Kimsesizlere kucak açmak, insani bir sorumluluktur.

Türkiye, halkı ve devleti ile yurtdışından gelen mültecilere yardım ettiği gibi Türkiye'nin içinde, özellikle doğunun bazı ilerinde terör mağduru olan insanların da mağduriyetlerini gidermeye ve yaralarını sarmaya çalışıyor.

Yaşadığımız bu asır, savaşların, zulmün ve haksızlığın yaşandığı bir asır haline geldi maalesef.

Mağdurlara kucak açacak, mağduriyetlerini görüp, yaralarını saracak birilerini, gözleri sürekli arıyor.

Onların, kendilerine uzanacak bir ele, kucaklayacak bir gönülle, acılarını hafifletecek bir dosta, yaralarına merheme olacak birilerine ihtiyaçları var.

Bu mazlumlar, bu ihtiyaçlarını temin edecek fedakar insanları dört gözle bekliyorlar.

Bir insandan, hele din kardeşinden yardım beklemek doğal bir insani haktır. Bu, mazlumun hakkıdır, ona yardım etmek de insan olmanın gereğidir.

Biz ancak bu şekilde iyi bir Müslüman olma özelliğine sahip olabiliriz.

Kimsesizin kimsesi olmak, İslami bir ahlaktır. Bir erdemdir. Kimsesizlerin kimsesi olmak, aynı zamanda Peygamberi bir ahlaktır.

Bu konuya Hz Muhammed'in s.a.s nasıl yaklaştığına baktığımızda bize çok büyük dersler ortaya çıkıyor: Bir Ramazan bayramı günü Peygamberimiz (s.a.v.) evinden çıkarak camiye gidiyordu. Yolda Bayram neşesi içinde cıvıl cıvıl oynaşan çocuklara rastlar; hepsi bayramlık elbiselerini giyinmiş, coşkun bir sevinç içinde öteye beriye koşuşuyorlardı. Fakat içlerinde zayıf, cılız bir yavru eski ve yırtık elbiseleri içinde bir köşeye çekilmiş, üzgün bakışlarla kaynaşan arkadaşlarına bakıyor ve zaman zaman gözyaşlarını tutamayarak hüngür hüngür ağlıyordu.

Efendimiz s.a.s sorar: 'Seni arkadaşlarınla oynamaktan ve eğlenmekten alıkoyan şey nedir?' Çocuk: 'Babam, Allah Resulünün de katıldığı bir savaşta şehit düştü ve yetim kaldım. Bana bayram elbisesi alacak, elimden tutacak ve babalık yapacak kimsem kalmadı. Ben kimsesiz ve yetim kaldım.'

Tabi ki konuştuğu kişinin Efendimiz s.a.s olduğunu bilmiyordu.

Yetim yavrucağızın anlattıkları Peygamber'in yüreğini parçalamıştı. Çocukcağızın şefkatle elinden tuttu ve sevgi ile saçlarını okşayarak ona şöyle dedi. 'Yavrum! Benim sana baba, Ayşe'nin ana, Hz. Ali'nin amca, Hasan'la Hüseyin'in erkek kardeş ve Fatıma'nın da kız kardeş olmasını ister misin?' Yetim yavrucağız tatlı dil ile hatırını soran nur yüzlü adamın peygamber (s.a.v.) olduğunu anlayarak, çektiği çilelerin son bulmak üzere olduğunu sezdi. Güler yüzlü adama: 'Nasıl istemem ey Allah'ın Rasûlü!' diye sevinçli bir cevap verdi.

Bu gibi örnekler, İslam tarihinde sık sık karşılaştığımız örneklerdir.

Bu çağda savaşın yaşandığı coğrafyalarda, insanlar evlerini, işyerlerini ve servetlerini bırakarak hicret etmek zorunda kalıyorlar.

Bu durumda aileleri parçalanıyor, evleri harabeye dönüyor, servetleri talan oluyor. Bu insanlar, evsiz sokakta kalabilmektedirler.

Allah bizi kimsesizlere yar olma şerefine nail etsin.