İster atanmış, ister seçilmiş olarak gelinsin; her makam bir emanettir.
Görevini eksik ve/veya yanlış yapmak da emanete hıyanet.
Makam büyüdükçe emanetin sorumluluğu artar, riski büyür.
Çünkü "Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar." (Lord Acton)
Bir de dikkat edilmezse üst düzey yöneticilerin etrafındakilerin aşırı övgüsü insanı kibre sürükler, kibir de yanlışa...
Makam, eğer hizmete vesile olursa aynı zamanda büyük bir nimettir.
Duygu, düşünce ve beklentilerimi, daha doğrusu hayallerimi, yeni seçildiler diye belediye başkanları üzerinden dile getirmek istiyorum.
Sevgili başkanlarımız!
Allah size büyük bir fırsat verdi.
Emrinizde yüzlerce/ binlerce çalışan ve milyarlarca liralık bütçe var.
Ve beş yıl kesintisiz bir süre.
Ya o çalışanları ve paraları görev alanınıza giren insanlara hizmet etmek için kullanacaksınız.
Ya da sizden önceki birçokları gibi kişisel tatmin peşinde koşacaksınız.
Bu beş yıl bir şekilde geçecek.
O zaman;
Ya sizden önceki birçokları gibi gibi unutulup gideceksiniz.
Yüzbinlerce insanın ahını alacaksınız.
Kızgınlıkla, hatta nefretle anılacaksınız.
Toplumun içine çıkmaya yüzünüz olmayacak.
Tabii bunun bir de ahiret boyutu var.
O veballe Allah'ın huzuruna çıkacaksınız.
Ya da yaptığınız hizmetlerden dolayı vicdanınız ve gönlünüz rahat olacak.
Çocuklarınıza sadece mal mülk değil, gurur duyacakları bir isim bırakacaksınız.
Hizmetleriniz nesilden nesile aktarılacak. Tarihe geçeceksiniz.
Hayırla anılacaksınız.
İnsanların dualarını alacaksınız.
Hesap gününde de alnınız ak olacak.
Artık toplumun hassasiyetleri herkesin malumudur.
Hepsi öyle olmasa bile kötü örnekler o kadar çok ki!
Maalesef o yüzden herkes belediyeleri hizmet kapısı olarak değil, büyük bir rant kapısı olarak görüyor.
Önce karar verin: Hizmet mi, rant mı?
Bir defa hepiniz çok zenginsiniz.
Bazılarınız ultra zengin.
Yani paraya pula ihtiyacınız yok.

Bu beş yıllık süreyi, hem toplum hem de kendiniz için bir nimete dönüştürebilirsiniz.
Dürüst, çalışkan, yemeyen yedirmeyen, üreten, hizmet eden, sevilen, sayılan, dua alan bir başkan...
Ne kadar güzel!
Bunun için öncelikle aynı özelliklere sahip sağlam bir ekip kurmanız lazım.

Hatır gönülle değil, şucu bucu değil, işinin ehli, liyakat sahibi kimselerden oluşan bir ekip.
Önceki ekipten olup da başarılı olanlara da dokunmayın derim.
Kendinize 5 yıllık bir plan ve program yapın.
Öyle ayağı yere basmayan, lüks, şatafatlı,  "projemsi"ler değil, şehrin ve toplumun gerçekten ihtiyacı olan projeler...
Bir takım tuzu kuruların zevkine değil, kitlelerin ihtiyacına uygun projeler...
Zengin azınlığı değil, fakir çoğunluğu memnun edecek projeler...
Fakirleri dilenciliğe alıştıracak değil, fakirliği bitirecek projeler...
İstihdam oluşturacak projeler...
İstihdam konusunda toplumun en hassas olduğu hususlar: Adalet, liyakat ve ihtiyaç...
Önceki başkanların en çok eleştirildiği konulardan biri bu.
İşe ihtiyacı olanlar ve işe yarayacak olanlar dışlanırken, işe ihtiyacı olmayanların alınması.
Babasına, ailesine, aşiretine, akrabalığına, yandaşlığına, yalakalığına bakılarak alınması.
Bunların da doğal olarak işe yaramaması, hatta işe gelmemesi...
Keyfini onlar sürer, bedelini siz çekersiniz.
Hem işe ihtiyacı olanlar gençler açısından günah, hem yeterli ve kaliteli hizmet alamayan vatandaşlar açısından günah.
Bence en büyük vebal de burada.
Siz doğrusunu yapın; bırakın kim kızıyorsa kızsın, küsüyorsa küssün.
Ya küçük bir azınlığı veya büyük kitleleri memnun edeceksiniz...
Başka önemli bir husus.
Eğer dikkat etmezseniz etrafınızda hemen bir halka oluşur.
Bunlar hoş görünmek için sizi sürekli överler.
Sevdiklerinden değil, sizin üzerinizden amaçlarına ulaşmak için böyle yaparlar.
Dün başkalarına yaptıklarını bugün size yaparlar.
Yarın da başkalarına yapacaklardır.
Onlardan uzak durun.
Ehil kimselerden oluşacak bir istişare ekibi kurun.
Onlarla düzenli olarak bir araya gelin.
İşlerinizi onlara danışın.
Gerektiğinde sizi uyarsınlar, eleştirsinler.
Nefesinize ağır gelebilir, ama onlara kızmayın. Tam tersine bunun için teşvik edin.
Atalarımızın "Dost acı söyler." sözünü kulağınıza küpe edin.
Son sözü siz söyleyin, ama bütün gücü kendinizde toplamayın.
Yoksa altında kalırsınız.
Yetkiyi dengeli bir şekilde dağıtın.
Yetkisiz sorumluluk olmaz.
Fakat her halükarda kontrol ve denetimi ihmal etmeyin.
Başarıyı ödüllendirin.
Yanlış yapanı da uzaklaştırın, gerekiyorsa hukuka teslim edin.

Kesinlikle lüksten, şatafattan ve israftan uzak durun.
Belediyenin bütçesi, istediğiniz gibi kullanabileceğiniz şahsi hazineniz değil, kamuya hizmet için uhdenize verilmiş vebali büyük bir emanettir.
"Beytülmal"dır.
Her kuruşun yerli yerinde harcanması gerekir.

O parada, tüyü bitmemiş yetimin, namusu tehlikede dulun, açlık sınırındaki yoksulun, kimsesiz kalmış ihtiyarın, uyuşturucunun tehdit ettiği gencin, evlenemeyen bekarın, hizmet bekleyen bütün vatandaşların hakkı vardır.

Nefsinize dikkat edin, sizi ayartmasın.
Milletin parasıyla millete kendi propagandanızı yapmayın.
Fotoğraflarınızı olur olmaz her yere astırmayın.
Öyle yaparsanız daha görünür olursunuz, ama daha sevimli olmazsınız.
Aksine her yerde bu fotoğraflarla karşılaşmaktan gına geliyor herkese.
Kim bilir nicelerinin de içlerinden neler geçiyordur.
Kendinizi değil, hizmetlerinizi öne çıkarın.
O da minnet ederek değil.
Görevinizi yapmanın bilinciyle.
Zaten bunun için seçilmiştiniz.
Yoksa o makam babanızdan miras kalmadı.
Diğer kurumlarla işbirliği yapın.
Protokoller imzalayın.
Özellikle de Üniversite ve İl-ilçe Milli Eğitim Müdürlükleri ile.
Çünkü gelecek nesilleri iyi yetiştirmek, hizmetlerinizin devamı ve şehrin gelişimi için son derecede önemli.
Urfa gibi tarihî ve kültürel değerleri ön plana çıkan ve başlıca gelir kapılarından biri turizm olan bir şehirde, bilimsel, kültürel, sanatsal çalışmalar çok önemli.
Mevcut tarihi dokunun korunması, tanıtılması, turizme kazandırılması gerekiyor.
Bunun için akademisyenler, aydınlar, yazarlar ve sanatçılarla periyodik toplantılar düzenleyin. Onları da karar ve uygulama sürecine dahil edin.
Sadece belli görüşte olanları değil, işini iyi yapan her görüşteki kimseleri...
Böyle insanlar sayıca azdır.
Kıymetlerini bilmek ve onlardan istifade etmek lazım.
Sadece zenginlerin taziyesine, nikahına, düğününe katılmayın; fakir fukaranınkilere de katılın.
Kenar mahallelerdeki evlere misafir olun.
O yaşlı insanların elini öpün, kadınların derdini dinleyin, çocukların başını okşayın.
Söylenecek çok şey var ama yazım çok uzadı.
Son bir husus:
Lütfen özel hayatınıza da dikkat edin.
Kimlerle oturup kalktığınıza dikkat edin.
Urfa'da "istakoz" kültürü yok, ama çok zengin bir "lahmacun, kebap, şıllık" edebiyatı var.
Çok yiyenin hem beden sağlığı zarar görüyor, hem imajı lekeleniyor.
Bunun için mutlaka ailenizi ve yakınlarınızı da kontrol altına alın derim.

Çünkü birçok başkan buradan da darbe yiyor.
Unutmayın!
Beş yıl çok çabuk geçer.

Sonra pişman olacağınız değil, gurur duyacağınız şekilde değerlendirin.

Başarılar dilerim.