M. Sarmış: O arada diğer eski siyasi parti liderleri gibi Erbakan da boş durmuyor. Her biri kendi partilerini kurmaya çalışıyorlar. Erbakan da kendi çizgisinde olanlara yol göstermeye çalışıyor. "Bir araya gelin, teşkilatlanın." diyor. Bunun sonucunda da Refah Partisi kurulacak. Urfa'da o sırada kim ya da kimler öne çıktı. Refah Partisinin Urfa'da kurulma aşamaları nasıl oldu?

Ahmet Apaydın: Halil Soran… Refah Partisinin ilk başkanı Halil Soran oldu. 
Mahmut Apaydın: Bizim arkadaşlarımız, yani eski MSP'liler bir araya gelerek onu başkan adayı olarak seçtiler. Ankara'ya teklif ettiler. Onlar da uygun gördü.

Ahmet Apaydın: Halil Soran benim sıra arkadaşımdır. 15 kişi filan sıra geziyorduk.

M. Sarmış: İl başkanlığının yeri neresi oldu?

Mahmut Apaydın: Zincirli Kapı'da idi. Ana yoldan Kapaklı Pasajı'nın güneyinden içeriye gir, karşıdaki bina. Merdivenle çıkılırdı. Şimdi yıkıldı.
M. Sarmış: 1982 yılında anayasa için referandum yapıldı. Anayasa ile birlikte eski parti liderlerine de siyaset yasağı getiriliyordu. Tabii Erbakan'a da… MSP'liler olarak referanduma karşı Urfa'da ortak bir tavır belirlediniz mi?

Mahmut Apaydın: Yok, hayır, öyle bir şey olmadı.

M. Sarmış: Peki, sizin tavrınız ne oldu?

Mahmut Apaydın: Ben hiç sandığa gitmedim.

Ahmet Apaydın: Ben de, hanım da sandığa gittik. Ancak ikimiz de oy pusulasına "Benim oyum Milli Selamet Partisine" diye yazdık. Sandık Halk Eğitim Merkezinde idi. Seçim bitti, sandıklar açıldı. Ben de başında bekliyorum. Bizim yazdığımız zarflardan biri çıktı. Sandık başkanı baktı, okudu. "Amma da Selametçiymiş. Selamet'in seçimi değil ki!" dedi. Sonra diğer zarf da çıktı.

M. Sarmış: Siz tabii bir şey demediniz…
Ahmet Apaydın: Yok, neyime lazım?

M. Sarmış: 1983'te genel seçimler, ondan bir yıl sonra, yani 1984'te de mahalli seçimler olacak.

Ahmet Apaydın: Halil Soran bir gün yanıma geldi. Stat Apartmanı'nın altındaki dükkâna... Dedi ki "Abi, belediye seçimine girelim mi?" Refah Partisi kurulmuş ama anketlerde 100'de 4-5 oranında çıkıyor. E seçim de masraf ister. Partiye yardım yok. Dedim "Biliyorsun, anayasa oylamasında Milli Selamet'in adı yoktu; buna rağmen ben dedim ki "Oyum Selamet Partisi'ne." Şimdi partimiz var; isterse bir oy alsın, girelim." "Peki, kimi aday gösterelim?" dedi. Arkadaşlarımızdan Halil Çelik o zaman Halk Eğitim Merkezi müdürü. Çok aktif. Dikiş kursu açıyor, Kur'an kursu açıyor, İngilizce kursu açıyor. Velhasıl çok çalışıyor. Ağzı da çok iyi laf yapıyor. Hitabeti çok iyi. Dedim ki "Bak Çelik'in tayini Sinop'a çıkmış. 

M. Sarmış: Daha doğrusu çıkarmışlar.
Ahmet Apaydın: He… Gidiyor, orada 15 gün kalıyor, sonra izin alıp geliyor, burada üç gün kalıyor, bir daha gidiyor, bir daha geliyor. Evi, çoluk çocuğu burada. Dedim ki "O görevinden istifa eder; biz da aday ederiz. Üç ay bununla eğleniriz. Üç ay sonra tekrar yerine iade ister. Ederlerse ederler, etmezlerse Bahçelievler'de bir dükkân kiralarız, kalem defter, kırtasiye, gazete derken, nasıl olsa gün pulu çıkar." Bir de dedim ki "Açtığı kurslardan dolayı kendisini tanıyan çok kadın ve kız var. Çok erkek var, genç var. Bir de Halil Soran spor kulübü kurmuştu.

M. Sarmış: Harranspor.

Ahmet Apaydın: He, he, Harranspor. Ben de kulübün başkanıyım. Voleybol Takımımız var. Bölge şampiyonu olduk. Oradan da bizleri tanıyanlar çok. Oy verebilir. Böyle şeyler konuştuk Halil Soran'la. Çayımızı kahvemizi içtik, kalkıp gitti. Bir hafta sonra geldi, yine sohbet ediyoruz. Dedim "Ne oldu?" Dedi "Hacı abi, sanki o dediğin tuttu yav! Sana sorduğum gibi başkalarına da soruyorum. Çeşitli isimler söylüyorlar. Ben Çelik'in adını söyleyince, "Tamam" diyorlar. Herkes onun isminde mutabık kalıyor. "Tamam, o zaman." Dedim, "Bir gece arkadaşlarımızla toplantı yapıp konuşalım." O zaman stadyumun (Atatürk Bulvarı üzerindeki eski 11 Nisan Stadyumu) karşısında "Gökdelen Apartmanı" vardı. Halil Soran'ın kayınbabası Mehmet Yetkin orada oturuyordu. Altında da kendisi. Bir gece onun evinde toplandık. Halil Çelik de gelmişti. Aşağı yukarı elli kişi vardık. Allah rahmet etsin kırtasiyeci ve kitapçı Bakır Yavuz, öğretmen Ahmet Büyükdağ, adı geçen Necati Tüysüz, Müslüm Tüysüz, Mehmet Oymak, Atilla Maraş, Ömer Saatçi, daha birçok arkadaşımız, çevremiz… Halil Soran dedi ki "Parti olarak sizi belediye başkan adayı göstermemiz konusunda ne düşünüyorsunuz? Herkes kâğıda bir cümle ile yazsın." Kimin ne yazdığı belli olmasın da rahat yazsın diye kimse adını yazmayacak. Herkes bir cümle yazdı. Ben de "Bir taşı bile aday gösterseniz ben onun yanındayım." dedim. Halil Soran kâğıtların hepsini topladı. Toplantı bitti. 
Daha sonra arkadaşlar kâğıtları okumuşlar, yazıları incelemişler, kimin ne yazdığını anlamışlar.

M. Sarmış: Nasıl anlamışlar?

Ahmet Apaydın: Hepimiz birbirimizi tanıyoruz. Aşağı yukarı herkes herkesin yazı stilini biliyor. Halil Soran, Mehmet Oymak ve Halil Çelik'le gece gündüz beraber. Sonraki gün Halil Soran bir daha geldi yanıma. Benimle çok samimi. Sır tutacağımı da biliyor. Dedi ki "Hacı abi o yazıların hepsini okudum." "Ne çıktı?" dedim. Anlattı biraz. Halil Çelik'in de "Ben devletin kanunlarına saygılıyım." diye yazdığını söyledi.

M. Sarmış: Ne demek o? Ne anlıyorsunuz bundan. 

Ahmet Apaydın: Yani "Ben aday olursam devletime saygılı olacağım." demek… Dedim "Doğru demiş. Belediye başkanı olursa isyan mı edecek? Kanunlara uymazsa soruşturma açılır, görevinden alırlar. Zaten kazanma ihtimalimiz 100'de 5 bile değil. Maksat seçimde temsil edilmiş olalım. Camiaya bir hareket gelsin." Bunun üzerine bir toplantı daha yaptık. Yine Halil Soran'ın evinde. Bu sefer 12-13 kişiydik. Halil Soran'a "Sen bizim adayımız ol." dedik, ama o istemedi. Sonra yine aynı evde üçüncü  bir toplantı yaptık, bu sefer Halil Çelik'e teklif ettik. Önce biraz tedirgin gibi oldu. "İşte benim imkânım yok." dercesine. Fakat sonra "Elimden geleni yaparım. İnşallah başarırız." dedi. Bana bir yanlış yaptı diye, ben o sırada kendisi ile konuşmuyorum, ama içimizde en uygununun o olduğunu biliyorum, destekliyorum. Orada katılanlara bir teklifte bulundum: "Herkes nasıl bir katkıda bulunacak?" Maddi olarak ve hareket olarak… Ben 100 bin tane kâğıt bastıracağım. Propaganda için. Yenice sigarasının ebadında. Üzerine "Adayımız Çelik. Refah Partisi." yazdıracağım. Her eve gidilecek, her binaya çıkılacak, kapıların altından içeri atılacak, mümkünse kapılara yapıştırılacak. Namazdan sonra cami cemaatine dağıtılacak. O zaman MTTB gençleri hükmümüzde, onlara yaptıracağız. Benim o sloganım, bir hafta sonra çocukların dilinde şarkı oldu: "Adayımız Çelik! Refah Partisi!" Ayrıca, o zamanın parasıyla 2 bin lira mıydı ya Rabbi, 20 bin lira mıydı, tam hatırlamıyorum; tuttum il başkanına verdim. Seçim çalışmalarında harcasın diye. O zaman partiden yardım filan yok. O çocuk (Halil Soran) belki bizim beş katımızı harcadı. 

M. Sarmış: Sizin teklifiniz karşısında diğerleri ne dedi?

Ahmet Apaydın: Herkes ben elimden geleni yaparım dedi. Böylece çalışmalar başladı. Bir gün Halil Çelik, Halil Soran'ın arabasıyla gezerken dükkânımın önüne geldiler. Halil Soran il başkanı ya beraber seçim çalışması yapıyorlar. Başkan dükkâna girdi, dedi ki "Ahmet abi, gel Çelik'e "Hoş geldin!" söyle. Onunla konuşmadığımı biliyor, barıştırmak istiyor. Dedim ki "Vallahi gelmem. Kendisi geliyorsa gelsin." En son o arabadan çıkıp geldi. Bana sarıldı. Barışmış olduk.

Neyse, seçim oldu. Hepimiz Zincirli Kapı'da partideyiz. Sandık sonuçlarını takip ediyoruz. Haber geliyor, filan sandıkta şu parti bu kadar, bu parti şu kadar oy almış. Heyecanlı bir yarış. Hiç beklemiyorken iddialı duruma gelmişiz. Anavatan Partisinin adayı Yaşar Göncü. Eski Milli Eğitim Müdürü. O da benim komşum. Gece saat 11.00 civarıydı partiye geldi. "Selamün aleyküm" dedikten sonra "Arkadaşlar! Sizi tebrik ediyorum. Siz kazandınız." dedi. Herkes kendisini alkışladı. Oturmaya davet ettik, oturmadı, çekti gitti.

M. Sarmış: Halil Çelik de o sırada orada mıydı?

Ahmet Apaydın: Evet.
M. Sarmış: Helal olsun adama. Büyük bir centilmenlik göstermiş.
Ahmet Apaydın: Eskiden bir saygı vardı. Şimdi birbirlerine neredeyse ana avrat küfredecekler…

M. Sarmış: Mahmut abi, o seçim çalışmaları sırasında siz işin neresindesiniz?

Mahmut Apaydın: Ben işin tam içindeyim. O toplantılara ben de katıldım. Şiir yazıyorum. Konuşma yapıyorum. Ev ziyaretleri yapıyorum, esnaf ziyaretleri yapıyorum. Boş durmak yok yani.

Ahmet Apaydın: Çelik bize Zincirli Kapı'da Kapaklı Pasajının altında bir seçim bürosu tutmuştu. Sonradan orada Türk Ticaret Bankası mı, Şekerbank mı ne açıldı? O sırada boştu.
M. Sarmış: Mahmut abi şiir yazıyorum dediniz.
Mahmut Apaydın: Halil Çelik seçilirken bir şiir yazmıştım. 12 veya 14 satırdı. Buradan götürüp başka şehirlerde de bastırdılar, okudular. Hepsini hatırlayamıyorum. "Her işimiz olur asan. Öyle olur istiyorsan. Refah'a gel müreffeh ol." Böyle bir şeydi.

Milli Selamet döneminde yazdığım bir şiir aklımda, onu okuyayım:
"Milli Selamette aradığın yol
İçine gir, gir içine de kaydol
Leb denmeden leblebiyi bilen ol
Lime lime olsa gövden, kopsa bacak kol

İç bu sütten, viski içeni boşa
Selamet'te yer yok keşe sarhoşa
El, ok, ay, beygire rey mi, haşa
Lal olsun ellerin başla alkışa

Amel de şart yalnız ilimle olmaz
Masalla, misalle gemi yol almaz
Emeksiz, zahmetsiz mideler dolmaz
Tomurcuklarımız açılır solmaz

"Para için imanı satanlar
Aşüfteler ile göbek atanlar
Rahatlık yok, uyanın ey yatanlar
Terü taze çirkeflere batanlar

İşçisi, memuru katıldı safa
Milli Selamet'te imanlı kafa
İktidar yok artık başka tarafa
Zalimin defteri konuldu rafa"