Sanıldığının aksine, Kürt Edebiyatının temelleri kadim tarihe kadar uzanmaktadır.

Ancak, Kürtçe konuşulan coğrafyada organize edici ve denetleyici mekanizmalar, Kürtçe dışında diller konuşan topluluklar tarafından ihdas edilmiştir. Bu durum da Kürt Edebiyatı'nın yazılı aşamaya geçişi konusunda tartışmaları müphem kılmıştır.

Kürtler Türkiye, Irak, İran, Suriye, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan (hatta küçük bir koloni olarak) Kırgızıstan ve Avrupa'da çok geniş bir coğrafyaya dağılmışlardır. Kürtlerin dilleri ve yazılı edebiyatları üstüne yapılan çalışmalar, bize Kürt Edebiyatı'nın ne kadar dağınık bir profil izlediğini göstermektedir. Bazı ülkelerde (Sovyetler Birliği ve Irak gibi ) yaratılan özgür ortam sayesinde Kürt Edebiyatı'nda iyi gelişmeler görülmüştür. Ancak, aynı şey diğer ülkeler için söylenemez.

Görüldüğü gibi Kürt Edebiyatı oldukça dağınık bir yapıdadır. Bu kadim edebiyatın sistematike edilmemesi, yazılı aşamaya geçerken, bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu durum, özellikle arşivleme sırasında kendini göstermiştir. Özgür ve kuşatıcı bir yazı dilinin olmaması (özellikle farklı alfabeler kullanılması), Kürt Edebiyatı'nın varlığını da belirsiz hale getirmiştir. Bu yüzden hem Kürt Edebiyatı'nı hem de onun yazı dili, tıpkı Kürt Coğrafyası gibi parçalanmıştır. Bu durum aydınların ve sanatçıların da arasını açmış, birbirinden uzaklaştırmıştır.

Kürtlerin bir devletlerinin olmaması, denebilir ki yazılı ürünlerin gözden uzak tutulmasına sebep olmuş veya bu durumu tartışmalı hale getirmiştir. Yukarda adı geçen ülkelerin sınırları içinde yer alan Kürt sanatçıları, öteden beri yine bu devletlerin hükümranlığı altında eser vermişler. Ve bu eserler de o devletlerin kültürlerine yazılmıştır.

Kürt sanatçılarının meydana getirdiği gerek yazılı ve gerekse de sözlü edebiyatlar, yine bu devletlerin edebiyatını hep zenginleştirmiştir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, yine de yazılı ve sözlü bir Kürt Edebiyatı'ndan bahsedebiliriz. Kendi geleneklerinin izinden giden Kürt sanatçıları, zaman içinde anadilleri ile dünya ölçeğinde denebilecek eserler meydana getirmişlerdir. Esas Kürt Edebiyatı'nın temelini de bu eserler oluşturmaktadır. Ve bu da oldukça eskilere kadar gitmektedir.

Öncelikle şunun çok iyi bilinmesi lazım: Devlet nizamı veya geleneği (ne derseniz deyin), her tür disiplini kendi içinde en güzel şekilde oluşturur. Bu şekilde bakıldığında devlet yapısı, en basit şeye dahi bir düzen ve intizam getirme gereğini duyar ve getirir de. Hukuk, siyaset, sanat, bilim, felsefe vs. gibi disiplinlerin bir devlet otoritesi içerisinde disipline edilmesi, elbette milletlerin müktesebatını zenginleştirir.

Onları, dünya milletleri içinde sözü geçen millet haline getirir. Bunu, sadece siyasal ve ekonomik anlamda algılamamak gerekir; sanat ve kültürel anlamda da sözü geçiyor olmak, milletlerin dünya üzerinde saygınlığını daha da artırır.

Kürtler, ne yazı ki bu tür bir gelenekten yoksun. Bu durum da ister-istemez sanat, edebiyat, bilim gibi kurumların eksik çalışmasına vesile olmuştur. Bununla birlikte Kürt sanatçıları, kendi dillerinin yerine hakim olan zihniyetin diliyle yazmışlar, onların zihinsel kodlarıyla eserler vermelerini kaçınılmaz hale getirmişler. Kürt Dili ile birçok kıymetli eser meydana getirilmiş ve bir çok sanatçı yetişmiştir. Ahmed-i Hani, Mela Ahmed Cizirî, Feqi Teyran, Mahmudi Bateyi, 'Eli Herirî, Şeyh İdrisi Bitlisi, Siyahpoş…. gibi bilgin ve edipler, günümüze kadar ulaşan ciddi eserler neydana getirmişlerdir. Onları minnetle anıyoruz.

Son iki yüzyıldır gerek Avrupa'da ve gerekse Rusya, Suriye, Mısır, Lübnan gibi ülkelerde eserleri yayınlanan bu yazar ve şairlerin, Türkiye'de bilinmemesi veya en azından eserlerinin Türk okuyucusuyla buluşturulmaması oldukça üzüntü vericidir.

Üstelik Kürtlerin büyük çoğunluğunun Türkiye sınırları içinde yaşaması bir yana, Türklerle et ve tırnak misali kader birliği etmeleri de düşünüldüğünde, adı anılan sanatçıların eserlerinin Türk okuyucusuyla tanıştırılmaması oldukça manidardır, üzüntü vericidir.