Söz bitiyor bazen.

Harfler tükeniyor, kelimeler, cümleler bir başına öksüz ve yetim kalıyor bu yaşanan ölümler karşısında. Bu acılar, bu dramlar karşısında.

Geriye upuzun bir matem kalıyor. Geriye kapkara bir gök, karanlık bir gece kalıyor.

Yasla bir başına kalmak istiyor insan. Ne bir söz yetiyor acıları dindirmeye, ne bir bakış, ne bir dokunuş.

Susmak en güzeli galiba. En büyük haykırış gibi çağıldıyor tüm insanlığa.

Susmak rahatlatıyor bazen. Susmak insanı kendine götürüyor. Kim bilir.

Bu ağıtlar karşısında, bu haykırışlar, bu acılı, bu acıklı gözler, bakışlar karşısında ne yapabiliyor insan. Hiç, koskocaman bir hiç.

Şehitler ölmez, amenna. Ama geride kalanların bu acısını, bu haykırışlarını, bu bakışlarını kimler, nasıl paylaşacak Allah aşkına.

Bilmiyorum. Tıkanıp kalıyoruz galiba bu acılar karşısında. Acının rengi yok, damarı yok, gideceği menzil yok.

Terör bulaştı Ortadoğu'ya bir kere. Hem de asırlar önce. Topraklarımıza bulaştı. İnsanlığa, Müslümanlara bulaştı. Her yer kan, her yer gözyaşı, her yer tarifsiz bir acı.

Gücümüz yetmiyor, sözümüz, sitemimiz, haykırışımız yetmiyor.

Mevlana Celaleddin yetişiyor imdada:

'Biraz sus! Ve susmaktan da coş. Söz söylerken, sen susarsın. Susarken de söylersin…'

O halde sus. Sus ve dualara ram ol ey nefs! Yaradan ne güzel demiş:

'Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!'