İbadete açık olan yapının açılışına davet edilmemiştik. Tabelası asılı duran yapıyı her ziyaret edişimizde garipçe bir ruh halimiz olur. Yetkililerden ilgili kurum, bu yapının mescid olduğuna dair vakfiye istemişti. Kendilerinin yetkili kurum olduğunu ifade etmiş, okuması olanın kitabeyi tercüme etmesi gerektiğini belirtmiştik. Bir kitabeyi, Arabî, Farisî, Türkî dilinden okuyanı olmayan, bulunduğu şehirdeki yapıların geçmişinden habersiz kurumun geleceğe-atîye bırakacağı ne iz olabilir?

Topraküstü yapılara saygının esas, toprak altında kalanlara saygı duyulması gereken ortamda, her şeyi Roma'ya bağlama sevdası, mitolojiyle, destanlarla konuyu anlatma ve toplumun inançlarını yok sayma telaşı, Grek aşkı, arkeolojiyi sadece kendilerinin bilme iddiası, sanat tarihçiliğini bin beş yüz yıl sonrasına ait bilme ukalalığı söz konusudur.

Bilim adına sadece kendilerinin söz söyleme yetkisine sahip olduğu halinasyonuna kendilerini inandırma zorlamacılığı, başkasını bir şey bilmemekle suçlama alışkanlığı, üniversitelerde unvan almış kimilerinin 'Bir ok attım kebap oldu.' Mantığı, tarihçi kesilirken yedi babasının nereden geldiğini bilmeyenlerin absürd açıklamaları, öğrendikleri elli-altmış literatörlük kelimelerle kavramları her konuşmalarında, yazılarında ifade ederek bilgili olduklarını sananların zavallılığı artık iç burkan düzeydedir.



Kimi mimarî yapıların aslı ortada iken temellerinin hangi dönemin özelliklerini taşıdığını bilmek için sondaj yapma gereğini ifade edenlerin tutarsızlığı olmak üzere tarihî yapılarla ilgili birçok alanda olumsuzluklara cevap vermek için, Şehir Araştırmaları Merkezi gereklidir.

Şehir Araştırmacısı sıfatıyla katıldığımız bir toplantıda, arkeolojik kazının yapıldığı alana kilise müştemilatı raporu veren kurulun başkanına, bu yapının yıkılmadan ve yıkım esnasında çekilmiş fotoğraflarını sunduk, yapıdan bahseden yayınları asılları ile belirttik.

Kurumun Müze Müdürü, İl Kültür ve Turizm Müdürü ve diğer yetkilileri, ellerindeki üniversiteden gelen bilirkişi raporunu, kazı esnasında adım adım çekilen kareleri sunarken, bilimsellik peşinde çok yorgundu.

Bu yapının toprak üstündeki halini önemsemeyen, kazılardan çıkan sonuca göre, üç metre altına inenlere ne demeli?

İtirazımız üzerine Şehrin kalesinin en ihtişamlı kapısına olan burçta yer alan ibadethane, turistik tesis olmadı. Anadolu'da şehrin ilk Müslüman Valisinin defnedildiği, adına medrese ve camii yapılan yeri, elbette kayıtlara kilise müştemilatı olarak geçmedi.

Yapının aslı ortada iken, garip şekilde ortaya bir mescit yapıldı. Yapı, modern mimarîye sahip kılındı. İşin komedi yanı kazı alanı üzerine çelik donanımlı yükseltinin üzerine mukavemetli cam döşenmesiyle bitmedi. Camın üzerine halılar serildi. Yapının iç bölümünün kenarına altı boş mekanda adeta dolu görünen gösterişli sanduka yerleştirildi. Gelen gidenin bu yapının ne olduğunu bilmesi imkansız.



Yapının şehre valilik yapan zata ait hiçbir bağı söz konusu değil. Vali, 639'da şehrin alınışı esnasında yaralandığı için kısa sürede vefat eder. Kabrinden naaşı 1924 sonrasında başka-bilinmeyen yere nakledilir. Medrese ve Mescit, minaresiyle yıktırılır. Göstermelik sebep, yol genişletme iddiasıdır. Lakin bu iddia, mesnetsizdir. Fotoğrafların aslı elimizdedir. Fotoğraflara bakarak, yapının yola katılan on santim payı dahi söz konusu değildir. Yapıdan kalan metruk alanın bir kısmı yanında yapılan iş merkezince gasp edilir. Gittikçe küçülen alan, çay bahçesi, pastahane, işporta merkezi olarak zamanla el değiştirir. Valinin kabrinin hatırasına oyuk bir havuzumsu yer, saygı amaçlı etrafı çevrelenmiştir. Mekanın vakfiyesi vardır, ilgili müdürlük burayı iş merkezine dönüştürmek ister. Kazı, bu amaçla yapılır. Mezara rastlanmaz, çünkü çok önceleri kaldırılmıştır. Mekanın önünde ve yanında diğer kabirler, 1924 sonunda hiçliğe karıştırılmıştır. On bini aşkın geçmişi olan şehir merkezinde nereyi kazarsanız, çok katmanlı yapılara rastlasınız.

Binlerce senelik alanda kazma-kürekle ortaya çıkarılan her yapıya 'Roma-Hristiyan Yapısı' demek alışkanlık haline gelmiştir. 'Kilise Müştemilatı' denilen yapı kazısı raporu, yerel basına düşer, basın açıklamaları yapılır. Sonuçta iş yeri kondurulmasına müsaade edilmeyen yer 'acayibü'l-garaîb' bir mescide dönüşür. Şehrin İlk Müslüman Valisi'ne ait alanda boş sanduka, üstü halılarla gizlenmiş, altı çelik konstriksiyonla destekli, dışarıdan Osmanlı Son Dönem Mimarîsi'ne yakın devlet dairesi görünümlü mescit çıkar.



Bizde çoğu tarihî yapıların kaderi, böylesi bozulmalarla son bulur. Medrese ve Mescid ve Valinin naaşı çıkarılan boş kabri. 'Peygamberler, Sahabeler, Evliyalar Şehri' denilen Diyarbekir'de Sultan Sasa'nın sahabe olduğunu belirtelim.

Kabri bilinen ilk sahabî olan Vali'den sonra daha acısı 27 Sahabe'nin medfûn olduğu bilinen, bodrum katında penceresiz, kapısı örülü alanın hikayesi vardır, dile getirdiğimiz. Halen her gün binlerce ziyaretçisi olan mekana gelenler, bu penceresiz, kapalı kabir alanına gelerek fatiha okur. Son dönemde bu alana harcanan meblağla etraf ziyaretgah haline getirildi. Lakin ruhuna fatiha okuduğumuz sahabelerin naaşlarının olduğu yerin bir karesi bile yok, fotoğrafı çekilmedi.

'Şehir Araştırmaları Merkezi ve Tarihî Eserler' derken, İstanbul'dan bahsetmek mümkün, çarpıklıkları dile getirmek zor değil. Şanlıurfa, Mardin bize uzak düşmez, Van oldukça yakın. Muğla'ya, Burdur'a dair söylenecek olanlar var. Toprak üstünde mevcut birçok yapının arsaya dönüştürüldüğü ya da başka işler için kullanıldığını bilmeyenimiz var mı?

'Şehir Araştırmaları Merkezi' denince raflara kütüphanevarî kitap stokunun yapıldığı yerler düşünülmesin. 'Şehir Araştırmaları Merkezi', sıradan bir ideal değildir, bir yapının ortaya çıkarılarak, boş salonlara gazete-dergi-kitap bırakılarak, arada bir resmiyette kişilerin ziyaret ettiği yerler olarak düşünülmemesi gerekir.

Bu merkez ideali, her şeyiyle kendimizi bulduğumuz, özün farkına varılan, değerlerin hepsine sahip çıkıldığı, tarihîn toprak altı ve üstü ile değer kazandığı mekanlardır.