M. Sarmış: 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması ile Urfa önce İngilizler, sonra Fransızlar tarafından işgal ediliyor.
    
H. Parmaksız: Dedem de Müdafaayı Hukuk Cemiyetine üye oluyor. Yani Kuvayı Milliyeci oluyor.
    
M. Sarmış: Bildiğim kadarıyla dedeniz Urfa'da Kuvayı Milliye'ye iaşe sağlamak üzere kurulan bir kurulda da görev alıyor.

H. Parmaksız: Evet. Yüzbaşı Ali Saip Ursavaş, Urfa Jandarma Komutanlığına tayin edildiği zaman şehrin ileri gelenlerini ve aşiret reislerini ziyaret ediyor, onlarla toplantılar yapıyor. Belediye heyetinin, Müdafaayı Hukuk Cemiyeti adıyla görev yapmasını ve bir komisyon oluşturularak Kuvayı Milliye'nin iaşesinin sağlanması istiyor. Bunun için gerekli paranın da durumu uygun olanlardan alınmasını söylüyor. Hemen bir komisyon kuruluyor. Hacıkamilzade Hacı Mustafa Efendi başkanlığındaki komisyonun üyelerinden biri de Hacı Bekir Beyzade Şeyh Müslüm Efendi… Yani dedem. Bu komisyon yalnızca bir saat içinde Urfalılardan iki bin altın lira topluyor. Sayın Müslüm Akalın da kitaplarında bundan bahseder.
    
M. Sarmış: 1919 yılında bir sürgün olayı var.

H. Parmaksız: Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Nutuk'u üç cilttir; 3. cildi tamamen vesikalardan oluşur. Orada dedem Şıh Müslüm Parmaksız'dan bahseden bir belge vardır. Bende babamdan kalma bir nüshası var. Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlarından çıkan 15. baskısı.  3. Cilt, 81. Vesika. İşin ilginci, babam o sayfaya kendi el yazısıyla şu notu düşmüş: "Merhum babamın İngilizler tarafında yakalandığı…" Şimdi size oradan aynen okuyorum:

"K. O. 3 Kumandanlığına

Urfa hakkında alınan malûmat hulasaten berveçhiatidir:

1-Elâziz vali-i sabıkı Ali Galip Bey Urfada İttihat ve Terakki mensubininden Şeyh Müslim Efendinin hanesinde misafir olmuş ve esnay-ı müsahabede Müslim Efendi Galip Beyin fikrini terviç etmemiştir. Ertesi günü Galip Bey İngiliz kumandanına müracaatle İngiliz siyaseti aleyhinde bulunduğundan bahis ile Müslim Efendiyi tevkif ettirerek Halebe sevketmiştir. Mumaileyh elveym Halepte mevkuf imiş. Galip Bey üç gün Urfada kalmış, badehu Halebe gitmiş. Malatya Mutasarrıf-ı sabıkı Halil Rami de takriben on gün evvel Halebe gitmiş.

2-Urfanın şimalinde belediye hastanesi kurbünde İngilizler tarafından Ermeni eytamhanesi olarak inşa olunan bina hitama ermek üzere imiş.

Harekât, 2605, 11.10.1919

K. O. 13 Kumandanı Cevdet"

Siz tarihçiniz bilirsiniz, ama ben yine de açıklayayım. Ali Galip Bey, o devrin sadrazamı Damat Ferit Paşa'nın Elazığ valisi. Damat Ferit kendisini Sivas Kongresini engellemek, Mustafa Kemal Paşa'yı yakalayıp ortadan kaldırmak ve Heyet-i Temsiliye'yi dağıtmakla görevlendiriyor. Amaç Milli Mücadeleyi durdurmak… Ali Galip Bey önceleri niyetini gizleyerek, bölgedeki bazı yerel aşiretleriyle ve işgal altındaki Urfa' da bulunan İngiliz kuvvetleriyle (İngilizler daha sonra Fransızlara devretmişlerdir.) anlaşarak Sivas Kongresini ve Milli Mücadeleyi engellemek için Urfa' ya geliyor... O sırada belediye başkanı olan dedem Şeyh Müslüm Parmaksız Efendi'nin evinde misafir oluyor... Sohbet esnasında dedem Şeyh Müslüm Efendi, Ali Galip Bey' in görüşlerine katılmadığını, karşı çıktığını, İngiliz işgalini şiddetle reddettiğini belirtiyor... Bunun üzerine Elazığ eski valisi işgal altındaki İngiliz kuvvetleri komutanlığına giderek dedem Şeyh Müslüm Efendiyi tutuklatarak Halep'e sürgüne göndertiyor...

M. Sarmış: Daha önce belediye başkanlığı da yapmış olan şehrin ileri gelen bir ismi tutuklanıp sürgüne gönderiliyor…

H. Parmaksız: Evet. O döneme ait bende bir fotoğraf var. Onu size göndereyim. Dedem en önde oturuyor, bacak bacak üzerine atmış. Arkasında dört tane oğlu var. Babam Ekrem Parmaksız, Kemal Parmaksız, Cevdet Parmaksız, Celal Parmaksız… Hepsi takım elbiseli, grand tuvalet giyinmiş. Babamın sanki dört beş günlük, bilemedin bir haftalık sakalı var gibi. Sağ kolu da biraz ileriye doğru çıkmış. Bir ara "Baba bu kolun niye böyle havada?" diye sordum.  Dedi ki "O sıra koltuğumun altında bir yara çıkmıştı, kolumu doğru tutamıyordum. "Sen hiç sakal bırakmazsın. Bu sakalın neyin nesi?" diye sordum. Babam yaşlılık zamanlarında bile günlük tıraş olurdu. Dedi ki "Oğlum, o sırada biz köydeydik. Deden haber gönderdi. "Beni sürgüne gönderecekler. Bir an önce gelin; sizi son bir defa göreyim." Aceleyle şehre geldik. Hemen bir fotoğrafçı bulundu. O yüzden ben tıraş olmaya vakit bulamadım." O fotoğraf sürgünden birkaç gün, belki de birkaç saat önce çekilmiş.

M. Sarmış: Peki sürgün ne kadar sürmüş?

H. Parmaksız: Tam bilmiyorum. Bir süre sonra dönüyor. Belki Fransızlar buradan defedildikten ve Urfa kurtulduktan sonra… Birkaç ay mı, daha mı fazla, bilmiyorum.

M. Sarmış: Daha önce olması lazım. Çünkü kendisini Urfa'nın kurtuluş savaşında da görüyoruz.

H. Parmaksız: Evet, tabii. Dedem devrin etkili eşrafından. Savaşa da aktif olarak destek vermiş. Fransızların karargâhı olan Mahmut Nedim Konağına yapılan son hücumda o da bizzat bulunmuş ve boynundan yaralanmış.

M. Sarmış: O konuya, röportaj öncesi hazırlıklarım sırasında Müslüm Akalın'ın "Urfa'nın Kurtuluşuna Dair Üç Hatırat" kitabında ben de rastladım.

H. Parmaksız: O kitaptan haberim olmadı. Nasıl geçiyor?

M. Sarmış: Kitapta hatıratına yer verilen üç kişiden Cevdet Emiroğlu'nun hatıratında geçiyor. Konağa yapılan hücumdan söz ederken şu satırları yazmış: "Parmaksız Müslüm boynundan, şahdamarından yaralandı, kanlar fışkırıyordu. Oturduğumuz yerde yanımdaki sargı ve pamukla Müslüm'ün boynunu sardım, puşusuyla da sımsıkı bağladık." (Müslüm C. Akalın, "Urfa'nın Kurtuluşuna Dair Üç Hatırat, Akif Sözeri, Naci Balak, Cevdet Emiroğlu", ŞURKAV Yayınları, Ankara, 2017, s.96)

H. Parmaksız: O ayrıntıyı bilmiyordum. Teşekkür ederim.

Sırası gelmişken bir hususu belirtmek istiyorum. Mahmut Nedim Konağı Kurtuluş Müzesi yapıldı. Orada Urfa'nın kurtuluş mücadelesinde görev almış ileri gelenlerin resimleri var. Aralarında dedem Şıh Müslüm Parmaksız'a ait olduğu belirtilen bir resim de var. Kim vermiş, nasıl vermiş, bilmiyorum. O resim dedemin resmi değil. Bıyıklı, yelekli, köylü bir adamın resmi. Dedemin hiç öyle bir fotoğrafı yok. Dedem hep grand tuvalet giyinen şehirli bir insan.

M. Sarmış: Müslüm Akalın ile Cihat Kürkçüoğlu'nun birlikte hazırladıkları "Urfa Milli Mücadele Albumü"nde de görmüştüm o fotoğrafı. (Müslüm C. Akalın-A. Cihat Kürkçüoğlu, "Urfa Milli Mücadele Albumü", Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı yayınları, 3. Baskı, Ankara, 2018, s.17) O halde niçin müdahale etmiyorsunuz? Söyleyin değiştirsinler.

H. Parmaksız: Kardeşim Celal'e söyledim, yeğenlerime söyledim. Ama bugüne kadar düzeltemedik maalesef.
Kurtuluş Savaşıyla ilgili bir hatıramı da anlatayım. Ben lise öğrencisi iken Urfa'nın kurtuluşunun yıldönümlerine düşen zamanlarında kurtuluşta rol alan bazı beyefendiler sınıfa gelip o günleri anlatırlardı. Biz size göre yaşça daha büyük olduğumuz için o sıralarda savaş gazilerinin bazıları henüz hayatta idi. 

Gelip gözleri yaşlı bir şekilde, yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını anlatırlardı. Kurtuluş Savaşına katılan, destek veren önemli isimlerden söz ederlerdi. Bunlardan biri de gazeteci Ahmet Mestçi Amcaydı… Bir gün bizim sınıfımıza girdi. Dedi ki, savaş için yardım topluyorlardı. Parmaksızzade Şıh Müslüm de bir çıkın dolusu altın getirmiş. "Benim en son vereceğim bu. Artık verecek bir şeyim kalmadı." demiş.  Yani o zamana kadar çok yardım etmiş. 
Bu da en sonuncusu oluyor. Tabii Ahmet Amca benim onun torunu olduğumu bilmiyordu. Daha sonra eve gidince anlattım. Babam dedi ki "Ahmet Mestçi'yi çok iyi biliyorum. O günleri yaşamış biridir, anlattığı şeyler de doğrudur." Sonra şöyle şöyle olmuş diye aynı olayı kendisi de anlattı. Tabii o dönem ileri gelenlerinin çoğu öyle yapmış. Herkes elinden geleni yapmış. Sadece Urfa'daki Türkmenler değil, Kürt aşiretleri de, Arap aşiretleri de… Ali Saip Bey bu aşiretlerden çok büyük destek almış.