Bahar gelmeden yazı yaşadık. Ne o eski nebatat çeşitlerini gördük ne şifa niyetine yiye bildik. Yıllar gerisine gittiğimiz de ailemizin bitkilere nasıl önem verdiğini anımsıyorum. Biz bitkilerin yemek yapılmasını yoksulluktan sayardık. Yıllar sonra bu kez biz bitkileri toplamaya başladık ancak fırsatın büyük kısmını kaçırmıştık. Oysa o yıllar natürel, doğal yaşamanın gereni yapsaydık belki sağlığımız bu gün farklı olurdu.

Bahar mevsimiyle birlikte yazın ortalarına kadar bitkiler soframızda eksik olmazdı. Son dönemlerde insanlar tekrar hem yiyecek hem de sağlıklı olma uğraşı vermelerinden dolayı tekrar bitkilere dönüş olduğunu görüyoruz. Yiyecek olarak kullanma, bitki çayları olarak tüketme ve ilaç olarak kullanmalar… Eski yaşlılarımızın tüm söylemlerine rağmen bitkileri çok önemsemezdik. Ne zaman ki bir şeyler öğrenip yaşamımızda uygulamaya başladıktan sonra 'alternatif tıp' olarak bitkileri fazlasıyla önemsedik. Bitkilerin hem ilaç hem de gıda olarak tükenmesi bu günlerde hayli revaçta…

Akan derelerin kenarında yabani nane, su yarpuzu, dejnik, tuzik, bendik, çakırdiken, ebekömeci ve daha ismini bilmediğimiz, acısıyla, tatlısıyla bitkiler toplanır, dürüm yapılıp yeşil yeşil yemeklerin yanında yenirdi. Biraz peynir, yanında domates ya da biraz salça olunca değme keyfime gitsin. Çiğköfte ve sair yemeklerin yanında sofraya hışır olduğu gibi göz estetiğimize renk katardı. Damağımıza tat sağlığımıza şifası da vardı. Yakında bu otlar pazarlarda görülmeye başlanır aman ha aman! Yemeyi ihmal etmeyin.

Biri bu otların faydasını anlatırken 'kıniberk' diye bir otun sancı keser özelliği olduğunu söylüyorlardı. Eskiden hap olmayınca bu iş otlarla hal edilirdi. Köylü biraz bu ottan ararlar ama bulamazlar. O zaman köyün yakınından bir kervan geçmektedir. Gidin demişler. Bu develerin ayaklarına su dökün getirin bu hastaya içirin mutlaka o 'kıniberk' otuna basmıştır. Öyle de yaptıklarını ve hastanın şifa bulduğunu anlattılar.

Bu otları toplamak öyle kolay sanmayın… Bahçeler arasında, yemyeşil buğday tarlarının içinde özgür dolaşırken, o bitkilerin kokusunu alayım ve tadına bakayım derken 'Kır Bekçisi' dediğimiz çiftçi mallarını korumakla yükümlü, bahçe bağ ve ekili tarlaları koruyan korucuların hışmına uğrardık. Soluk soluğa koşar canımızı kurtarmaya bakardık. Çoğu zaman at üstünde kırbaç sallayan resmi kıyafetli şapkalı zalimlerden kendimizi zor kurtarırdık. Hiçbir suçumuz yoktu oysa!

Çoğu zaman yediklerimiz burnumuzdan fitil fitil gelirdi. Bazen gözyaşına karış yediğimiz dutlar, bahçe kenarında yabani yetişen kuş üzümleri... Çığlıklarımızı umursamaz bir kahraman edasıyla görev yaptığını sanırdı. Oysa kırbaçladığı sekiz on yaşında çorcuklardı. İşte o zamandan beri o resmi giyimli insanlara hep şüpheyle bakarım.

Çünkü ne bir bağa, ne bahçeye, ne bir ekine zarar verecek durumda değildik. Mahalleli büyüklerinin çoğunun işi yoktu. İşte o çocuklar bahar gelmesiyle bahçeleri tarlaları tarayarak yiyecek bir şey ararlardı. İşsizliğin ne kadar zor olduğunu büyüklerden çok duyardık. Kışın soğuğunda üşüyen hastalanan özellikle yaşlılar için 'pire mennale bahar hat' (nine inleme bahar geldi' denilerek otların şifa olduğunun söylenmesiydi.

İnsan olarak doğaya zarar verirken bu doğanın nimetlerinden faydalandığımızı unuttuk. Şimdi kaç çocuk çiğdem yiyebiliyor. Kaç evde kenger pişiriliyor. Kaç kişi kömeç yiyor, Sırası gelmişken sizlerle paylaşayım.

Bir gün seyyar satıcının sattığı 'ağbandır' adındaki bitkiyi satıyordu. Aldım. O sırada bir kadın seyyar satıcıya yanaştı ve bana sordu? 'Bu nasıl yenir.' Bende 'bundan çorba, haşlama, börek vesaire yemekler yapılır' deyince tarifini istedi. Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştımsa da kendi bildiği şekilde yapacağını söyleyerek ayrıldı. O da biraz aldı ama bilmem tadına varır mı? Ya da onun damak tadına uydu mu bilmiyorum?

O günden bu güne etrafımızı hep korku dağları sardı. Tel örgüler çitler ev etrafı bahçe etrafı derken hudutları sarmıştı boydan boya. Yasalarla gelen yasaklar… Artık o ismi kadar tadı güzel otları bulmak mümkün değil. Genleriyle oynanmış coğrafyamızın otu olmayan bitkiler sarmış dört bir yanımızı.

İnsanlar şimdi doğadan beslenmenin faydasına inanmışlarsa da çocuklarının ellerinde hala o poşetli yiyeceklerden alırken onları nedense engellemiyorlar. Kimyasal içecekler patates çipsiler ve daha çeşitli fabrikasyon yiyecekler sarmış dört yanımızı. Hormonlu yiyecekler ve dahası…