Sokağa çıktığımızda ister istemez kulakların duyduklarından kirleniyor. Konuşulanları kulak kabartmasan bile gelip yalıyor kulaklarını. Yalnız kulak mı bir de sözün edepsizliği gönlümüzü yaralayıp geçiyor.

Beraber yürüyen birkaç gencin herhangi bir nedenle, okul, oyun veya farklı alanlarda arkadaş olmalarına rağmen, birbirleriyle konuşurken onurlandırmaları gerekirken insanı tiksindiren bazen kızarak, bazen gülerek sövgülerle, hakaretlerle rencide etmeleri ister istemez gençlik adına insanı üzmek bir yana kahrediyor. Edepsizliğin daniskası diyeceğimiz sözler…

Bu sebepten olsa gerek, çoğu insanın eşleri ile sokakta gezmelerini doğru olmadığını haklı nedenleri bu sebeple sıralıyorlar. Eşinin yanında ya da kızının yanında iki kendini bilmezin arkadaş adı altında bir birlerine sinkaflı söylem kullanmalarını nere sığdırabiliriz?

Bir tanıdığım vardı, futbolcuydu. Bir gün ağabeyi onu seyretmeye gitmiş yaptığı hatadan binlerce seyircinin futbolcuya sövgülü kelimelerle hakaret ettiklerini duymuş görmüş. Adam birisine kızmış ikincisi derken kavga çıkmış, birileri araya girmiş ki adamı zorla saldırganların elinden alabilmişler. Adam futbolcu kardeşi olduğunu bile söyleyememiş.

Adam eve gelmiş perişan bir halde. Kardeşi gelince bir daha futbol oynamamasını söyleyince kardeşi… Abisinin kızdığını görünce; 'abi sen üzülme, ben sahaya çıkmadan önce hepsine sövgümüzü sıralıyor, küfrümüzü tamamlıyoruz. Onlar oyunda sövseler de artık bir önemi yok.' Gel de çık işin içinden…

En çok sövgüye maruz kalanlardan en önde olan politikacılardır. Meclisin çatısı altında ağzını açan saygının, centilmenliğin, efendiliğin, hoş görgünün, temelini yıkıp geçiyor. Politikacılar örnek alınırsa vay halimize… 'Şerefsiz, lan, ulan, terbiyesiz, saygısız, edepsiz gibi sözler siyasete girince ister istemez sokaklardaki seslerde değişti.

Bir gün para meselesinden kavgaya dönüşmüş bir olayın barışını yapmak için bir grup toplanmıştık. Kavgayı sulh ettik. Hesaplarını gördük. Ancak bir taraf dedi ki 'benim söyleyeceğim var.' Önce ne söyleyeceğini bilmediğimiz için konuşmasını istemedik. Ancak O, 'ben bunları söylemesem bu barışı kabul etmem' deyince, 'peki, söyle' dedik.

Söz isteyen adam; 'peki bana ettiği o kadar sövgüyü nere koyarsınız.' Cemaat şaşkın bir biçimde birbirine baktı, herkes çaresiz kalmıştı. 'Bir şey olmaz, kem söz sahibine aittir' dedilerse de adam tatmin olmadı. Ben hemen söz aldım. 'Arkadaşlar. Bizler barış için burada hazır bulunuyoruz. İçimizde Arap'ı Türk'ü, Kürdü var. İç içe yaşadığımızdan bizim belli bazı örf, adetlerimiz iç içe geçmiş. Birde geleneklerden gelen halka mal olmuş sözler vardır. İşte biz bu çok dilli çok kültürlü bir toplumda yaşamaktayız. Söylenen sözler ilkel benliğin dışa vurma halidir. Ne kadar kabullenmesek de af edilir biryanı vardır' deyince herkes sözü nereye getireceğimi merakı içinde beni dinliyordu.

Meraklı gözler üzerimdeydi, sözlerimi sürdürdüm. 'Arkadaşlar Kürtler arasında 'lı dur nagê ber hûr' (uzaktan karnın önüne yetişmez) şeklinde sövgülerin gereksiz olduğunu bunların makul sözler olmadığını, sövgünün hiçbir toplumda kabul görmediğini' söyleyince herkesin gözlerinde bir parlama oluştu. İşte böylece bu olay tatlıya bağlandı. Elbette barış için biz bu sözü söyledik. Ancak bu demek değildir ki insanlar durup dururken birbirlerine sövecekler. İnanç sahibi hiçbir kimse patavatsızca, çevresini incitici söz konuşmamalı…

Acaba babalar çocuklarının birbirlerine sövgülü kelimeler kullandıklarını biliyorlar mı? Ya da durup dururken bir gün çocuklarına sövgünün ister arkadaşlar arasında olsun, ister bir kavga esnasında söylemenin doğru olmadığını söylemişler mi? Maalesef, çünkü çocukluğundan beri sövgülü kelimeleri çocuklara öğretmeyi bir marifet kabul eden toplumda o türlü öğüt bulmak mümkün değildir.' İyi söz babasına övgü, kötü söz annesine sövgü getirir' sözü sanırım ifade etmekte kısır kalmamaktadır.

Yine yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşarak sövgünün her kesin kendine göre anlamlandırdığını, kimisine basit bir söz birilerine çok ağır geldiğini bilmek de yarar vardır. Bir gün askerde iki kişi arasında tartışma çıktı. Biri galiz sövgüler kullanırken biri 'senin kafanı kırarım' dedi. Neyse kavgayı yatıştırdık. 'Senin kafanı kırarım' diyen adam ondan özür diledi. Oysa onun söylediği sövgüler onun sözü yanında hiçti. Ama adım kendi sözünü çok hakaret edici bulmuştu. Onun sözlerini hiç duymamıştı bile…

Son dönemlerde internet ortamında sövgülü sözlere fazlasıyla rastlanmaktadır. Böyle çirkinliklerin gözlerimizle bulaşması son derce üzücü bir durum… Her şey insanla başlıyor insanla bitiyor.