Dedi gelirken ne getireyim? 

Dedim hafız gelirken getirebiliyorsan o eski bayramları getir. Bir hafta önceden başlayan bayram telaşını, heyecanını ve bayram sevincini getir. Evde annemin teyşte yaptığı külünçenin buram buram baharat kokan mis gibi tadını, kokusunu getir. Bayram sabahı yemeği için kesilen horozun enfes lezzetini getir. 

Bütün ahali dost düşman herkesin o gün kucaklaştığı, düşmanlıkların o gün bir kenara bırakıldığı eski bayramları getir. Ölenlerin bile unutulmadığı, mezarların mutlaka ziyaret edildiği günleri getir. Yediden yetmişe bütün ailenin aynı sofrada buluştuğu o birlik beraberliği getir. 

Getir hafız, getir herkesin doyduğu lakin zerre eksilmeyen o bire bin olan bereketi getir. Bayram öncesinin akşamı ellere yakılan buram buram kına kokusunu getir. Ah ahhh hafız gerçekten liste o kadar kabarık ki. Sen en iyisi sadece çocukluğumun bayram sevincini getir. Belki elbisemiz yamalı, ayakkabımız yırtıktı lakin gönlümüz buruk değildi. 

Büyüklerin verdiği şeker bile bizi mutlu etmeye yetiyordu. Kardeş kardeşi biliyor, büyükler küçükleri seviyor, küçükler ise büyükleri sayıyordu. Hiçbir devir şimdi ki kadar kötü olmamıştı. Sevgiyi boş verdim, saygı da kalmadı. Yaşlılarımız asla unutulmaz fizan da bile olsa gelinirdi. Şimdi ki gibi bir telefonla veya mesajla bayramlar kutlanılmazdı. Bayramlarda tatil köyüne değil memleketin diğer ucunda bile olsa herkes kendi köyüne kendi ilçesine veya şehrine giderdi. Maalesef ki şimdi kan su olmuş!

Eskiden ne olursa olsun bayramda küslükler bir tarafa bırakılırdı. Yazık akrabalık bağları hiç bu kadar zarar görmemiş, menfaat çarkına feda edilmemişti. Kefenin cebi yoktu kimse öbür dünyaya kefenden başka bir şey götürmüyordu. Şu insanlar bir anlasalar inan hafız hiçbir sorun olmazdı. Sen en iyisi ne yap biliyor musun? Yarınların daha güzel olacağına dair umudumu getir. Bu kafi çünkü. Umutsuz yaşanılmaz/yaşanılmazdı vesselam...