Başörtüsü ile ilgili Anayasa değişikliği teklifinin TBMM'ye sunulma süreci ile birlikte Türkiye'de bazı klikler, tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi kara propaganda ve algılarla İslami kesime diş bilemeye ve salyalarını akıtmaya başladılar.

Türkiye'de ne zaman başörtüsü, Kur'an kursları ve imam hatipler konuşulmaya başladı mı bir yerden düğmeye basılırcasına birileri hortluyor.

Hatırlayacağınız üzere 28 Şubat sürecinin en aktif saç ayaklarının başında medya geliyordu. Medya, üst aklın kendisine biçtiği rolü kusursuz (!) oynuyordu. 28 Şubat sürecinde medyanın en önemli görevi Müslümanlarla ilgili olumsuz haberler yapmaktı.

28 Şubat sürecinde, çeşitli isimler üzerinden oluşturulan algılarla darbe sürecine zemin hazırlandı. Ankara Kocatepe Camii avlusunda yapılan zikirler, en kanlı bir terör örgütünün yaptığı eylemler gibi lanse edildi. Kur'an kursları ve imam hatip okulları, terörist yetiştiren kamplar gibi gösterildi. Camiye giden vatandaşlar, Batı Çalışma Grubu tarafından fişlendi. Namaz kılan askerler görevden atıldı. Camide İslam'ı anlatan cami imamları bile "İtikadı bozulmuş" safsatasıyla görevlerinden uzaklaştırıldı. 25 bin masum insan, gözaltı süreçlerinden geçirildi. Binlerce insan, cezaevlerine atıldı. Kısacası ülkede Müslümanlara yönelik cadı avı başlatıldı.

AK Parti döneminde her ne kadar 28 Şubat sürecinin yaraları sarılsa bile bazı kesimler için 28 Şubat süreci hiçbir zaman bitmedi. FETÖ'nün oluşturduğu kirli ve necis hafızanın halen canlı olduğuna güvenlik soruşturmalarında şahit olduk.

Bugünde 28 Şubat döneminde olduğu gibi bazı darbe şakşakçılarının ve haysiyet cellatlarının Müslümanlara yönelik iftiralarına şahit oluyoruz.

6 yaşındaki çocuğun evlendirilmesi olayı üzerinden bütün İslami camialar hedef alındı. (6 yaşındaki bir çocuğun evlendirilmesinin kabul edilecek ve tevil edilecek bir tarafı yoktur)

Olayları tam olarak analiz etme yetisini kaybetmiş zavallı bazı Müslümanlar bile bu saldırıları sırf AK Parti düşmanlığı üzerinden okuyarak alkış tuttu.

"Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın." (Hucurât - 6)

Yüce Rabbimiz, her duyduğuna inanmamamız konusunda Müslümanları kesin olarak uyarıyor ve gelen her gelen haberin araştırması konusunda Müslümanlara büyük bir sorumluluk yüklüyor. Özellikle gelen haber, bir camiayı hedef alan ve karalayan bir haberse o zaman sorumluluk daha da artıyor.

Eğer haberi duyan şahsın olayları araştırma, analiz etme ve sonuçlar çıkarma yeteneği yoksa o olay hakkında hiç konuşmaması daha sonra pişman olmaması ve kul hakkına girmemesi açısından isabetli olacağı aşikardır.

Bu konuda hiç şüphesiz en büyük görev de Allah'tan korkan, kul hakkını gözeten medya organlarına düşüyor.

Tarafsız medya, kutsal bir görev yaptığının bilinciyle hareket ederek olayları iyice araştırmalı, olayın taraflarını iyice dinlemeli ve kritik bir ameliyata giren "cerrah" gibi hassas davranmalıdır. Yoksa yapılan yanlış bir haber, telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olabilmektedir.

İnsanın en çok üzüldüğü nokta ise namus, ahlak ve edepten yoksun bazı çevrelerin bu gibi iğrenç olaylar üzerinden kutsallara ve Müslümanlara dil uzatmasıdır.

Bunların sorunları ne çocuklardır ne de ahlaklı bir toplumdur. Cinsel sapkınlara kucak açan, Taksim'de cinsel sapkınların çocukları kullanmasına ses çıkarmayan çevrelerin namus ve ahlak dersi vermeleri mide bulandırıcıdır.

İslam dini tertemizdir. İslam düşmanlarının salyaları ile dinimiz asla kirlenmeyecektir.