Zaman en değerli şey,
Zaman en masrafsız şey,

Gelin uzun uzun konuşalım şu zamanı:

Zaman, biz insanlar için daha çok geçerli ve onu bu kadar önemli veya değersiz kılan gene biz insanlar. Yeni evlenmiş bir çift düşünün, hayatının baharında ömrünün en güzel çağında. Kalkarlar balayına çıkarlar o kadar mutlular ki o sayılı günlerin asla bitmesini istemezler. Ama zaman durmadan su gibi akıp gidiyor. 

Ve sayılı mutlu günler çok çabuk geçiyor. Bir anne adayı düşünün hamileliğin ilk günlerinden başlar zaman tutmayı. Dile kolay tam tamına dokuz ay. Takvimler geçmez onun için say say bitmez. Yat kalk geçmez. Deyim yerindeyse anne adayı sanırsın zamanı iple çekiyor. Kuyuyu iğne ile kazıyor. 

Zaman bir türlü geçmek bilmiyor. Ve o çok beklediği gün gelip çatıyor. Dünyanın en güzel mucizesini doktorlar annenin eline veriyor!!. Genç anne için hayat maratonu son sürat devam ediyor. Bir taraftan bebek bir taraftan evi, topla çevir bir taraftan iş hayatı tabi ki sosyal olmaktan geri kalmazdı. Zaman onun için rüzgar gibi esip gidiyor. Bu arada hayat, o fark etmeden onu çok yoruyor. Bebeği onun gözünde çok çabuk büyüyor. 

Aslında bir taraftan büyümesini istemiyor ama zaman bu yerinde durmuyor. Çocuk günbegün büyüyor. Ana okulu, ilkokulu ve ortaokulu derken bir bakıyorsun üniversiteli olmuş çıkmış. Bu kez araya hasret giriyor. Özlem giriyor. Anne için zaman geçmek bilmiyor. Evladını özlüyor gözünün önünde hasreti buram buram kokuyor. Evet, annesinin gözünde o çok uzun süren üniversite hayatı en sonunda bitiyor.

 Anne bu rahat durur mu? Çocuğunun mürüvvetini görmek istiyor. Tabi ki zaman durmadan su gibi akıp geçiyor. Çocuğunu evlendiriyor, çoluk çocuğa karışıyor. Atasını unutuyor demiyelim de ihmal ediyor. Bu kez yüreğinde bir kırgınlık düşüyor. Evladım beni unuttu diyor. 

Oysa hayatın döngüsü dönüp dolaşıyor. Aynısı belki onun annesi de onun için söylemiştir, diye hayıflanıyor. İçin içini hüzün sarıyor. Saçlara ak düşmüş, bel bükülmüş vücut artık onu dinlemez hale gelmiş. 
Yaşlılık ah yaşlılık! Ölüm olsaydı da yaşlılık olmayayaydı, diyor. Diyor diyor da elden bir şey gelmiyor. Yaşlılık kulakları telefonda, gözleri yollarda belki kapıyı habersiz çalarlar, diye sesini/çıt  bile çıkarmıyor. 

Ama zaman geçmek bilmiyor. Gece yalnızlık çökünce hatıralar tat vermiyor. Önce güzel anılar şerit gibi gözünün önünden geçiyor. Sonra yalnız kalışı ona ağır geliyor. Gözlerinden yaşlar sel gibi akıp geçiyor. Ama zaman yalnızken geçmek nedir bilmiyor...

Bir anne gözüyle işte hayatın ve zamanın kısa özeti vesselam!!!