Dünyanın kuruluşundan bu güne gelen tüm dinler yalan söylenmemesi için peygamberler, düşünürler, filozoflar insanları uyarmışlardır. İnancımızın gereği İslam dinine bakıyoruz. Yalan için öyle anlatımlar, öyle ifadeler kullanılmış ki yalanın ateşten bir köz olduğunu görürsünüz. Nasıl bir köz elle tutulmuyorsa o dile o ağza yazık! Dini yönden olduğu kadar sosyal ve aile yaşamı, toplumsal erdemlilik adına yalanın yaşamımızda yeri olmamalı; bu işi halkın arasında en çok yaygınlaşmasına sebep olan siyasilerdir…
Hepinizin bildiği bir konu olmasına rağmen hatırlatma da ve bilgileri tazelemede fayda vardır düşüncesiyle sizlere sunma gayreti edindim. Günlük yaşantıda her an, her işte, her alış verişte, her toplantıda yapılan konuşmalarda yalanlara rastlarız. 'Yalandan kim ölmüş ki' dense de ve yalan söyleyenler ölmeseler de bir iz vardır alınlarında. Onlar onu görmeseler de onları dinleyenler görür, yalan söylediğini bilirler.
İşte bundandır ki yalan söyleyenlere çeşitli lakaplar takılır. Çerezci, osuruk, fısel ambar, kırkyalan, teleşkop, fişek gibi nice isim takılır. Ben şaşarım. Doğru dururken ve dinin emri 'yalancı Allah'ın düşmanıdır' denilirken neden Allah'ın düşmanlığına talip olurlar ki?
Yalan nedir? Sanırım sormaya gerek yok. Az çok hepiniz biliyorsunuz. Kısa bir tarif yapmak gerekirse; 'Yalan, aldatmak, gerçeğe aykırı, asılsız, uydurma söz. Durumu örtbas etmek, gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan bir girişimle yanıltıcı olmak…'
Onun için yalan toplum tarafından sürekli ayıplanır. Güvenin sarsılması, kötü davranışların toplumda yayılması, toplumsal, bireysel zararları çoğalmasına neden olur. Yalan söyleyen ikaz edilmelidir. O, yüz be yüz veya gıyabında kınansa da bunu kendine meslek edinmiş olması onu çok ırgalamaz. Ama bu bizim görevimiz olmalı ki; o, kendini toplumda yalanla ayakta tutma gayretinde olmasın. Doğruları ile toplumda saygınlık kazanması için uyarılmalıdır. Bu illetten kurtarmak az konuşmak, doğruyu söylemek!
Artık öyle bir durumdayız ki neyin doğru neyin yalan olduğunu karıştırmış durumdayız. Esas olan dürüst, samimi ve kendi öz benliğimizin farklılığını ortaya koyarak yaşamaktır. Gurur ve kibir içinde söylenen sözler, savunmalar zamanla yalan alışkanlığına dönüşür. Belki kendi yalanlarımızı bile göremez, duyamaz, anlayamaz oluruz. Yalan söylemek tamamen kendimizi korumaya yönelik de olsa, kendimizi korurken başkalarına verebileceği zararı ve topluma verilen tahribatı göz ardı etmemeliyiz.
Bazen sohbetlerde, yalanların çeşitleri olduğunu konuştukça duyarsınız. Uzun alanlar, kısa yalanlar, kuyruklu yalanlar… Uzun vadeli yalanlar, el an söylenen yalanlar. Bu liste uzatılabilir. Bir de komplike (karışık) yalanlar var ki duyduğunuzda işin içinden çıkmak değil uzaklaşmak isteseniz de mümkün değil; ayağınıza dolanır… Bu yalanlar ki aleve benzin dökmek gibidir. Bunlar ev yıkar, evlatları ya yetim ya öksüz bırakmaya vesile olurlar.
Her yerde her zaman yalanla ilgili yaşanmışlıklar anlatılır. 'Yalancının evi yanmış kimse inanmamış.' Biri 'Evim yandı' diye bağırır. İki kez şakadan söyler, üçüncüsünde gerçekten evi yanar kimse inanmaz. Sonuç vahim olur. İşte benzer olay, hikayelerden payımıza düşeni almaktır. Yalan söylemenin çirkinliğini, vahametini Lord Braugham bakın nasıl izah ediyor. ' En çirkin yalan, çocuğa ve halka söylenen yalandır. Çünkü her ikisi de kolay kanar.' Maalesef toplumda öyle çok yalan söyleniyor ki doğruların artık ne olduğunu şaşırıyoruz. Şunu biliniz ki; 'dünyayı idare eden tek kuvvet; yalan.'
Bir fıkra ile ibret olsun diye paylaşayım. Adamın biri köy odasına oturmaya gider. Odaya oturur oturmaz heyecanlı bir şekilde konuşmaya başlar. 'Şimdi evlerin yanında ki harman yerinden geçerken yukarıda bir yavru köpek sesi duydum' der. Orada oturanlar herkes şaşırır. Birbirine bakıp 'yalan' der. 'Yerde köpek sesini anladık da yukarı da köpek ne arasın.' O sırada onun abisi de orada oturmaktadır. Hemen müdahale eder. 'Evet, arkadaşlar olabilir. Neden derseniz? Kaç gün öncesine kadar orada Karaçılar çadır açmıştı. Giderken köpek yavrusunu yerinde unutmuşlar. Bunu gören bir kartal, köpek yavrusunu kapıp havalandırmış. O da, o, sıra oradan geçerken yukarıda ki köpek sesini duymuş. Bundan normal ne olabilir.' Köy odasında bulunanlar hepsi olumlu başını sallamış.'Doğru' demişler.
Köy odası dağıldığında hemen kardeşini yakalar. Oğlum izah edemeyeceğin yalanı söyleme' der. Demek yalanda bir sanat gerektiriyor. Yalanı doğrulatma sanatı…
Biz yine de tavsiyede bulunalım A.Fuat Başgil şöyle der; 'Asla yalan söyleme. Yalan söyleyen, yakalanmak korkusu içinde yaşayan hırsız gibidir.'