Annelerimiz günün ilk ışıklarıyla uyandırırdı bizleri. Kısa bir kahvaltının ardından hemen önlüklerimizi giyerdik. Mavi önlükler üzerimize en çok yakıştırdığımız elbiselerdi belki de. Bir ağırlığı vardı, şıktı ve güzeldi. Yakalıklarımız da ayrı güzeldi.

**
Okul yolu ayrı güzeldi. Bazen okuldan arkadaşlarla karşılaşır, birlikte yürürdük. Servis ya yoktu ya da böylesine yaygın değildi. Zaman bu kadar kötü, aileler bu denli endişeli değildi. Kötülük okul önlerine inmeye henüz cesaret edememişti. Körpecik zihinler sosyal medyanın etkisinde değildi.

**
Sıraya girerdik, andımızı okurduk. Hafta başlarında ve hafta sonlarında İstiklal Marşımızı okurduk. Andımızı mikrofonda okumak için el kaldırırdık, sıra bize gelmezdi. Ertesi gün yeniden denerdik şansımızı. Bazen 2 kişi birden seçerlerdi. Güzel günlerdi.

**
Sınıfta bir baba veya anne vardı. Biz öğretmenlerimizi o zamanlar öyle görürdük. Çünkü bu vasıfları yerine getirirlerdi. Kızılacak bir şey yaptığımızda kızarlardı. Doğru bir şey yaptığımızda takdir ederlerdi. Bu sebeple hem korkar hem de severdik onları. Bir ağırlıkları vardı.

**
Sahte altın, kırmızı kurdele olayı vardı. Okumayı biran önce sökmek için yarıştırırdı bizi. O yüzden rekabet ederdik. Çalışırdık. Sahte altını almaya hak kazandık mı dünyalar bizim olurdu. Ailemiz 'Ödev var mı? Yok mu?' diye sorardı. Ödev sorumluluktu. Yapmadan gidersek ertesi gün 'Velin gelmeden okula gelme' derdi öğretmen. Korkardık. Bu duruma düşmemek için çabalardık.

**
Sınıfı herkes geçemezdi. Takdir ve teşekkürü herkes alamazdı. Yanlış hatırlamıyorsam 3 zayıfı olan sınıfta kalırdı. Tekrar ederdi. Seneye aynıysa yine tekrar ederdi. Yine tekrar ederse öğretmenler mesleğe gitsin derdi. Hayatları böyle kurtulurdu.

**
Ailemiz öğretmenlerimize büyük hürmet gösterir, büyük saygı duyardı. Dedik ya, bir ağırlığı vardı. Onlar Öğretmendi. Dayak ta vardı, nasihat boldu. Öğretmen bir sille vurdu mu ertesi gün kendisini dövmeye gelmezlerdi.

**
Ya şimdi…