klimalı evler kendisini rahatsız etmişti. Emekli olunca ailesinin de bulunduğu Ankara'ya yerleşmeyi tercih ettik. Halen Urfa'yı özler. "Keşke Urfa'da da bir evimiz olsa, kışın Urfa'da yazın Ankara'da kalabilseydik" der. Ama mümkün olmadı. Yine de senede bir Urfa'ya gelip hasret gideriyoruz. Ama iki yıldır maalesef gelmek kısmet olmadı. Ben ve eşim her gün dostlarımızla telefonda görüşüyoruz. Sosyal medyada hep Urfa'yı paylaşıyorum, Urfa'yı takip ediyorum.
M. Sarmış: Maşallah! Urfa'ya bir ömür vermişsiniz.
C. Kürkçüoğlu: Teşekkür ederim. Bir ömür vermişsiniz deyince aklıma geldi. Yeri gelmişken onu da anlatayım bari. Ben emekli olduktan sonra Sanat Tarihi ve Arkeoloji bölümündeki arkadaşlarım Prof. Dr. Mehmet Önal, Prof. Dr. Süreyya Eroğlu Bilgin, Dr. Muharrem Çelik, Dr. Seçil Çokoğullu aralarına kardeşim Sabri Kürkçüoğlu'nu da alarak benim için bir armağan kitap hazırlamayı düşünmüşler. Ve bunun hazırlıklarını sürpriz olsun diye benden habersiz iki yıl sürdürmüşler.  Sanat Tarihi alanında duayen, çoğu dostum 21 değerli hocamıza kitap için makale yazma ricasında bulunmuşlar. Nihayetinde "BİR ÖMÜR URFA CİHAT KÜRKÇÜOĞLU ARMAĞANI"  adına 500 sayfalık bir kitap bastırmışlar. Kitabın basım masraflarını bile kendileri karşılamışlar. Bir gün Süreyya hanım beni aradı. "Hocam ev adresinizi verir misiniz, size kitap göndereceğim" dedi. "Ne kitabı?" diye sormadım bile. Adresimi verdim tabi. İki gün sonra kargodan kitaplar geldi. Açtığımda şok oldum. O an duyduğum mutluluğu tarif edemem. Hemen Süreyya Hanım'ı aradım, çok duygulandığımı, kardeşim Sabri dahil bu hazırlığı benden nasıl iki yıl saklayabildiklerine hayret ettiğimi söyledim. Tabii kendisi başta olmak üzere kitabı hazırlayan ve kitaba yazı veren tüm dostları arayıp teşekkür ettim. Bu kitap bir ömür Urfa'ya verdiğim hizmetin mutlu bir ödülü oldu. Tekrar hepsine teşekkür ediyorum.
M. Sarmış: Ben de sosyal medyadan öğrenmiştim. Büyük bir vefa örneği sergilemişler. Urfa'da hep kadir kıymet bilinmediğinden şikâyet edilir.  Tabii bu da idealist gençler üzerinde olumsuz etkilere sebep oluyor. Ben de yaklaşık kırk yılını gençlere harcayan bir eğitimci olarak bu duruma üzülüyorum. Hazır konu buraya gelmişken gençlerimize ne gibi tavsiyeleriniz olur hocam?
C. Kürkçüoğlu: Haklısınız. Ben de bazen sosyal medyada bazı gençlerin; "Neye çalışıyoruz, takdir eden yok, değerimiz bilinmiyor, bu Urfa vefasız bir şehir." diyerek hep şikâyette bulunduklarını görüyorum. Onlara; "İnsan takdir edilmek için çalışmamalı. Çalışmak, ülkemiz için, şehrimiz için, ailemiz için kutsal bir görevdir. Takdir edilirsin, edilmezsin. Hiç önemli değil. Sen çalışmana devam et. Balık bilmezse HALİK bilir."  diyorum.
Ha… Siz çalışın, takdir eden mutlaka oluyor zaten. Bunu söylemem hoş değil ama söylemeliyim. Ödülünü de alıyorsunuz.
M. Sarmış: Ben de onu soracaktım hocam. Bugüne kadar aldığınız çeşitli ödüller var. Siz söylemek istemezsiniz belki, ama ben kayda girmesi için söylemenizi rica ediyorum.
C. Kürkçüoğlu: 1991 yılında ŞURKAV Kültür ve Sanat Ödülü'ne layık görüldüm. Urfa'da yayınlanmakta olan Yeni Doğuş gazetesinin 2002 yılında internet üzerinden yaptırdığı oylama sonucunda "Şanlurfa'da Yılın En'leri", Gaziantep'te yayınlanmakta olan ve GAP bölgesine hitap eden "Beyaz Sayfa" gazetesi tarafından "Şanlıurfa'ya Damgasını Vuranlar" arasında gösterildim. 2007 yılında Şanlıurfa Sembol gazetesinin "Bilim ve Kültür Dalı'nda Şanlıurfa'ya Hizmet Ödülü"ne layık görüldüm. 
Şanlıurfa Valiliği tarafından 2005 yılında "TBMM Onur ve Hizmet Ödülü"ne Urfa'dan önerilen üç aday arasında yer aldım. 
2008 yılında Harran Üniversitesi Rektörlüğü tarafından "TBMM Üstün Hizmet Ödülü"ne üniversitenin adayı olarak önerildim.
Şanlıurfa İMKB Lisesi'nin yayını "ESİNTİ" Dergisi'nin Nisan 2008 sayısında "Onlar Sevdanın Adı" listesinde ve İstanbul merkezli Mercek Haber Gazetesi tarafından 2014 yılında "Başköşedekiler - Gönülden karşılıksız Urfa Sevdalıları" listesinde gösterildim. 
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi'nin 10 Nisan 2016 günü akşamı Otel el-Ruha'da düzenlediği "Vefa Buluşmaları" töreninde Şanlıurfa'ya hizmetlerinden dolayı "Vefa Beratı" ile onurlandırılanlar arasında yer aldım.

Yaşamımı ve çalışmalarımı konu alan belgesel TRT'nin "BİZDEN BİRİLERİ" adlı programda 2002 yılında yayımlandı.
M. Sarmış: Dolu dolu geçen bu hayatın hatıralarını yazmayı da düşünmediniz mi?
C. Kürkçüoğlu: Burada anlattıklarım Urfa'ya verdiğim bir ömrün sadece özetinin özeti. Ben günlük tutan biriyim. Bu günlüklerime bakarak kırk yılda Urfa'da yapılan, benim de naçizane içinde yer aldığım kültürel projeleri 1000 sayfa halinde detaylarıyla yazdım. Burada size anlatmadım, sadece Millet Hanı ile ilgili olarak 1981 yılından bu yana verdiğim mücadelenin 40 yıllık hikâyesi sayfalar tuttu. Dergah-Balıklıgöl projesi öyle. Haleplibahçe projesi öyle. Yorgancı Sokak Adası Evleri projesi öyle. Mahmutoğlu Kulesi projesi öyle. Ve içinde başından sonuna kadar yer aldığım daha birçok proje öyle. Yani bir anlamda anılarımda Urfa'nın 40 yıllık kültür-sanat projelerinin hikâyelerini kayıt altına almış oldum.
Anılarımı Orhan Pamuk'un anılarını anlattığı "İstanbul" adlı eserinin tadında yazmayı çok isterdim. Ama olmadı. Yine de 1000 sayfalık kitap halinde fotokopi yaptırarak çocuklarıma, yeğenlerime emanet ettim. Artık benden sonra, beni soranlara anlatırlar, yayımlarlar belki de. Sağlığımda yayımlamayı düşünmüyorum.
M. Sarmış: Ankara'da günlük hayatınız nasıl geçiyor?
Emekli oldum ama çok şükür her günüm dolu dolu geçiyor. Gün geçmiyor ki tez hazırlayan bir öğrenci benden bilgi, fotoğraf istemesin.  Restorasyon hazırlayan bir mimar benden fotoğraf ve restore ettiği yapı ile ilgili doküman istemesin. Arkadaşlardan kontrol için kitap ve makaleler gelmesin. Kimseye "yok" demek öte dursun, bu taleplerden çok memnun oluyorum. Halen bir işe yarıyorum diyerek Allah'a şükrediyorum ve mutlu oluyorum. Bu nedenle tüm istekleri anında karşılamaya çalışıyorum. Çalışmak çok güzel. Allah sağlık versin, çalışayım diyorum.      
Mehmet hocam, bu röportajınızdan dolayı size çok teşekkür ediyorum. Eksik olmayınız. Burada anlattıklarımdan ben şunu yaptım, ben bunu yaptım deyip bir övünme payı çıkardığım düşünülmesin sakın. Çalışmalarımın herkesin kendi alanında yapması gereken memlekete hizmet çerçevesinde değerlendirilmesini diliyorum. Gençlerimizin anlattıklarımdan pay çıkarmaları benim için mutluluk olacaktır.

M. Sarmış: Ben teşekkür ederim değerli hocam. Bugüne kadar hem sizden hem eserlerinizden çok istifade ettim. Eski Urfa yürüyüşlerim sırasında gece gündüz, hafta içi hafta sonu demeden sizi sık sık rahatsız ettim, hiç kırmadınız, hep çok yardımcı oldunuz. Onun için de ayrıca teşekkür ederim. Öyle görünüyor ki daha çok görüşeceğiz. Size ve ailenize sağlık ve mutlulukla nice yıllar diliyorum. Lütfen araştırmaya ve yazmaya devam edin.

C. Kürkçüoğlu: Çok teşekkür ederim. İnşallah.
-SON-