M. Sarmış: Bediüzzaman'ın cenazesini de hatırlıyor musunuz?

S. Savaş: Onu da hatırlıyorum. Eski Antep yolundan geliyordu. Herkes karşılamaya çıktı. Biz de gittik. Köprübaşı'nda İpek Oteline koyup döndük. Zaten birkaç gün sonra duyduk ki rahmetlik olmuş. Cenazesi Ulu Cami'de kılındı. Çok kalabalıktı. Biz de katıldık.

M. Sarmış: 27 Mayıs İhtilalinden sonra mezarının kırıp, cenazesini bugün hâlâ bilinmeyen bir yere götürüyorlar. 

S. Savaş: Bilgili adamdan bir zarar gelmez. Ne gelirse cahil adamdan gelir. Kendini de rezil eder, milleti de zor durumda bırakır. Hacı Müslüm Hafız Efendi, o Dergâh'ın önündeki mezar yerini hazırlamış. Sonra demiş ki "Buranın sahibi var; beni Harrankapı'ya götürün." Sonra sahibi geldi. Said-i Nursî… Neyse götürüp defnettiler. Bu sefer Nurcular gelip Dergâh'a arkalarını dönüyorlar. Orada kim var? Dede Osman Hazretleri var. Onlar birbirlerinin dostudur. Hepsi büyük zatlar… Fakat şikâyet, şikâyet… Nihayet askeriye gelip aldı götürdü.

M. Sarmış: Şikâyet üzerine mi alıp götürdüler diyorsunuz?

S. Savaş: Tabii. Yoksa askeriyenin ne işi var?

M. Sarmış: Kimler, niçin şikâyet ediyorlar?

S. Savaş: Ya Nurcular sık sık gelip mezarı ziyaret ediyorlar. Onların kimseye zararı olmaz. Nitekim o günden beri de her zaman geliyorlar. Her yıl vefatının yıldönümünde çok kalabalık oluyor. Mevlit okuyorlar. Kimsenin bir şey dediği yok. Fakat o ilk zamanlar bir kısım cahil cühela "Bunlar Dergah'ta yatan zatlara arkalarını dönüyorlar. Dede Osman Hazretlerine, Hz. İbrahim'e hakaret ediyorlar." filan diyorlar. Ne hakareti? Bir defa Hz. İbrahim orada değil, orası makamı. Dede Osman da çok büyük bir zat. Said-i Nursi kadar hizmet etmiş bir insan. Ne medreseler açmış? Kimleri irşat etmiş? Menderes'in gözbebeği bunlar. Menderes'i ayakta tutan bunlardı.

M. Sarmış: 27 Mayıs İhtilali olduğu zaman siz 19 yaşında idiniz. O günlerde Urfa'da durum nasıldı?

S. Savaş: O gün ben dükkâna gelip açtım. Radyomuz olmadığı için bir şeyden haberim olmamıştı. Osman Doğan'la Pala Remzi (Oluk) dükkâna geldi. Onlar o sırada Halk Partisini tutuyorlar. Osman Doğan, rahmetlik Türkeş kadar milliyetçidir.

M. Sarmış: Şu 1980'lerde Anavatan Partisi milletvekili olan mı? 

S. Savaş: Evet. Anavatan Partisinin Turgut Özal'la beraber kurucusu. İki dönem Urfa milletvekili oldu. İçişleri komisyon başkanlığı yaptı. Kaç kişiyi kaymakam yaptı, Allah babasına rahmet etsin. Sonra Milliyetçi Hareket Partisi'ne geçti. Şimdi sağ, görüşüyoruz. Değerli bir adamdır…

M. Sarmış: Ben ihtilal sırasında Urfa'daki durumu sormuştum.

S. Savaş: Bir şey olmadı. Üst düzey yöneticilerinden birkaç kişiyi gözaltına aldılar, sonra bıraktılar. Buranın Tugay Komutanı Celaleddin diye bir adamdı, soyadını hatırlayamıyorum. Çok akıllı bir adamdı. Daha sonra Adalet Partisi milletvekili olarak Urfa'ya geldiği zaman ben kendisinin ağzından bizzat dinledim. "İsteseydim çok adamı içeri alırdım." dedi. Birçok ihbar alıyormuş. Millet densiz, gelip birbirini şikâyet ediyor. Yok, hükümeti devirecekler, yok, ihtilal yapacaklar, falan, filan… Kim deviriyor hükümeti? Ayrancı Şüke (Şükrü). Berber Ahmet. Kazancı Maksut. Bilmem kim? Bunlar nasıl hükümet devirecek? "Alıp kâğıtları yırtıyordum." diyor. Çok ilginç bir olay da var. Onu da anlatayım. O yıl Hac yaza denk geliyor, yani ihtilalden hemen sonra. Askeri idare Haccı yasakladı. Hac Tute diye bir adam var. Arap. Binizeyt aşiretinden. Benim dostum. Oğlu benim kalfam. Hayvan ticareti ile meşgul olduğu için o sırada Suriye'de. Oradan bir pasaport alıp Hacca gidiyor. Dönüşte evine geliyor, Hacevi yapıyor, yani misafir kabul etmeye başlıyor. Binizeyt aşireti kalabalık. Çok gelen giden oluyor. Bir akrabası adamı şikâyet ediyor. Bunun üzerine bir cemse asker evi basıyor. Hac Tute'yi "sellim salavat" tutup arabaya atıyorlar, Tugay'a götürüyorlar. Paşa diyor ki "Sen orada asker toplayıp gelecek ve ihtilal yapacakmışsın." Hac Tute yaman bir adam. Diyor ki "Paşam hele bunlar deli; sen de mi delisin? Ben kaç kuruşluk adamım? Cambazım (hayvan tüccarı). Kim benim arkama düşer? Suriye'de dostum ahbabım var, pasaport aldım, Hacca gittim. Suç mu? Günah mı? " Paşa kendisine bir çay içirip kalk git diyor. Allah ona rahmet etsin. Bunlar boş şeyler.

M. Sarmış: Ayrancı Şükrü'nün de adı geçti. O da eskinin meşhurlarından. Ben de hatırlıyorum. Onu da içeriye almışlar mı?

S. Savaş: Yok.

Mahmut Temizoğlu: Onun meşhur bir sözü vardı abi.

S. Savaş: He, he…  Neşe bir adamdı. İhtilal olmuş. Demokrat Parti'nin adını anmak bile yasak. Ayrancı Şüke derdi ki "Uyanışsporlıyam, Fenerbahçalıyam, bi de ondanam". "Demokrat Partiliyim" demek istiyor, diyemediği için "ondanam" diyor. Her gün dükkânımıza gelir, sayha atar, her tarafa sesi gider. Neşe bir adamdı. Dünya evine girmemişti, evli değildi. Yaz kış, yıl boyu ayrancılık yapardı.

Mahmut Temizoğlu: En son Hazar Pasajı'nın girişinde Akbank'ın önünde otururdu.

M. Sarmış: Nihat Kürkçüoğlu resmini yapmış. En sevdiği resimlerinden biriymiş. Röportaj sırasında kimseye satmam demişti. 

S. Savaş: Parası da vardı, ömür boyu çalışmış, yığmış. Nereye sakladı, ne oldu, kimse bilmiyor. Bir evi vardı, Su Meydanı'ndan inerken, oralarda bir yerde; Bidik Meydanında da olabilir. Bir de eşeği vardı, binerdi. Antika bir adamdı.

M. Sarmış: Akrabası filan da mı yoktu?
S. Savaş: Bir amcası oğlu vardı; Mehmet İnanç, terzi. Başka da bilmiyorum.

M. Sarmış: Tekrar size dönelim. Artık askerlik vaktiniz geldi.
    
S. Savaş: 1961'in Mart'ında asker olup gittim. Dört aylık acemilik döneminde Denizli'de kaldım. O zaman okuryazar olmayanları dört ay okuma taburuna alıyorlar, sonra askeri eğitime alıyorlardı. Biz okuryazar olduğumuz için okuma taburuna almadılar. Sonra Maraş'a verdiler. O zaman terzilik çok kıymetli. Sadece askerlerin üniformalarını değil, subaylara, hanımlarına, çocuklarına da elbise dikiyorduk. 20 ay da orada kaldım. Askerlik o zaman 24 aydı. Sonraki yılların meşhur generali Faruk Gürler'in oğlu Çetin Gürler bizim doktorumuzdu; üsteğmen. Allah razı olsun, başım sıkıştığı zaman ona söylerdim. İki aylık askerken çocuğum olmuştu. 
    
M. Sarmış: Askere giderken evliydiniz yani.
    
S. Savaş: Evet askere gitmeden önce evlendim. Maraş'a 15 günün gelmişi idim. Dedim bana izin verin. Verdiler. Çetin Gürler de bana kundurasını verdi. Geri geldiğim zaman almadı; "Senin olsun." dedi.

M. Sarmış: Terzi olmanın avantajı herhalde?
    
S. Savaş: Evet, evet. Bize içtima miçtima da yok. İdare ediyorlardı. 20 günde bir, ayda bir beni bırakıyorlardı. Gelip iki gün kalıp dönüyordum.
    
M. Sarmış: Evliliğinizi de anlatın. Kaç yaşında evlendiniz? Eşiniz kim?

S. Savaş: Bedir amcam, aynı zamanda kayınbabamdır. Kızını bana verdi. Onun emmisi Hacı Yusuf da kızını kendisine öyle vermiş. Kızını birkaç yerden istiyorlar; kabul etmiyor. Sonra gelip anneme "Ben bunu Sait'e uygun görüyorum." diyor. Annem diyor ki "Daha askere üç senesi var." "Bir şey olmaz" diyor. "Bir nişan takın ki millet duysun da kimse gelip istemesin. Bir sene sonra düğün yaparsınız." Biz yetimiz. İşimiz kırık. Kolay değil evlenmek. Ama o böyle büyük bir iyilik yaptı. 58'in sonunda nişanlandık, 59'da da evlendik. Ben kendisinden razıyım. Allah nur içinde yatırsın. Hep dua ediyorum.

M. Sarmış: Allah rahmet etsin. İsmi nedir yenge hanımın?
    
S. Savaş: Hayriye.
    
Mahmut Temizoğlu: Benim de teyzem.
    
M. Sarmış: Kaç çocuğunuz var Sait abi?

S. Savaş: Dört oğlum, dört kızım var. Büyük oğlum Mahmut Adil şimdi Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunda İnsan Kaynakları Daire Başkanı'dır. Hüseyin de Tarım Bakanlığı'na bağlı İncir Araştırma Enstitüsü'nde çalışıyor. Kızı Aydın'da bir okul kazandı, oraya gitti. Hasan Basri de tıp doçentidir. Mardin Artuklu Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğretim üyesidir. En küçüğümüz Yusuf da TRT'de spor muhabiri ve yazardır. Dünyanın birçok ülkesini dolaştı. Dördü de evli. Kızların da üçü evli. Bir kızım da biraz rahatsız olduğu için evlenmedi, yanımda kalıyor.

M. Sarmış: Bu arada yenge hanım ne zaman vefat etti?

S. Savaş: Altı yedi sene oldu.

Mahmut Temizoğlu: Ben hatırlıyorum; 7 Eylül 2017. O sırada İstanbul'da idim.

M. Sarmış: Allah rahmet etsin.

S. Savaş: Öyle olsun.

M. Sarmış: Kaç torun kaç var?
    
S. Savaş: Bereket versin, torun çok. Uzun uzun saymayayım şimdi.