Rekabetçilik verimliliği etkileyen unsurların başında gelir. Bir ülkenin ulaşabileceği refah seviyesi verimliliğinin getirdiği kazançla kendini gösterir. Ekonominin rekabeti yatırımların gelmesi, büyümenin hızla artmasına neden olur. Ülkeler rekabetle geliştiği gibi bu rekabet insanların arasında ticari anlamda hayli gelişmiştir. Biz bunu farklı algılayıp, farklı kullanıyoruz.

Ancak ben bu rekabetçilikten bahsetmeyeceğim. Aslında benim bahsettiğim rekabetçilik ülkenin gelişmesini etkileyen kıskançlık, hasetlik dolu, insan topluklarının yapısallığını beraberinde getiren bir kültürel etkileşmeden bahsetmek istiyorum. İnsanlarımızda yaşadıkları bu tür davranışlardan dolayı bu sıfatları almaktadırlar.

Bunu yerele indirgeyerek gördüklerimizi ve yaşadıklarımızı paylaşmak istiyorum. Rekabetçiliğin gelişimi, daha güzelini ve daha ucuza mal etme ve o şekilde pazarlamayı getirir. Ancak bizde ki rekabetçilik 'karşıdaki iyi kazanıyor, ben daha iyisini daha ucuza mal ederek, satışını yaparak kazanayım' söylemi değil de ben onun işini nasıl kırayım, karşımdakinin işi nasıl bozulsun, hep ben kazanayım düşüncesi ağır basar. 'Rabbena hepsi bana' misali...

Onun için 'aklı gözünde' tabiri çevremizde çok kullanılır. Şimdiye yaşanan ticarette, ulaşımda, tarımda, turizmde, ithalat-ihracatta vesaire işlerde kullanıldığını görüyoruz. Bu biraz da kendine güvenmeme esasını içerir. Köyde köylüsünün yaptığı işi yapmak, aynı mahallede komşusunun yaptığı işi yapmak… Şehir merkezinde aynı minval birbirine bakıp aynı mesleği yapanların yaptığı gibi...

Bizim mahalle de bir fırınca vardı. O fırında çalışan işçi hiç ihtiyaç yokken oradan ayrılarak karşı sokakta yeni bir fırın açtı. Orada tanıdığı müşterileri kendi fırınına çağırmasına tanık olduk. Yıllardır aynı fırından alışveriş eden birinin sırf onun hatırına ayrılması ne kadar doğru… Yine aynı minval bir berber vardı. Bir gün baktık aynı iş yerinde çalışan bir kalfası ayrı bir köşede yeni bir berberlik açtı.

İlimizin şehir merkezinde zamanında çok güzel kelle paça yapan bir iş yeri vardı. Bir gün baktık tam onun karşısında aynı işi yapan biri açtı. Bir müddet sonra aynı işi yapan ona yakın sağında solunda iki iş yeri daha açıldı. Ama hiç biri tutunamadı. Aslında Urfa'da güzel bir söz var. 'Attar pazarı baştan başa' herkes kısmetini kazanır.

Bu rekabetçilik çocukluk yıllarında hep vardı. Eşyalarla, giysilerle kendini gösterirdi. Örneğin benim saatim daha iyi. Ya da benim radyo, benim teyibim seninkinden daha güçlü… Yıllar sonra otomobillerin çıkmasıyla yeni bir rekabet, apartman daireleri çoğalınca ayrı bir rekabet başladı.

Bu tür rekabetçiliği sürdürenler kısmete inanmayanlardır. Oysa hep söylenir. 'Ceylandan hızlı koşan yok' kendi rızkını yer. Çok hızlı koşarak kısmet elde edilmiyor. Kısmetin ne ise o, fazlası zaten başkaları için kazandığın gerçeği inkar edilmez. Tolstoy, haset insanı alçaltan bir duygudur dese de bunu çok kimsenin gördüğü duyduğu yok. Kimisi rekabetçilikle gösterir, kimisi ticaret deyip çıkar işin içinden.

Son yıllarda hayli yaygın telefon dolandırıcılığı çıktı. Bunu yapan köylerde birkaç katlı ev yaptılar. Birisi çocuklarına söylenir. 'Bak falanların oğlu gitti dolaştı geldi bir bina yaptı. Siz bir oda yapamıyorsunuz? Sorusunu çocukların tüm söylemleri babasını tatmin etmez. Çocuk dayanmaz. Bu işi yapanın yanında çalışmaya başlar. Gün gelir yakalanır. Cezaevine düşer. Babası ziyaretine gider ona güç verir. 'Merak etme sen, en iyi avukatları tutar seni kurtarırım' dese de çocuk umutsuzdur. Onu bu işe sürükleyen babasından intihar ederek intikamını alır.

Keşke toplumsal gelişim, insanlığa hizmet için rekabetçilik yapabilseydik. Maalesef faiz vesaire işler için yapılan rekabet yapanları gördükçe insanı utandırıyor. İnsanlar nerede yaşasalar yaşasınlar kendi dar çevrelerinde kendi yaşam tarzlarına göre başarılı olmak isterler. Onun için yaptıkları işi çok önemsemezler. Önemli olan servet sahibi olmak…

Komşusu veya akrabasının iki katlı evi varsa o yırtınır, aç kalır susuz kalır, hırsızlık yapar, faiz verir, kumar oynar, o da üç katlı bir ev yapmaya çalışır. İhtirasın gözü kördür doymak bilmez!