Allah doğru sözün ve doğruların sahibidir. Yanlışlar bize aittir. İyilik ondan kötülük nefsimizdendir. Dinin sahibi de din gününün sahibi de O'dur. Kitap/lar -rehberlik kaynağı- Nebi/ler vasıtasıyla gelmiş ama sahibi yine O'dur. İnsanlık nasibince kitaptan faydalanır. Şayet herkes aynı oranda anlasaydı alim-cahil farkı kalmazdı.

Dinde birinin çok bilmesi/alim olması ona toplumsal statü sağlamaz. Avam olması da dışlanmasını gerektirmez. İman'daki ihlas, öğrenmedeki çaba, Kur'an ışığında hayatın tanzimi esastır. Zira bütün sahabeler alim ve fakih değillerdi. Fakih olanlarında üstünlükleri yoktu. Bilgine saygı duymak gerekir ama onu kibre götürecek açık kapıları da kapatmak lazım.

'Tekelci, merkezci ve yegane doğrunun sahibi biziz ve bizim çalışmalarımızdır' minvalindeki sözler, paylaşımlar, tavırlar kitabın onayından geçmez. üstelik İslami eleştiri ve hikmetten yoksun yaklaşımlardır.

Tenkitteki saldırganlık, eleştirilerdeki alay, itirazlardaki tahammülsüzlük ve dinlenemezlik Müslümanların ıslaha muhtaç eksik yönleridir. Ayrıca Medyadaki trollerin hadsiz, dost düşman demeden yaptığı paylaşımlar da arızalı. Tetikçi, klavye mücahitliği ve çokbilmişlikten geçilmiyor.

Kur'an'ı anlama çabalarında Müslümanlar ferdi olarak çalışmalar yaptıkları gibi grup halinde de çalışmalar yapmışlardır. Sonucunda metotla alakalı çeşitli usuller yazılmıştır ki, hala yazılmaya devam ediliyor. Hepsinin amacı kitabı nasıl anlayabilir ve anlatabiliriz sorusuna cevap bulmaktır. Dolayısıyla metotla alakalı eleştiri yapmak da yersizdir.

Kavram karmaşasıyla bulanmış zihinlere Kuranla abdest aldırmak varken, Müslümanların Suriye'de namusları payimal edilip çocuklarımız yetim ve öksüz bırakılırken, Arakan' da dram yaşanırken, Uygur kardeşlerimiz Çin mezalimi altında inlerken, dört bir tarafta 'islam adına cinayetler' işlenirken Kur'an'ı anlamaya yönelik çalışmalara senin tarz deyip ötelemek de ın doğru değil veya yalnız kendi yoluna davet etmek…

Kuranla inşa olmamış Müslümanlar şuan ümmet için tam baş belası. Bilgili görünen cahilleri güruhu kıtalar geziyor. Kuran ayetlerini zikrettiğinde öfkelenen, kalıbı dindar içi boş, ruhsuz, fikirlerini din'leştirip kültleşmiş, resul deyince şeyhleri gibi birisini anlayan, kitaba yükledikleri kutsallıkta hayatın dışına iten, ticaretinde kapitalist, düşüncesinde liberal, fıkhı ibahe, camisini kilise, namazını şekil, cuması heba, orucu takvasız, zekatı faizli, şehadeti yapmacık ve kalbine inmeyen Müslümanlara dini anlatmak varken halimiz nedir?

Garabetse, garabetin kralı aha…

Kitabın ayetleri inzal döneminde bireysel ve toplumsal kusurları deşifre ediyordu. İnançlarındaki kirlilik, halk katmanları arasındaki kast, Diri diri gömülen kız çocukları, asabiyet kavgaları, gasp, yalan, talan, hırsızlıkları açığa vuruyor, dindar geçinenleri kınıyordu. Öyle değil mi?

''Dini yalanlayanı gördün mü? Yetimi itip kakıyor, miskini doyurmuyor, (üstelik namaz kılıyor) vay o namaz kılanların haline, onlar namazlarını da ciddiye almazlar, gösteriş yaparlar, en ufak yardımı esirgerler. (Maun-1/7)''

Hedef toplumun ıslahı olmalıdır. Ümmetin derdini çözecek günümüz sorunlarına eğilmeli. Allah'ın Ahirette soracağı soruları Allah'a bırakmalı.

Bunda medya önemli araç sayılabilir fakat medya ahlakına riayet edilmelidir. Samimiyetimiz bizi her türlü yola sevk etmemelidir.

Her insanın güzel yanlarının yanında benimsemediğimiz yanları da olabilir. İnsan mükemmel olamaz. Gülü dikeniyle kabul ettiğimiz gibi insanı da o haliyle kabul etmeliyiz. Mükemmeliyet Allah'ındır. Dolayısıyla eleştiriler yapıcı olmalı. Eleştirirken de Müslümanların ne derdine cevap olacak sorusu da ihmal edilmemeli.

Hastalığımız merkeziyetçilik ve merkeziyetçilik de kanser gibi hastalıktır, dikkat etmeliyiz. Zira İslam insan hedefli, Allah merkezli bir dindir.