M. Sarmış: Maşallah hocam. Resim, şiir, beste, köşe yazısı, roman; üstelik hepsi eş zamanlı olarak devam ediyor. Yıllardan beri böyle. Bu kadar çok şeyle meşgul olmak yenge hanımla aranızda bir soruna sebep olmadı mı? Ev işlerinde de çok iyi olduğunuz için, kendisine yardım ettiğiniz için olmamıştır herhalde…

F. Kürkçüoğlu: Olmaz mı? (Gülüyor. Gülüyoruz. M. S.) Bizim hanım çok kıskançtır. Acayip kıskançtır. Atölyelerimize zaman zaman hanımlar da, genç kızlar da gelirdi. Yanlış anlaşılmasın, bizim o taraklarda bezimiz olmaz. Ama kadın işte, yine kafasına takılıyor. Tek endişesi o herhalde. Ben de bazen takılıp tahrik etmek, gülmek için, "Bugün şöyle oldu, böyle oldu." derdim.

M. Sarmış: Ha, onun sıkıntısı o konuyla ilgili oldu. Ben daha çok bu kadar çok meşguliyetin onu rahatsız edip etmemesi hususunu sormuştum.

F. Kürkçüoğlu: Yok, o konuda bir sorunumuz olmadı. Sever bu işleri. Ara sıra atölyeme de gelir. Bu arada ben eşime ismiyle hiç hitap etmemişimdir. Allah'a kurban olayım, Hacc'a gitmeden önce de, daha ilk günden beri hep "Haci" diye hitap ederim. Nerden kaldı, derseniz? Nejat Gayberi hocayı tanır mısınız? Fişenge'de beraber öğretmenlik yaptık. Ben bekârdım, o evliydi, lojmanda kalırdı. Hanımını hep öyle "Haci! Haci!" diye çağırırdı. Evlenince ben de öyle demeye başladım.

M. Sarmış: O size nasıl hitap ediyor?

F. Kürkçüoğlu: O ismimi söylerdi. Hacca gittikten sonra o da ana "Hacı" demeye başladı.

M. Sarmış: Bu arada Hacc'a gittiğinize de öğrenmiş oluyoruz. Allah kabul etsin. Ondan da bahsedin biraz.

F. Kürkçüoğlu: Hanımla beraber 2008'de gittik. O sıra belim çok kötüydü. Hacc'daki koşuşturma da çok, beni bir hayli yordu. Acemilik var. Yerimiz de uzaktı. Onun için pek bir tat alamadık. Daha orada iken dedim ki "Urfa'ya gidelim, daha sonra umreye geliriz." 2011'de bu sefer umreye gittik. O zaman lezzetini doya doya aldık. Bugünlerde de hanımı yeniden umreye göndermeye hazırlanıyoruz. "İlle sen de gel" dedi, ama "Ben gelirsem belimin ağrısından sen rahat edemezsin." dedim.

M. Sarmış: Şimdi hayatınız nasıl devam ediyor?

F. Kürkçüoğlu: Ben çok memnunum. Çok şükür! Bir zamanlar çocuklarıma bakıyordum; şimdi de torunlarıma bakıyorum. Kızımızla aynı apartmanda altlı üstlü oturuyoruz. Bundan önceki evimiz de öyleydi. Hemen hemen her gece bizdeler. Bizde yerler içerler, canları isteyince evlerine çıkarlar. Çocuklarını biz yetiştirdik sayılır. Hanım öğretmen olduğu için dersleriyle de yakından ilgilenir. Ben de dede olmanın keyfini sürüyorum. Bazen okula götürüyorum. Bazen damat telefon ediyor, "İşten geç çıkacağım, okuldan alabilir misin?" diyor. Alırım diyorum. Allah razı olsun Necati de çok iyidir, evladımızdan farkı yok. Bazen "Ya Rabbim! Sen ne kadar büyüksün." diyorum. Oğlum da çok hayırlı, çok düzgün, bize karşı çok iyidir. Allah cümlesinin evladını bağışlasın. Fakat yanımızda değil. Cenab-ı Allah Necati'yi verdi bize. Çok edepli, saygılı, her işimize koşar.

M. Sarmış: Ben de tanıyorum. Öyledir. Onun dışında her gün atölyeye geliyor musunuz?

F. Kürkçüoğlu: Sabah saat 10-11.00'e kadar evdeyim. Sonra geliyorum. Burayı esas sevmemin sebebi, arkadaşlarımın buluşma yeri olması. Sık sık gelirler. Bir gün kimse gelmezse sıkılıyorum. Uzun zamandır, bilhassa kışın sıra gezmesini de atölyemde yaparız. Yazın da açık havada, mesire alanında yaparız.

M. Sarmış: Sıranızdan da bahsedin biraz.

F. Kürkçüoğlu: Sıra gezmeye lise birden başladık. O ilk grubumuzda İbrahim Özkan, Abdülkadir Güllüoğlu, Fevzi Gencer, Ömer Gültekin, İbrahim Güllüoğlu, Naci Şenay, Fazlı Öztop, Yılmaz Öztop, Mustafa Atlı … Daha başka arkadaşlar da vardı. Üç dört yıl devam etti. Liseden sonra öğretmenlik başlayınca Fişenge'de lojmanda kaldığımız için sıra imkânı yoktu. Evlenince de çocuklara bakıyorum diye olmadı. Arkadaşlar hep sitem ederdi, gelmiyorsun, gitmiyorsun diye… O yüzden arkadaşları eve çağırıyorduk. Eşim misafir konusunda çok isteklidir. Severek güzel yemekler hazırlar. Fevzi Demirkol, Adil Saraç, Allah rahmet eylesin Doktor Burhan Vural, diğer arkadaşlar, çok gelmişlerdir evimize. Yediklerini de unutmazlar. "Hocahanım bize bunu yapmıştı, şunu yapmıştı." diye anlatırlar. Sıra yokken böyle idare ediyorduk. Ben Malatya'dan döndükten sonra sıra gezmemiz başladı. Daha doğrusu odada sıra yapmamız…

M. Sarmış: Neredeydi odanız?

F. Kürkçüoğlu: Çok yerde? Hekimdede'de, Yusuf Paşa Mahallesinde, başka birçok yerde. Bir iki yıl oturuyorsun, sahibi satmaya kalkıyor veya biz beğenmeyip daha iyisini buluyoruz. O yüzden 6-7 ev gezdik. Ama sıramız çok düzenliydi. Bir ara Drej Ali, (Ali Yasak) evini bize tahsis etti. Şehit Nusret'in arka sokağında hayatlı bir ev. Kardeşim Sabri de iki yıl uğraşıp o evin restorasyonunu yaptırmıştı. Çok güzel Urfa bir evi. Orada bayağı oturduk. Sonra ben o gruptan ayrıldım, ama arkadaşlarım hâlâ devam ediyor.

Şu andaki sıra arkadaşlarımızı geçen geldiğinizde gördünüz. Zaten çoğunu da tanıyorsunuz. Mehmet Acar, Bakır Algın, Ahmet Karavelioğlu, Nuri Demirkol, Bekir Sıtkı Akalın… Hepsiyle çocukluktan, ortaokuldan arkadaşız. Üç dört yıldır da bunlarla 15 günde bir burada, atölyemde bir araya geliyoruz. Eskiden ben hizmet ederdim, severdim yapmayı; rahatsızlığımdan dolayı şimdi bırakmıyorlar. Bir arkadaş her şeyi üstleniyor. 
Bunun ayıbı yok; yenilip içildikten sonra masrafını herefene usulü herkese ne düşüyorsa toplayıp veriyoruz. Geçen hafta sizin geldiğiniz hafta Bakır Bey hepsini kendisi üstlendi. Siz ayrıldıktan sonra verelim dedik, ama "Benim öğrencim misafirimizdi, bu benden olsun." dedi.

M. Sarmış: Eyvallah! Sağ olsun. Siz de sağ olun. Her şey için çok teşekkür ederim.

F. Kürkçüoğlu: Aslı ben size teşekkür ederim. Çok emek veriyorsunuz bu işe.

M. Sarmış: Büyük bir zevkle yapıyorum.
-SON-