Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa Şubesi ile Eyyübiye Belediyesi arasında yapılan '' Kültür faaliyetleri İşbirliği '' protokolü kapsamında, 06.05.2023 cumartesi günü Harran tarihi mekanlarına bir kültür gezisinde bulunduk.

Bu gezimize bir çok akademisyen, yazar, şair ve gazeteci arkadaşımız katılım sağladı. Henüz malum Urfa sıcakları başlamadığı için ilkbaharın tazeliğiyle, öğleden önce buluşma noktamızdan Harran'a doğru yola çıktık. Şehir merkezinden Kısa bir yolculuktan sonra Harran'a vardık. Öğlen namazı vakti girmiş olduğundan hem namazı eda etmek hem de Hayat-ı Harrani Hazretlerini ziyaret etmek için türbesinin bulunduğu cami ilk durağımız oldu.

Bu gezimizde bize, Harran Üniversitesi öğretim üyesi ve aynı zamanda Harran ören yeri kazı başkanı Prof. Dr. Mehmet ÖNAL bey rehberlik yaptı. Önce Rakka kapısından Harran sit alanına giriş yaptık. Daha adımımızı içeri atar atmaz maalesef kötü bir manzara ile karşılaştık. Hemen girişin biraz ilerisindeki bir noktada kaçak bir yapının taze molozları ve iç tarafında da harıl harıl devam etmekte olan inşaat çalışmasına şahit olduk. Yani Harran'da betonlaşma son sürat devam etmekte. Burası kuytu bir köşe de değil, hemen giriş noktasında bir yer. Yetkililerin burayı görmemesi mümkün değil. Demek ki vakit de seçim vakti olunca her türlü kaçak yapılaşma daha bir cesaretle hızlanıyor. Buranın kazı başkanı ve rehberimiz Sayın Mehmet ÖNAL hocamızın, bu konuyu ilgili yerlere ilettik demesi ve buna rağmen hiçbir önlem alınmamış olması da ayrı bir garabet. Ne diyelim, bu bir Türkiye gerçeği!

Daha sonra tarihi Harran Ulucami ören yerine geçtik. Mehmet ÖNAL hocamızın söylediğine göre, Harran 8. Yüz yılda Emevilerin başkentiymiş. Şam'daki Emevi camisinin bir benzeri hatta daha büyüğü buraya yapılmış. 8-10 bin kişilik bir kapasitesi varmış. Şu an sadece doğu kapısı ve minaresi ayakta kalabilmiş. 24 adet giriş kapısı, etrafında çarşısı, hamamı, şadırvanı, medreseleri mevcut. Anlayacağınız tam bir külliye hüviyetinde. Harran'daki bu yapıların İslam'ın ilk eserleri olduğunu öğreniyoruz. Cami avlusunda bulunan bir havuzun etrafında taş oyuğu şeklinde oturak yerleri yapılmış. Sıcak mevsimlerde buradaki alimlerin havuz başına oturup ayaklarını suya sallayarak serinledikleri söylenince, benim aklıma gelen şu oldu: Geçmiş yıllarda Urfa'mızda, sıcak yaz ramazanlarında, halkın paçalarını sıvayarak Balıklıgöl etrafında oturup ayaklarını suya sallayarak serinlemeye çalışması taa o dönemlerden kalma bir gelenek olsa gerek!

Prof. Mehmet ÖNAL, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde yer alan Harran' ın tarihte bir çok devlete başkentlik yaptığını; eğitim, bilim ve sanatta çağdaşı olan şehirlerden çok önde olduğunu, El Cabir, Battani, Yunus et- Tabib el Harrani vb. bir çok ilim adamı yetiştirdiğini belirtti. Ayrıca devam etmekte olan son kazılarda, buradaki medresenin anıt kapısı, giriş koridoru, havuzlu kuyusu, taş döşeli avlusu, öğrenci odaları ve eyvan kısımlarının gün ışığına çıkarıldığını anlattı. Maalesef bu muhteşem şehir 13. Yüz yılda Moğollar tarafından yakılıp yıkılmış.

Burada Prof. Mehmet ÖNAL hocamızın şevk ve iştahla anlatımını görünce insan şunu düşünüyor: Hani teşbihte hata olmasın, sanki malını satmaya çalışan bir satıcının methiyeleri veya evladını gözünden sakınan bir anne/babanın şefkati misali bir anlatım şekli. Demek ki, uzmanların da bazen böyle dinlenilmeye ihtiyacı var. Daha sonra Harran Kazı Evi'ne geçip çay ve şiirler eşliğinde bir müddet dinleniyoruz.


Gezimizin ikinci bölümüne geçerken mevsimin bahar olması ve havanın da hafif bulutlu olması sebebiyle sıcaklara maruz kalmıyoruz. Defalarca Harran'a gitmeme rağmen bugüne kadar hiç içerisine girme imkanı bulamadığım Harran Kalesine batı cephesinden giriş yapıyoruz. Hocamızın anlatımıyla bu kalenin 5. yüz yılda Romalıların askeri garnizonu, daha sonra da saray olarak kullanıldığını öğreniyoruz. O tarihlerde kalenin etrafında, Cavsak deresinin suyu ile doldurulan savunma amaçlı hendeklerin olduğunu görüyoruz. İç kısmına girdiğimizde upuzun dehlizlerin, gözetleme kulesi ve burçların, ok atma pencerelerinin, komutan odalarının, hamamların olduğunu hatta bu hamamların soğukluk, sıcaklık, külhan ve giyinme odalarına tanık oluyoruz. Kısaca kale içerisinde yaşam için gerekli her şey düşünülmüş. Kalenin güneydoğu kapılarının üzerlerinde aslan, köpek ve kuş kabartmaları da mevcut. Kalenin bir çok kısmında hala arkeolojik kazı işleri devam etmekte. Hatta birkaç yıl önceki Kaymakamın destekleriyle buraya yürüyen bir bant sistemi kurulmuş. Bu sayede tonlarca kazı toprağının kolaylıkla dışarı atılması sağlanmış. Demek ki inisiyatif kullanıp sorumluluk alınca, bürokrasiye rağmen güzel işler de olabiliyormuş. Prof. Mehmet ÖNAL hocamız , eğer destekler devam ederse 1-2 yıl içerisinde kazıların büyük bir kısmının bitirilerek ve gerekli düzenlemeler yapılarak kalenin ziyaretçilere açılabileceğini belirtti.

Artık vakit ilerlemiş ve gezimiz de nihayete ermişti. Oradaki görevli Arkeolog ekibine ve çalışanlara teşekkür ederek Harran'dan ayrılıyoruz.

Şimdi gelelim bu gezimizin nirengi noktasına. Bugün Türkiye'de/ dünyada Şanlıurfa denilince akla gelen ilk 3 nokta: Harran, Göbeklitepe ve Balıklıgöl'dür. Tabi diğer tarihi mekanlarımız da çok çok önemli. Ancak bu yerler en başta geliyor. Bu üç noktadan her biri ayrı tarihi değer arz ediyor. Peki dünyaca ünlü ve önemli ve UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde yer alan bu yerler için Şanlıurfalı yetkililer ve Şanlıurfalı olarak bizler ne yapıyoruz? Birer cümleyle söylersek: Göbeklitepe'ye ulaşım ve tanıtım olarak hala iyi bir noktada değiliz.

Balıklıgöl çok uzuuun bir süredir basit bir tadilat içerisinde ve zaman zaman suyun, balıkların durumu sos vermekte. Harran mı? Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Elektrik direkleri, kaçak yapılaşma-betonlaşma, tahribat son sürat devam etmekte. Netice, şuraya Harran şiirimden bir dörtlükle nokta koyalım:

''Heyhat ne yer ne sur ne Harran kalmış
Feryat ki her yeri betonlar sarmış
Haydut ne var ne yoksa çoktan çalmış
Ol dem can verip ölmeye geldim.''
Muhabbetle…

Not: Bu gezimizde bize rehberlik yapma inceliğini gösteren Harran Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet ÖNAL Bey'e, bize bu imkanı sağlayan Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet KUŞ VE Başkan Yardımcısı İsmail KAYA Beylere ve Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa Şube Başkanı Doç.Dr. Mahmut Kaya beyefendiye teşekkürlerimizi sunarız.