Arada bir sinema filmlerini geriye dönük seyrederken sinemanın tarihî gerçeklik ile bağdaşıp bağdaşmadığını sorgulama yolunu seçmemek olmaz.
Biliyoruz ki kimi yabancı sinema filmleri çekilirken kameralara takılan görüntüler yok değil.
Bize göre dev bütçeli filmlerin kimi karelerinde o kadar akla ve filmin mantığına ters çekim hataları vardır ki tarif edilemez.
Siz ister Gladyatö?'e bakın ister Harry Potter'e ya da Cesur Yürek'e.
Bizim bir sinema filmi...
Latin alfabenin kabul edilmesinden yüz yıllar öncesi.
Bir Malkoçoğlu filmi.
Elbette filmin kahramanı belli.
Fatih için top döken Macar Urban ve kızı kaçırılır.
Filmin esas oğlanı, kötü kalpli ikinci esas oğlanla aynı sahnede.
Ikinci esas oğlan, tam kendisine itiraz eden kambur adamı öldürmek üzere iken bir "çüşşşş!.." itirazı yükselir.
Sonrası kavga...
Esas oğlan, herkesi dize getirir, birkaç arkadaşı ile.
Ikinci esas oğlan esir edilir, bir gözü kö?dür.
Bu esnada Türklerden yana çıkan, giyiminden Hristiyan Din Adamı olduğu taşıdığı Haç ile belli olana, filmin esas oğlanı " Derviş" der, birkaç kez. Dakikalar sonra rahibe mi dönüşür, bu hitab?
Mekân sahnesi, turistik dinlenme tesisine benzer alanda çekilmiş.
Hayalî kahramanın Fatihin Akıncı Beyi olduğunu, filmin akışında kendisini hissettir.
1928'de kabul edilen alfabe değişikliğinden yüz yıllar öncesine dair hayatı anlatan sinema filminde bir han tabelası sahnenin çok farklı çekimlerinde " Buradayım" diyor.
Rüzgârın olmadığı ortamda sallanıp duruyor.
Oldukça usta bir tabelacının elinden çıktığı belli olan tabelaya bakılırsa bir zaman sonra böyle eleştiri yazısı yazılacağı düşünülmemiştir, muhakkak.

Seyircinin aklıyla alay eden sinema filminin son sahnesinde fondan müzik...
" ......... vaad ediyor Hazreti Yezdan" sözü,
Bazen bakarsınız Mehter Marşı ile mest olur, seyirci.
Marşın tarihî filmlerde olduğu gibi yüzlerce yıl önce söylendiğini sanmayınız.
Muallim İsmail Hakkı Bey tarafından yazıldığı bilinen marş, 1917-1918 Yılları arasında bilinir.
Diyemezsiniz, Fatih Dönemi'nde bu marş yoktu.

Yeşilçam ve öncesi bir çok tarihî filmi konu alan yapımda verilen mehter marşı, ne yazık ki esas olanla aynı hususiyete sahip değil, biline.
Roma alınırken, İstanbul Kalesi toplarla dövülürken bu marş yoktu, bilinmeli yalnız.

Dervişten rahibe dönenin tahtından olmuş kişi olduğu ortaya çok sonra çıkar. Hanımı, abisiyle evlenmiş taht sahibi esas oğlanlardan derviş/ rahip, bir bakıyorsunuz filmin bir gözü kör ikinci esas oğlanın esiri olmuş.

Sonunda kendisini ortadan kaldırmak isteyen karısının abisinı ortadan kaldırdığını, bir gözlü prens ile evlenme yoluna girdiğini öğrenir.

Herkes birbirine girişirken karısını (?) elleriyle boğar. Birinci esas olan, ikincisinin sağlam gözünü okla kör edip öldürür.
Filmin ikinci sahnesinde 1450'li yıllara ait gösterilen mekânda asıllı duran tabela, öncekilerin ifadesi?le " Levha" hangi yazıyla yazılmış?
- Günümüz diliyle Türkçe
O dönem, yazı alfabesi neydi?
-Arapça!...
Yazının okunuşu nedir?
- Türkçe!..
Bu ne iş ve bu ne hal?
"Seyirci" dediğin senaristin zırvalıklarına hep boyun mu eğecek?
Mehter verilince 1450'li yıllarda sözleri yok idi...
Şimdi ne demeli?
Senaryonun ne denli acemîce olduğu anlaşılıyor mu?
Siz, bu filmlerin birinin başında İstanbulun alınışının Hz. Peygamberin kehaneti olduğunun ifade edildiğini duysanız bir de!..
Zil zurna serhoşun Yunus Emre rolünde oynatıldığı Yeşilçam, sadece para kazanma çarklarından biridir, aslında.

Hangi türde film seyrediliyorsa fikir ve zikir önemli değil, hemencecik çekim hazır.
Piyasa ve Siyasa haritası çıkarıldığında görülecektir ki kimi esas oğlanlar, dayak yiyen karakterler ve figüranlar sayesinde şöhret bulmuşlardır. Onları filmde oynatan kimileri de ayrı filme konudur.
Sinema piyasasına emek verenlerin yokluk, sıkıntı, açlık içinde ölümleri, neyin sonucudur?
Han tabelasında yer alan yazı neydi?
Sahi " Han" dediğin, çiftlik mi?
O dönem hanları, taştan olmalı.
Bizim han, sanki Belgrad Ormanları içinde özel mülkiyet gibi...
Belki dönemin İstanbul'una yakın mesafede bir yer.
Nerden anlıyoruz?
Onu, filmin farklı karelerinden okumak mümkün!..
Rahipken derviş diye çağrılan adam ne oldu?
Ne olacak, eski tahtına askersiz kavuşur.
Ülke neresi?
Belli değil.
Urban'ın döktüğü varsayılan top, soba boyasından karton maket gibi.
Hem Urban'ı hem kızını kaçıran güç, kuvvetli olmalı.

Filmin hemen ilk dakikalarında esas oğlanımız, sarayda tek başına Osmanlı'ya meydan okuyan kralı yumruklar, etraftaki askerleri pataklar ve yara-bere almadan arkadaşlarının yanına varır.

Bu tür filmleri seyre dalarken avuç içleri millî hamasetin cuşuyla zirr û zeber olan, ayaları patlayan ahalî, şimdi olsaydı, marketlerdeki kâğıd mendillerin artan fiyatına bakmadan ıslatılmak üzere mendilleri habire tüketirdi.

Ne diyelim ki seyre dalarken gülmemek mümkün değil.
- Sorun neye böyle!..
- İmkânımız kısıtlı, bütçe sınırlı idi!..
O zaman "Yok " deseydiniz, birader!..
Diyemezsiniz, çoğu hayatta yok.
Biz de ölümlüyüz.
Filmin afişi ve künyesi paylaşıldı.
Suskun Melek Hanı, halen var mı?
Nerededir, bilmiyoruz.
Nihayetinde bu han varsa, belki dönem şartları gereğince sponsorudur, filmin.
Başka bir yazıda yine sinema ve şehir üzerine tespitlerimiz olacak.
Sorarsanız, bu filmde ecnebî ülke neresi?
Prensler, tarihte yaşamış mı?
Emin olun, bilmiyoruz.
Belki "Esas Oğlan " tamlaması garip gelir, kimisine.
Başrol ve ikinci rolde oynayan filmin oyuncusuna verilen isimdi, bir zamanlar...