Daha öncede Ödülsüz Adam ve Adayış isimli romanlarının tanıtımı için gazetemizin dijital stüdyosunun ve dijital platformlarının canlı yayın konuğu olan Nusret Yılmaz, okuyucular ile buluşan son kitabı “Bir Uyanış Hareketi, Gazze” adlı kitabı hakkında Moderatör Faruk Kazancı’nın sorularını yanıtladı.

İlkokuldan bu yana yazı hayatından hiç kopmadım

Yazarlık hikayesine ve bir r Yazarın yazı yazma psikolojisine ilişkin açıklamalarda bulunan Nusret Yılmaz; “Bu da tekamülün bir merdiven tırmanışıdır. Doğru. Şimdi yazarlık serüvenim aslında geçen programlarda da anlatmıştım. Kısaca değinmekte fayda vardır. İlkokuldan başlayan bir sevdaydı bizimki. O gün bugün yazı hayatından hiç kopmadık. Yazı dedik, şiir dedik, amatör dedik oldu.

endi çapımızda bu güzel olmuş, bu iyi olmamış dedik, bu günlere kadar geldik ama bu son süreç 7 Ekim Aksa Tufanı'ndan bugüne takdir edersiniz ki mevcut olaylar, dünyadaki seyirler, dünyadaki Gazze olayını alıp da yapılan yürüyüşler, ayaklanmalar olayın ciddiyet boyutu bizi böyle bir eser yazmaya sevk etti” diyerek son kitabını yazmaya başlama serüveninden önce kısaca yazarlık hayatına vurgu yaptı.

Filistinliler hiçbir zaman topraklarını satmadılar

Filistin Davasına ilişkin algı çalışmalarının olduğunu ve bu algıların toplumun zihnini karıştırmak için bilinçli olarak bazı mahfiller tarafından körüklendiğini belirten Nusret Yılmaz; Aksa dediğimiz zaman bir Müslüman olarak Kur'an'a bakmak durumundayız. Kur'an-ı Kerim'de müstakil bir sure var. İsra suresi. Ve bu İsra suresinin birinci ayetinde Allah-u Teala Kudüs'ün kutüsiyetini bize tanıtıyor. Ve orada bütün Peygamberlerin uğradıkları topraklar özellikle Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam'ın Mirac gecesinde oranın Mirac  üssü olduğu bize hatırlatılıyor. Yani İsra;  gece yürüyüşü, mirac, tırmanmak demektir.

Buradan Filistin toprak satış meselesi veya işte Filistin'in tarihi arka planına baktığımız zaman şu şeyler önümüze çıkmaktadır hocam. İsterseniz buradan böyle kısaca bir arz edeyim. Kudüs'ün ilk düşmesi hepimizin malum 1917'de Osmanlı devletinin oradan çekilmeye mecbur bırakılması. Aslında Osmanlı böyle gönül rahatlığı ile o toprakları bırakmıyor yani.

İmparatorluk topraklarında büyük bir dağılım süreci başlamış. Ve orada da malumunuzdur 65.000 askerimiz orada geride bırakılarak o topraklar emperyalist güçlerine terk ediliyor. O tarihten sonra aslında yani 1917 ile 1948 arasındaki tarihi süreci. Böyle bir durumla Filistin'deki Müslüman kardeşlerimiz karşılaşıyorlar. Bu toprak satma, satış meselesi de külliyen yalandır. Filistinliler Yahudilere topraklarını sattılar. Toprak satmışlar diye müstakil bir eser geçenlerde İstanbul Asalet Yayınları tarafından bize hediye olarak gönderildi. Unuttum aslında buraya da getirecektim onu. Bütün bu kuşkuyu, bu şüpheyi böyle düşünceleri taşıyan kardeşlerimden istirhamımdır. O eseri mutlaka okusunlar. Yayınımızın sonunda o eserin de ismini veririm buradan inşallah. Toprak satışı asla olmamıştır. Topraklarını satanların çoğu Lübnan ve Suriye. Lübnan'ın kökenli toprak ağalarıdır. Hiçbiri aslında Filistinli değil. Orada ikamet yönden değil. Aynen.

Bazıları da zaten malumunuz Filistin'de daha önce yerli olan Yahudiler de vardır. Yani hatta o Yahudilerin torunları bugün Siyonistlere kafa tutuyorlar. Burada diyor kalıcı bir çözümün olmasını bu Siyonist devletin bu topraklardan gitmesine bağlı diyorlar. Siz gelmeden önce biz Müslümanlarla rahat içerisinde, huzur içerisinde yaşıyorduk. Siz geldiniz. Huzurumuz bozuldu. Rahatımız kaçtı diyorlar” diyerek Filistin ve Filistin Davasına yönelik ortaya atılan yalanlara dikkat çekti.

Filistin’e sahip çıkmak Müslümanlar için önce imani sonra insani bir meseledir

Daha sonra Faruk Kazancı’nın kitabının içeriğine ilişkin sorduğu soruları cevaplandıran Nusret Yılmaz, Filistin’inin Müslümanlar için önemine de  vurgu yaparak; “Filistin davası Müslümanlar için  imani bir meseledir. Yani her Müslümanın sahip çıkması gereken. Öncelikle imani bir meseledir. İkinci planda insani bir sorumluluktur. Yani neden imani bir meseledir? Çünkü Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm malumunuz bir mümin üç mescid için hazırlık yapıp, Evet. sefer yapabilir ancak. Bu üç mescidin dışında kalan bütün mescidler müsaavidir, eşittirler. Ama Resûl-i Ekrem Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm özellikle bu üç mescide vurgu yapıyor ve ümmetine bunu hatırlatıyor. Yani bir insan evinden eğer yol emniyeti varsa, can emniyeti varsa, sıhhat durumu söz konusu değilse, hürriyeti de varsa kendi evinden üç mescid için yola çıkabilir. Bu üç mescidden birisi de Mescid-i Aksa'dır biliyorsunuz. Birincisi Beyt-ül Haram'dır, Allah'ın beytidir. İkincisi Medine'deki Efendimizin Mescid-i Nebevî'sidir. Üçüncüsü de Mescid-i Aksa'dır. Mescid-i Aksa'nın özellikle Müslümanlar nezdindeki özellikleri var. Çünkü Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselâmın oradan, Mescid-i Haram'dan oraya bir gece yolculuğu yapıp ve oradan da Allah-u Teâlâ'nın onu miraca, öteler ötesine davet etme olayıdır. Ve Resûlullah aleyhissalâm orada Peygamberlere imamlık yapmış. Bütün tarihi süreç içerisinde baktığımızda Allah'ın göndermiş olduğu Peygamberlerin çoğu da Mescid-i Aksa'ya yolu kuramıştır, düşmüştür. Evet. Mescid-i Aksa, Kur'an'ın toprak bütünlüğüne baktığımız zaman Mescid-i Aksa aslında Gazze'yle, El-Hâli'yle, Yâfa'yla ilgili bir toprak da değildir “ diyerek Filistin’in ve Mescid-i Aksa’nın Müslümanlar için neden değerli ve önemli olduğunu dile getirdi.

İzzetin El Kassam bir Osmanlı subayıdır

Filistin Davasının simgeleşen isimlerinden İzzettin El Kassam’a ilişkin de kitabında verdiği bilgilere vurgu yapan Nusret Yılmak: “ İzzet-i El-Kassam şunu baştan ifade edelim ki bugün ismiyle. Filistin'de El-Kassam Tugay'larına ilham veren zat, Suriye, Laskiye doğumlu bir Osmanlı subayıdır. Şeyh İzzet-i El-Kassam Suriye'deki Laskiye'nin güney doğusunda bir liman şehri olan Cebele'de doğar. Babası bir medresede müderris ve mahkeme üyesiydi. Aynı zamanda Kadiri tarikatının o bölgedeki mürşidi olarak da tanınıyordu. Hakikaten de bakıyoruz yani şimdi bazı arkadaşlar diyorlar ki, ya bugün, bugün ve dün bu işte tarikat kelimesi telaffuz edildiği zaman bizim toplumumuzda yanlış algılar hemen ortaya atılıyor. 1909'a kadar Ezher'de eğitim süresi vardır. İzzettin El-Kassam'ın. Cebele'ye döndükten sonra babasının medresesinden müderris olur. Aynı zamanda Mansuri ve İbrahim Bin Ethem camisi var. O ileride vaizlik görevi de yapar. Kassam İtalyanların Libya'ya saldırmasına karşı 1911 tarihinde önce düzenlediği gösteri hareketleriyle katıldı. Ardından halkı silahlı mücadeleye çağırmaya, gönüllü asker ve para toplamaya girişti. Osmanlı askerlerini desteklemek için bir de marş yazmış. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusuna katılmış ve sonrasında Filistin mücadelesine girişmiş ve sonrasında şehit edilmiş birisidir” diyerek Filistin Mücadelesinin tarihi sürecine dikkat çekti.

Son bastığı kitabın gelirinin Filistin’e bağışlanacağını da belirten Nusret Yılmaz,  Filistin Davasına tüm Müslümanların sahip çıkmasının önemine dikkat çekti.

Kaynak: GAPGündemi / Tuğba Polat