M. Sarmış: Peki, askerden geldiniz; mesleğe devam. Dükkân hep aynı yerde mi?
    
S. Savaş: Yok. Orada askerden önce bir buçuk iki sene kaldım. Basit bir şeydi. Askerlikten sonra değiştim. Yusuf Paşa Camii'nin karşı tarafında Alay Sokak'ta bir yere geçtim. 20 yıl kadar orada kaldım. Sonra da "heyr" (hayır) zamanda burayı aldım. 1982'de geldim. O günden beri buradayım. 

M. Sarmış: Bir ara ticaretle de uğraşmışsınız
    
S. Savaş: Evet. Buraya geldikten sonra… İşte terzi malzemeleri, kumaş, astar, iplik gibi şeyleri alıp sattım. Şimdi onları alan da kalmadı.
    
M. Sarmış: Oğlunuz "12 Eylül öncesi sermayesi eridi." diyor.
    
S. Savaş:  He, he. İş yapamadık. Beceremedik anlayacağın.
    
M. Sarmış: Terzilikten devam edelim abi. Pek çok mesleğin piri olarak peygamberler gösterilir. Terziliğin piri de İdris Peygamber.
    
S. Savaş: İdris Aleyhisselam…
    
M. Sarmış: Eyvallah! Esnaflık, sanatkârlık, ticaret gibi konular eskiden çok büyük ölçüde gayrimüslimlerin elindeymiş. Bizimkilerin çoğu mesleklerini onlardan öğrenmiş.
    
S. Savaş: Evet, vaktinde terzilik de öyleymiş. Müslümanlara kolay kolay öğretmek istemiyorlarmış. Bizimkiler sonraları yavaş yavaş alışmışlar. 1920'lerde Ermeniler ve onlarla beraber Süryaniler gittiler. Yahudiler kaldı. 1947'de Yahudi bir aile Müslüman olmuş. Diğer Yahudiler İsrail'e haber yollamışlar. Oradan cellatlar gelmiş, bir gece o ailenin hepsini kesmiş. Tam yedi kişi. Bir tek Hacı Kemal kurtulmuş. O zaman çok gençmiş. "Ya Rabbi, eğer İslam hak dinse beni koru." diye dua ediyor. Eve girenler onu görmüyorlar, öylece kurtuluyor. Diğer bütün Yahudiler gitti, Hacı Kemal kaldı. Esmeray soyadını aldı. Ben de kendisini iyi tanıyorum. Gümrük Hanı'nın doğu kapısının karşısında dükkânı vardı; manifaturacılık yapardı. Ben de alış veriş ederdim. Müslüman adam. Hacca gitti. Urfa'dan evlendi. Çok çoluk çocuğu oldu.
    
M. Sarmış: O olayı biraz araştırdım. Birçok husus karanlıkta kalmış. Fakat Yahudiler ondan sonra Urfa'yı terk etmiş.
    
S. Savaş: Çoğu İsrail'e gitmiş.
M. Sarmış: O zaman terziler birkaç gruba ayrılıyormuş.

S. Savaş: Evet. Elbiseciler var, gömlekçiler var, aşâir (köylü) terzileri var. Bir de elbise temizleyicileri vardı. 

M. Sarmış: Bir çeşit işbölümü olmuş.

S. Savaş: Evet. Elbiseciler, erkek takım elbisesi dikerdi. İşte ceket, pantolon, isteyene yelek... Palto da dikerlerdi. Gömlekçiler, adı üstünde gömlek dikerlerdi. Bazısı alt üst pijama da dikerdi. Aşâir terzileri de erkek köylülere şalvar, zubun, kadınlara elbise dikerlerdi. Onlar elbise ve gömlek dikmezdi. Biz de onların işini yapmazdık. Fakat hepsi aynı derneğe bağlıydı. Nihayetinde hepsi terzi çünkü.

M. Sarmış: Eskiden hazır giyim yok veya çok az. Herkes terzide diktiriyor. Şehrin ileri gelenleri, valiler, belediye başkanları bile…

S. Savaş: Tabii. Ben paşaya diktim, tugay komutanına… Gidip ölçüsünü aldım, sonra provasını yaptım. Adam memnun kaldı. Beni de çok iyi karşıladı. Çay kahve içirdi.

M. Sarmış: Üniforma mı, sivil elbise mi?

S. Savaş: Üniforma. Askerde çok dikmiştim ya, biliyordum. Burada da askerlere, polislere çok diktim.

M. Sarmış: İhale ile mi alıyordunuz?

S. Savaş: Yok,  öylesine… Talep geldikçe… Kumaşları kendilerinden, biz sadece dikiyoruz.

Naci İpek adında bir komiser geldi Urfa'ya. O gazeteci olan değil. Bu komiser, meşhurdu o zaman, bütün Urfalılar tanırdı. Üç yıl kaldı burada. Arkadaş olduk. Haftada bir, on günde bir bir araya gelir, çiğköfte yapardık. İşini çok iyi yapardı. Kimseye göz açtırmazdı. O yüzden bütün kabadayılar Urfa'yı terk etmek zorunda kaldılar, kaçtılar… Şimdi biri onun gibi yapsa herhalde tımarhaneye atarlar ya da hapishaneye… Kimin haddine düşmüş?

M. Sarmış: Hangi yıllarda?

S. Savaş: Hatırlayamıyorum.

Mahmut Temizoğlu: Benim senin yanında çalışmaya geldiğim zamanlardı.

S. Savaş: He, doğru. 1975-78 yıllarında… 
    
M. Sarmış: Siz kendi diktiğiniz kumaşları nereden alırdınız?

S. Savaş: İstanbul'dan. Müslümanlardan da alırdık, gayrimüslimlerden de alırdık. Urfa'dan gittiler, ama İstanbul'da Yahudi ve Ermeni çoktu. Hâlâ vardır. Urfa'dan da İstanbul'a gidenler oldu. 
    
M. Sarmış: Kaçak kumaş getirenler de olurmuş. Malum eskiden Urfa'da kaçakçılık çok yaygın. Özellikle Suriye'ye gidip geliyorlar.
    
S. Savaş: Yok. Bizde çok olmazdı. Bilhassa aşair kesiminin kullandığı ipekli, kadife, parlak kumaşlar getirirlerdi. Bizim gibi terzilerin işine yaramaz. Ben de kaçak işlerini sevmem.
    
M. Sarmış: Az önce bahsi geçti. Terziler Derneği yönetiminde de görev almışsınız.

S. Savaş: Evet. Mustafa Dişli başkandı. 1963'ün başında askerden geldikten sonra, beni yönetime aldı; ikinci başkan etti. O zaman Terziler Odası filan yok, dernek var. Bir sürü imkânsızlık içindeydik. Bir kütük defteri vardı, bir mühür. Mühür bende. Geleni kaydediyoruz. 1971'de 1479 Sayılı Kanunla BAĞ-KUR kuruldu. Urfa'ya bir müfettiş geldi; "İstanbul'da gayrimüslim esnaf en yüksek dereceden kaydoluyor, siz de gidin kaydolun." dedi. Kendimiz kaydolmakla kalmadık; meslektaşlarımızı da kaydettik. Hepsinin kayıtlarını ben yaptım. Dişli çok başka şeyler uğraşırdı. Urfa'nın her şeyiyle ilgilenirdi. Onun için toplantılara genellikle ben katılırdım.
    
M. Sarmış: Dernekteki göreviniz ne kadar sürdü?

S. Savaş: 1963'ten 83'e kadar 20 sene devam etti. Arada 12 Eylül İhtilali oldu; dernekler yasaklandı. 83'te serbest oldu; "Mustafa abi, artık yeter, ben çekiliyorum." dedim. 20 sene hizmet ettim, zararından başka kâr görmedim.
 Vali çağırdı, git; belediye başkanı çağırdı, git. Şu işi yap, buraya git, insanlarla uğraş; herkesin nazını çek, sorununu çöz. En ufak bir şeyde herkes burnunu kaldırır. Senden bütün dernek memnun olsun; iki tanesi memnun olmadı mı, ayağına vurur. Çok zor. Ben çekildim. Dişli de seçimi kaybetti. Numan Tuğbay kazandı.

M. Sarmış: Numan Abi bizim çocukluk dönemimizin terzisidir.
    
S. Savaş: Benim de yakın arkadaşımdır. Adamcağız yıllarca baktı başkanlığa. Allah var, iyi adamdır, çok çalıştı. Bir iki sene önce tekrar girdi seçime. (2022) Kaybetti, Yasin Küçük kazandı. Böyledir bu işler.