Tarihten di'li geçmiş zaman, acı dolu seslenişleri henüz kimsenin duymadığı, hayatın anne sütü kadar sıcak ve berrak olduğu zamanlardı. Tarihin, saatin, rakamların önemi yoktu o zamanlar, pekte önemsemediğimiz; halkın tatlı telaşlar içinde koşuşturduğu zamanlardı. Kötü düşler kurmak haramdı zamanın düşünceden ayrı yazıldığı günlerde…

Kendimi bildim bileli namaz kılar. Belki de bu dünya da bu denli içten ibadetini yapan başka kimse bulunmazdı. Peki neydi yıllar önce çekilmiş bir fotoğrafın arkasından bu cümlelerin yazılmasına sebep olan... Güzel gözlüm, kaderine isyan edecek kadar ne zorluklar yaşadı. Oysa tarihin önemsiz olduğu zamanların tek mirası barış olacaktı.

Çok güzel bir fotoğraftı, durgun bakışlarım elimde duran kağıt parçasına çarptığı anda gördüğüm sadelik, o çekingen bakışlar, garip bir duygu birikti bende. Bir mısra takılı verdi kursağıma, kalemi alıp elime; yazmak, yazmak istedim bakışları güzel kadına. Gençken de güzelmiş diye düşündüm, gençken de bakışları dünyanın en huzur veren güzelliğine sahipmiş. Bizi büyütürken bayağı zorluk çekmiş, belli kadere hiç de inanmazdım deyişinden(!)

Şimdi onun adını ''kimliği belli olan kayıplar'' arasında görüyorum. Hastanenin kapısında saatlerce beklemiş, morg kapısına doğru sürüklenen ayaklarımı durdurmaya çalışıyordum. Kuşlar hiç olmadığı kadar hızlı uçuyor. Kafamda onlarca soru, beni büyüten kadın şimdi bir belirsizliğin içindeydi.

Kim tarafından, nasıl, neden öldürüldüğünü bilmediğim, kafamda dolanan cevapsız sorular. Hastane kapısı hiç olmadığı kadar kalabalık, ben ise hiç hmediğim kadar yalnızdım. Benim tek varlığım şimdi bir duvar arkasında, çaresizliğiyle, daha önce hiç tanık olmadığı bir katliama inat mücadele veriyordu. Bir patlama sesiyle yere yığılmış ve yine bir patlama sesiyle insanlık bir adım daha geri atmıştı.

Yaşamının en güzel ve dünyanın kan kokusundan uzak olduğu zamanlarda çektirdiği fotoğraf hala ellerimde, ben tüm olanlara karşı, bütün soğuk kanlılığımla, bir iki saat önce hayatımı alt üst eden, henüz adı konulmayan olayı anlama çabasındayım. Tüm olanları anlamaya çalışırken, ben gene anneme ağlıyorum, yanımdan hiç ayırmadığım fotoğraf şimdi bana yardım eden tek dayanağım. O yokken bile onunla teselli buluyorum. Bir ses yükseliyor hastane koridorlarından; Xude… Xude…

Her dilden ağıtlar yakılıyor yanı başımda her şeyi unutmuş, nedenleri, nasılları bir kenara bırakmış boğazımda düğümlenen hıçkırıklarla boğuşuyorum. Koşuşturan çocuklara kayıyor gözüm, bir de onlar için ağlıyorum. Bu olay kaç gün, kaç saat ya da kaç dakika haber bültenlerinde dolanır diye düşünüyorum. Acılarımızı hangi spiker sunar, kimler üzülüyormuş gibi yapar, kimler sadece kınamakla kendini avutur. Bunlarımı hak ediyor içerdekiler… Şimdi kendime kızgın, insanlara küs, bu ağaçsız hastanede, bir katliam sonucunda ölü isimleri duymayı bekliyorum. Şimdi ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri, yokluğa, bir adım daha atıyoruz. Bir adam ağlıyor, bedeni yok ama sesi geliyor kulaklarıma, öyle titrek, söyleyecek çok şeyi var; ama dinleyecek kimsesi yok. Haberciler kapıda, sorsan onlara; ölümü bekleyenler sadece içerdekiler, oysa kapıda bekleyenler, defalarca ölmek için prova yapıyorlardı.

Şehit olanların listesi okunmaya başlıyor, şehit deniliyor öldürülenlere. Beni büyüten kadının adı geçiyor aradan, duymamazlıktan geliyorum, duymak istemiyorum, kulağımı tıkıyorum tüm seslere. Yere dökülenler oluyor yanı başımda. Ben ise sessizce etrafı izliyorum. Hesap soranlar, teselli arayanlar, gözlerini bir noktaya dikip saatlerce bekleyenler, bir de şükredenler var tabi. Bu mu yani kader, böyle mi olacaktı annemin sonu, kimler avutacak yıkık dökük insanlığı? Bir acı var ki tüm insanların elleri kırışır, bir acı var ki gözyaşları yenik düşer yer çekimine. Düşün, bir acın var ki annen dahi çare olamıyor…

Annemin, kadere hiç de inanmazdım (!) deyişi geliyor aklıma? Olanları yüreğimin en paramparça köşesinde hissediyorum. Bir adım atıyorum kapıya doğru. Her şeyi o zaman anlıyorum kader bizi de vurdu. Ve kuşlar yavaş yavaş uçmaya başlıyor. Gözyaşlarım dökülüyor harf harf kirpiklerimden, burnumu çeke çeke ağlıyorum bu defa. Annemi bekliyorum gözyaşlarımı silmesi için ve ben hep annemi bekliyorum…

Bu olanlardan sonra kader üzerine yazacak kadar kederli değilim artık. Bu berbat dünya düzeninin nefes almayan hiçliği hakkında bilgiç cümleler kuracak da değilim. Söyleyeceğim şudur: Tüm dünya da kadınların, ezilenlerin, zulüm altında kalanların daha güzel yarınlara inanacağı, bir zaman diliminde yaşamak dileğiyle…

Esen kalın.