Aile, "Toplumun en küçük birimi" olarak kabul edilir ve böyle öğretilir okullarda. Çekirdek aile; baba, anne ve çocuktan oluşur. Aile ortamında yetişen birey, temel duygusal ihtiyaçlarını karşılamalı, kendini güvende hissetmeli, gelişimini bu şekilde tamamlamalıdır.

Ailemiz, hepimiz için şu dünyada sahip olduğumuz en kıymetli hazinedir. Ancak bizler bu hazineyi ne denli koruyabiliyor ve ne denli muhafaza edebiliyoruz? Özellikle kadının iş hayatına atılmasıyla birlikte, çocukların 2 buçuk 3 yaşından itibaren bakım evleriyle, kreşlerle tanıştığını görüyoruz.

Bu yaşlarda anne şefkati ve merhametiyle tanışması gereken çocuk, kreş ve bakım evlerindeki eğiticilerce yetiştiriliyor. Hatta birçok çocuk, o dönemlerinde eğiticileri "Anne" olarak kabul ediyor. Dolayısıyla anne şefkati ve merhametinden yeteri kadar beslenemiyor.

İş hayatındaki anne 3 parçaya ayrılamıyor. Çocuğunun yanı sıra eşi ile de beklenen aile bütünlüğünün uzağında bir yola çıkmış oluyor. Eşler zamanla daha az şeyler paylaşıp birbirlerine yabancılaşıyor ve yavrucakları onlara hasret bir ortamda büyüyor.

Zamanın su gibi akıp gittiği dönemleri yaşıyoruz ve insan daha önce 1 yılda yaşadığı olayları 1 güne sığdırmaya çalışıyor. Eskinin rahmet dolu geniş aileleri çekirdek yapıya evrilirken, günümüzde bu yapının da sağlam bir şekilde ayakta duramadığını görüyoruz.

Her yıl açıklanan verileri incelediğimiz zaman evliliklerin azaldığını ve boşanmaların hızla arttığını gözlemliyoruz. Haber bültenlerini takip ettiğimizde ise, toplumun ne denli büyük bir buhrandan geçtiğini anlıyoruz.

Sevgi, sadakat, sabır ve saygı ile temelini oluşturduğumuz yuvalarımızdan inancı eksik etmeyelim. Birbirimize zaman tanıyalım. Kızgınlık ve öfke halinde dilimize hakim olup, tamiri zor sözleri yutkunmayı bilelim.

Eşimizle yaşadığımız her problemi, diğer aile fertlerimizin bilmesine gerek yok. Bizlerin 3 günde unutacağı o problem, diğer aile fertleri tarafından unutulmaz ve akrabalık bağlarını zedeler. Bunun yanında eşlerin yaşadığı anlaşmazlık ve çözüm bulamadığı büyük problemlerde ailenin aklıselim büyüklerine başvurmak daha doğru olacaktır. Büyüklerin yaşam tecrübeleri ve olgunlukları, söyleyecekleri rahmani sözler, nasihatler bizleri teskin edebilir.

"Boşanma" sözcüğünün dillerde pelesenk olduğuna şahitlik ediyoruz. Halbuki bu söz ağır bir sözdür. Eşler "Anlaşamazsak boşanırız. Ne olacak" mantığıyla bir yola çıkmamalı. "Boşanma" sözcüğü evliliklerdeki son sözcük olarak kalmalı ve tüm yolların ardından sonraki tek yol olarak kalmalı.

Aile yapısının bozulduğu yalnız kalan anne, baba ya da anne baba tarafından terk edilen, yıkılan, parçalanan aile yuvasından çocukların ne hallere düştüğünü hepimiz görüyoruz. Günlük yaşamda suç makinesi haline gelen suçluların geçmişi incelendiği zaman genelde parçalanmış, yıkılmış, ayrı yaşayan ya da çok evlilik yapan ailelerin fertleri olarak yetiştikleri görülüyor.

Ailenin anlamı ve yükünü iyi bilmemiz gerekiyor. Bu noktada anne ve babaların evlilik yükünü kaldıracak olgunluğa ulaşmamış evlatlarını bu yükün altına koymamaları gerekiyor.

Sorumlu, özverili ve çevresine örnek ailelerin çoğalması duasıyla…
Kalın sağlıcakla…