Urfa Tarihinde Doğal Afetler ve Salgın Hastalıklar kitabını hangi saikler ve kaygılar ile kaleme aldınız?

Malumunuz olduğu üzere 30 yıldır Urfa tarihi üzerine çalışmalarım devam ediyor. Kendi hayatımda ara ara doğal afetlere rastlardım. Urfa’da da geçmişte yaşanmış doğal afetler ile ilgili de çok nadir bölük pörçük bilgiler ile karşılaşırdım. Bu bilgilerin bir araya toplanması hususunda bir fikre vardım. Ve bu konuda da herhangi bir kitap çalışması yapılmamış. Bunu görünce de “herhalde bu işinde ihalesi bize kaldı” diye düşündüm ve çalışmaya başlayarak 5-6 ay içerisinde kitabımız son şeklini aldı ve baskıya girdi.

Kitabınızı hazırlarken hangi kaynaklardan faydalandınız? Hangi tarihi kaynakları taradınız?

Kitabımızın hazırlıklarında 5 yüzyıla ait Bizans kaynağımız var. Süryani Mar Yeşua Vakayinamesi , birinci kaynağımız olmak üzere Urfalı Mateos, Urfalı Süryanilerden Ebulfarac var. Bölgemizin ilk ve orta çağ dönemlerine ait oldukça zengin bir kaynak var ve bunlardan istifade ettik. Bunun yanı sıra yaklaşık 135 adet kadar kitap, makale, dergi, internet sayfası gazete arşivleri olmak üzere epey bir kaynağı gözden geçirerek bu kitabımızı hazırladık.

6 Şubat Kahramanmaraş merkezli deprem ve 15 Martta Şanlıurfa ve Adıyaman’da yaşanan sel felaketi aslında bölgemizin afet bölgesi olduğunu bize bir kez daha hatırlattı.

Maalesef öyle. Kısa bir tarih öncesinde yaşadığımız afetler aslında bölgemizin deprem, sel gibi felaketlere açık olduğunu gösteriyor.

Urfa’da tarihi kaynaklarda ulaşabildiğimiz ilk büyük afet nedir?

201 yılında yaşanmış çok büyük bir sel felaketi var. Abgar Krallığı dönemi. 525 yılında yine büyük bir sel afeti var. Bu sel felaketinden sonra Bizans İmparatoru Jüstinyen bu felaketin atlatılması ve tekrar yaşanmamı için Urfa’ya büyük katkıda bulunuyor. Karakoyun deresini kazdırıyor, Jüstinyen bendini yaptırıyor. Yeni su kanalları açtırıyor. Yani baktığımız zaman bu iki sel felaketi kayıtlara geçiyor. Muhakkak başka felaketlerde olmutur ama bu iki sel felaketi tarihte derin izler bırakmıştır. Tabi bunun yanında yaşanan kıtlık, çekirge istilası gibi doğal afetlerde var ve kitabımızda bunlara yer verdik.

15 Martta yaşanan sel felaketinde Jüstinyen Bendinin üzerinde yapılan değişikliklerin büyük bir etken olduğu yetkililer tarafından ifade edildi. Sizin düşünceleriniz nelerdir?

Şehrin 1.500 yıllık ana can damarı olan bir su kanalını tıkarsanız, gerekli tamiratları bakımı yapmazsanız gün geldiğinde işte sizin başınıza olmadık şeyler açar. Şehrin yöneticileri herhalde tarih okumuyorlar. Tarih okusalar..

Tam burada soralım; yüzyıllar boyu bu kadar felaket yaşanmış. Yöneticilerimiz ders almışlar mı?

İnşallah ders almış olmalılar. İnşallah almışlardır. Tarih bize aslında unuttuğumuz hatırlatıyor. Mesela uzun süre kurak geçince artık sel falan olmaz gibi bir algıya kapılıyor. Ama bir bakıyorsunuz hiç beklemediğiniz bir anda sel gelmiş ve baskına uğruyorsunuz. Cay kaybınız var, maddi ve manevi kayıplarınız var. Ama en önemlisi tarihten ders çıkartıp bu afetler hazırlanmış olmamız lazım.

Kitabın okuyucuya sunulması zamanına kadar bir çok arşive tarıyor, emek veriliyor ve bu kitaplar büyük bir emeğin ürünü. Bir kitap buraya gelene kadar hangi merhalelerden geçiyor?

İçinde olan bilir. Günlerce, aylarca uğraşıyorsunuz. Maddi, manevi fedakârlıkta bulunuyorsunuz. Ve neticede gözünüzden sakındığınız bir eser ortaya çıkıyor. Zahmetli çalışmalar neticesinde evlat gibi gördüğünüz bir çalışma ortaya çıkıyor. Bir kitabın okuyucuyla buluşmasına kadar olan zahmeti bilmek için işin içerisinde olmak lazım. Bunu aslında en iyi kitapla uğraşanlar bilir, takdir ederler.

Şimdiye kadar yayınlanmış eserlerin çoğu Urfa ve Urfa tarihi üzerine. Ne derdiniz var Urfa’ya karşı.

Ben meslek olarak Kütüphaneci olduğum için doğal olarak hep kitapların içeresindeyim. İkinci bir husus ben tarihi çok seviyorum. Birde şehrimi çok seviyorum. İkisi bir araya gelince bu eserler meydana geliyor. Tabi bu eserleri hazırlarken bir altyapının olmazı lazım. Bu altyapı bende var.

Tabi sizin Ermenici, Süryanice bilmenizde bu eserlerinin ortaya çıkmasında önemli bir etken.

Elbette. Kaynak tarayacaksanız 100 yıl öncesine kadar burada yaşayan insanların dillerini bilmek zorundasınız. Çok iyi bilmesinizde anlamak zorundasınız. Çünkü onların bıraktığı kaynaklar var. Tabi bu arada ben lise mezunuyum. Üniversite mezunu değilim. Ama buna rağmen 12 yıl boyunca Batıdaki Manchester olsun, Oxford olsun oradaki Üniversitelerdeki Bilim Adamları ile sürekli mektuplaştım. O açığı kapattım.

Kitap yazmak için illa Üniversite mezunu olmaya gerek var mı? Kendi kendisini yetiştirmiş herkes kitap yazabilir.

Doğrudur. Bir kişinin bu işleri ne kadar ciddiye aldığı ve ne kadar altyapısın olduğu önemli. Mektepli değilim alaylıyım ama. Ben kendi yazarlığımla ilgili kısmını okuyucuya bırakıyorum. Onların takdiri asıl olandır.

Yeni çıkan kitabınızla ilgili Kent Konseyinde imza günü tertiplediniz. İlgi alaka nasıl?

Maalesef ilgi ve alaka çok yetersiz. Urfa’da kitap konusunda önceki yıllarda daha bir hareket vardı. Gün geçtikçe sanki insanlar kitaptan okumaktan biraz daha uzaklaşıyorlar.

Sahip olduğunuz değerler ile çok iyi bir kaynaksınız aslında. Akademisyenlerin size ve eserlerinize olan ilgisi nasıl? Bilgi birikiminizden faydalanıyorlar mı?

Evet faydalanıyorlar. Sağ olsunlar onlar da beni yakından takip ediyorlar. Bir kısım Akademisyen ile sürekli iletişim içeresindeyim. Bilgi alışverişimiz devam ediyor. Eser alışverişimiz devam ediyor. Akademisyen olmasam bile benim çalışmalarımı kabullenmişler, değer veriyorlar. Bazen kaynak konusunda Tarih bölümünden son sınıfı öğrencileri, tez öğrencileri , Akademisyenler gelir. Urfa dışından gelenler olur. Telefonla ulaşırlar. Bende mümkün mertebe kaynak konusunda yardımcı olurum.

Yerel Tarih Araştırmacılığı mirasını sizlerdenrdevralacak kimse var mı?

Urfa’da Yerel tarih Araştırmacısı olarak şu an üç kişi var. Fazla kalmadı. Şu an Mahmut Karakaş Hocamız, Müslüm Akalın Hocamız var. Benimle beraber üç kişiyiz herhâlde bizden sonra bu görevi devralacak herhâlde kimse yok.

Urfa tarihinin araştırılmaması, araştırmaların yarım kalması, veya Urfa yerel tarihinin gelecek kuşaklara aktarılmaması sizi üzer mi?

Mutlaka üzer. Siz kendinizi şehrinize adamışsınız, eser bırakmışsınız. 20’den fazla eser bırakmışsınız ve sizden sonra o ekol kesilecek. Bu bir şehir için büyük bir kayıp olur.

Bu konuda Valilik, ŞURKAV, Belediyeler, İl Kültür ve turizm Müdürlüğü ve diğer ilgili kurumların sizlere karşı olan ilgisi nasıl?

Kısmen bir ilgi var ama çok yetersiz İshak bey. Ya biz ne yaptığımızı ve kendimizi anlatamıyor veya onlar anlamakta zorluk çekiyorlar. Antep’e bakıyoruz mesela Antep çok farklı. Antep Belediyesi yerel yazarlara mektup yazıyor. Antep’le ilgili elinizde ne çalışma varsa getirin basalım diyor. Urfa’ya bakıyoruz öyle bir ortam yok.

Harran Üniversitesinin ilgisi nasıl?

Harran Üniversitesinden bir kısım Akademisyen ile iletişim içerisindeyiz. Ama Harran Üniversitesinin bize bir katkısı olmadı. Sadece kişisel bazda temas halindeyiz. Yoksa Harran Üniversitesi ile kurumsal bir temasımız olmadı. Ne diyelim.

Yaptığınız çalışmaların Ulusal hafızaya yerleştirilmesi için Türk Tarih Kurumu gibi Ulusal kurumlar ile temasınız var mı?

Önceki yıllarda belki yerel bazda olmuştur ama Türk Tarih Kurumu gibi kurumlar genelde daha çok Akademisyenlerin eserlerini basıyorlar. Kültür Bakanlığı önceki yıllarda bayağı yayın basarlardı. Onlar da kesildi.

Yerel tarih Araştırmacılarının değeri bilinmiyor mu? Çok fazla kaale alınmıyor mu?

Aslında fazla bilinmiyor ama Yerel tarih Araştırmacılığı önemli aslında. Her şehirde birkaç tane çıkıyor. Mesela Diyarbakır’da Şevket Beysanoğlu var. Antep’te var, Birecik’te var. Bunlara yeterli destek sağlansa daha fazla eser ortaya çıkar. Mesela benim 22 kitabım var. Üzerine çalıştığım 4-5 kitabım daha var. Destek sağlansa belki bu sayı 30 ‘u bulur.

Özel bir soru; cevap vermemekte serbestsiniz. Engellisiniz ve engelli olmanıza rağmen sokaklarda, tarihi yerlerde geziyorsunuz. Kaynak kişiler ile görüşüyorsunuz. Engelli olmanıza rağmen bir gayret içerisindesiniz. Bazen engelim olmasaydı daha çok üretebilirdim düşüncesine kapıldığınız oldu mu?

Tabii. Mutlaka oluyor. Ben eski yıllarda, gençken diyelim. Gücümüz kuvvetimiz daha yerindeyken Harran ve Soğmatar bölgesine ekip götürürdüm. Benim ayrıca rehberliğim de var. Soğmatar’ın dağlarına çıkabilirdim. Bir dönemden sonra artık çıkamıyorum. Rehberliği de çok seviyorum ama. Ne yapalım artık. Bundan sonra daha çok kitaplara devam. Kitaplar ile artık katkıda bulunmaya devam edeceğiz.

Yayına hazırladığınız ve üzerine çalıştığınız 4-5 eseriniz daha var. Bu çalışmalar hakkında bilgi alabilir miyiz?

Bu çalışmalardan en önemli eser olarak kabul ettiğim Urfa’nın genel bir tarihini çalışıyorum. Yaklaşık 30 yıldır üzerine çalıştığım devam eden bir çalışma. Paolitik Çağdan, Cumhuriyete kadar Urfa’nın genel tarihi. Bakalım artık önümüzdeki yıllarda bunu bitirmeyi düşünüyordum. Urfa tarihi çok zengin. Adeta bir derya içine bir girseniz çıkamazsınız. Biraz İngilizceden Almancadan çevirmeler var onları tamamlamak istiyorum. Tabi şöyle bir şeyde var olmadık zamanda olmadık bir konu aklınıza geliyor ve onun üzerine bir eser çalışılmamış onu da çalışabiliyorsunuz. Bakalım artık.

Sizin gibi Yerel Tarih Araştırmacılarının, şair ve yazarların desteklenmesi hususunda yetkililere bir çağrınız var mı?

Kitabı, tarihi, Urfa’yı seven yöneticilerimiz olsa iş daha farklı bir boyut alır herhâlde. Mesela tarihçi bir belediye başkanımız olsa. Veya sanat tarihçisi bir belediye başkanımız olsa. Yazar bir belediye başkanımız olsa. Urfa bu yönden biraz sıkıntılı. İstediğimiz desteği göremiyoruz.

Bir kitabı hazırlayıp okuyucuyla buluşturduğunuz zaman neler hissediyorsunuz?

Her kitap bir evlat gibidir. İlk başlarda çok büyük bir sevinç, heyecan duyardım. Gerçi ilk başlardaki o heyecan yok ama yine de heyecan, sevinç duyuyorsunuz. O kadar emek veriyorsunuz, zaman harcıyorsunuz, yeri geliyor 40-50 defa tekrar tekrar okuyorsunuz

Okuyuculara vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Urfa kıymetli bir şehir. Her tarafından tarih fışkırıyor. Dünyada olmaya bir şehir. Bu şehrin kıymetini bilmek lazım. Eğer bu şehirde yaşıyorsanız, bu şehirde ekmek yiyorsanız bu şehrin kıymetini bilin. Bu şehirde yaşıyorsanız bu şehre vefa borcunu da ödeyin mutlaka. Sevin. Sahip çıkın, Urfa bu yönden çok sahipsiz. Urfa’nın tarihine, kültürüne sahip çıkın.