Yedi gün yirmi dört sâat. Ölüm bu;
Koş'tur. Hep bir âslân hızıyla korkut!
Başı eğik, sırtı iki büklüm bu
Gördüğün âtılgân o değil, unut!
Günün sonunda yılgın ve bezgindir
Kim der bu, o âşklı-şevkli gezgindir?
Hâyır! Eser yok dünkü hevesinden
Dökülüyordur tutsan neresinden
Dinlenmeye zamân gerek. Var mı ki?
Takdîr edilen; çeksen uzar mı ki?

Yedi gün yirmi dört sâat. Zulûm bu;
Yaş'tır. Hep bir kapan ağzıyla kap, yut!
Gözleri radar, yüksek irtifâda
Uçuyorken avını her safhada
Tesbît, teşhîs eden benekli kârtâl
Dağları korkutan yürekli krâl
Nerede o yırtıcılığı, hani?
Nerede kaslı bacakları? Ânî
Bir hücûmla avını yakalayan
Pençeleriyle tutup gagalayan…

Yedi gün yirmi dört sâat. Gülüm bu;
Coş'tur. Hep bir ozân sâzıyla doğrult!
Küsmesin, darılmasın. Yorulacak,
Âslân düştüğü yerden doğrulacak.
Kârtâl şafakla berâber uçacak.
Tetîkte avı, korkuyla kaçacak.
Deme:" Sitem etmek neye yarıyor?
Tekrâr, tekrâr, tekrâr… Baştan sarıyor."
Gördüğün âtılgân o değil, unut!
EBEDÎ der: Sensin; korkut, yut, doğrult!
(09.04.2024)