Bayram yazısı yazdım mı?

Dergi arşivinde Plus Dergisi'nde bir bayram yazısı yazmıştım, Ramazan'a dair.

Daîm şehir konulu yazılar kaleme almış olmak, bizi eleştiri oklarının merkezine bırakıyor, biliyoruz.

Ekonominin ve siyasetin dışında tuttuk, kalemimizi.

Şehir konusunda yazmanın da bir yol olduğunu belirtelim ki ilgi alanımızda olsa dahi herkes yazdığı için, ekonomiye ve siyasete dair yazılarda belirtilenler, zamanla hükmünü kaybeder, cadı kazanına dönen siyasette kimin elinin kimin cebinde olduğu meçhûl!..

Bayram kutlamalarına sanal ortamda baktığımızda herkes kendince bir bayram yolunu tutmuş.

Otelci ve turizmci, tatile çağırıyor; kum, deniz, rahat odalar...

Mübarek Bayramın uzunca resmî tatili adeta turizme katalizör biçiminde mi düşünülür, çoğunlukla?

Bayram tatil midir?

Bayram öncesinde şekerleme, çikolata ve asitli içecek reklamları televizyon ekranlarını istila ediyor.

Bayram, kesilen hayvanın etinden kebap yapmak mıdır, hafta boyunca?

Bayram, AVM'lerde satılan giysiye, ayakkabıya hücum mu?

Bayram, hamburgerlerle mutlu olma sanatı mı?

Bayram, dernekler ve vakıflar kurup kurban bedelleriyle bizden uzak ülkelerde kurban kesmek midir, ibadet adına?

Ekmek bulamayana iki- üç kilo et dağıtmak, ekmek bulamayana pasta tavsiyesi midir?

Biliyoruz, İbrahim olmadıkça İsmail arama beyhude uğraştır.

Biliyoruz, tavaf edilen mekanın yer yüzünde inancın merkezi olduğunu.

Bilmekteyiz, Hacc'ın kudsiyetini.

Biliyoruz, Safa ve Merve arasında yedi kez gidip gelmeyi.

Bilmekteyiz, gagasına ya da ağzına kendince su alıp ateşi söndürmeye çalışanın durumunu, İbrahim ateşe atılınca.

Rahmete susayan milyonlarca insanın neden susuz bırakıldığını biliyor muyuz?

Golf sahalarını kim suya boğuyorsa, bu işin mucitleri onlar olmalı.

Bilmekteyiz, şeytan taşlamanın sembolik olduğunu.

İçimizdeki şeytan yaşadıkça şeytan taşlamanın ne manası var?

Coğrafyası sunî sınırlarla bölünen Âlemin birbirine bayramlarda hasret bırakıldığını biliyoruz.

Kendi coğrafyasında insanın mutluluğunu esas alanlar, başkasına birbirini katletmeyi esaret şartı belirtir, demokrasyaları için.

Beslediği evcil hayvanların haklarını anayasa teminatı altına alanlar, işgal ettikleri ülkelerde yedisinden yetmişine kadar insanı açlığa ve susuzluğa terk ediyor, katliama uğratıyor, taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmamayı Ulu Manitularının emri biliyor.

Bu bayramda Yemen'de, Filistin'de, Suriye'de, Irak 'ta, Ruanda'da, Arakan'da, Bangladeş'te, Sudan'da, Ça?'da, Libya'da ölenleri mi anlatalım, evi-barkı başına yıkılanları mı?

Doğdukları, büyüdükleri, yaşadıkları topraklarda birbirine düşman kesilenleri mi?

Hacc Döneminde eller havaya dururken edilen dualara ' Amin!..' diyoruz.

Biliyoruz, içimizde ruhumuzu incitenleri.

Bilmekteyiz, birçok yanlışlığı.

Nefsaniyete esareti, seculer bakışı, insanın değerlerinden koparılışını, sıcak savaşların yerini soğuk ve sinsi savaşların yer aldığını.

Medeniyet savaşlarında yenilgiyi tadacak Batı'nın parçalanışını geciktirmek için hamleler yaptığını, bilmekteyiz.

O Kutlu Peygamber, şahid tutmaktaydı, Ved'a Hacc'ında:
- Şahid ol Ya Rabb!..

Biz de insanlığı, dünyayı ateşe atanlara bakarak, kalbimizden geçenleri ifade ediyoruz, kendimizce:

- Ya Rabb!.. Şahid ol ki biz onlardan değiliz, olmadık, olmayacağız!..

Bayram, bu şuurla mübarek olsun!..

İnsanlığa dünyanın dört bir yanında kan kusturanlar, hayır yüzü görmesin!..

Havaya açık eller, boş dönmesin...
Hac Bayramı bu duygularla mübarek olsun...