Son zamanlarda Türkiye'nin kültürüne, medeniyetine ve tarihine yakışmayacak davranışlar sergileyen bazı kimseler Suriyeli mültecilere saldırarak gündem oluşturmaya çalışıyorlar. Bu saldırılar aslında sadece Suriyelilere yönelik yapılmamakla birlikte mültecileri bağrına basan Türkiye'ye ve sığınan tüm mültecilere yapılmaktadır. Bu saldırıları yapılırken duygusal bir refleksle yapılmıyor. Bir devlet aklı ile ekonomik ve stratejik hamle planları yapılarak gerçekleştiriliyor.

Türkiye'nin göç politikasına karşı çıkanlar aslında Rusya'ya İran'a ve Rejim'e ses olmaya çalışıyorlar. Yapılan itirazlara bu bağlamdan bakmak gerekiyor. Genellikle bölgesel ve küresel rol almak isteyen ülkelerin hedefi mili ve modernleşme projeleridir. Bu projelerin bir kısmı dışsal olmak üzere birçok engellerle karşılaşmaktadır. Küresel güçler, genellikle yereldeki aktörlerini harekete geçirirler.Dış güçlerin aktörleri ,bu milli çabaları yararsız ve kamuoyunda etkisiz hale getirmekle uğraşırlar.Bu şekilde yapılan milli ve mahalli yatırımları toplumun gözünde değersizleştirmeye çalışılmaktadır.

Son yirmi yılda Türkiye, ekonomide ve kalkınmada büyük atılımlar yaparak kendisini dünyanın en etkili ülkelerinden biri haline getirecek güçlü bir altyapı kurmuştur. 2002'de 87,6 milyar dolar olan dış ticaret 2021'de 497,7 milyar dolara yükselmiştir.23 bariyerini aşamayan küresel ticaret büyümesine kıyasla 33'lük bir büyüme gerçekleştirmiştir. Bu basit rakamları sadece ülkemizde son yıllardaki ilerlemenin hızını göstermek için veriyorum. Türkiye devletinin milli ve yerel iradesi olmasaydı bu nitelikli sıçramayı yapamazdı. Ülkemizin gelişim ve kalkınma hamlelerinin önünde takoz gibi duran bölgesel, uluslararası ve iç figürler bulunmaktadır. Ayrıca, Türkiye bir NATO üyesi olmasından dolayı özellikle bölgesel konularda aktif rol aldığından çeşitli vesilelerle önü alınmak istenmektedir.

Başta büyük ülkeler olmak üzere Irak'ın işgali sırasında olduğu gibi Kürtlerin konumu Suriye Devrimi ve onunla ilgili bölgesel ve uluslararası ittifaklar konusunda kendi çıkarları oranında kullanılmakta ve sorunların oluşulmasına yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Ortadoğu halkları , Türkler, Araplar, Kürtler Batı'nın umurunda değil .Kürtlerde karşılığı olmayan bir oluşum (SDG) üzerinden Batı ,Türkiye ile savaşmaktadır.

İlk olarak 2011'de Suriye halk devrimi diktatör, mezhepçi rejimden kurtulmak için direniş ve mücadele başlattı. İkincisi Rejim, barışçıl ,sivil gösterilere demir yumrukla cevap verdi ve göstericilere ateş ederek göstericileri tutuklayarak durumu sindirmeye çalıştı.Dünya halkları Suriye halk devrimini destekledi ve haklı talepler olduğu doğrultusunda birçok devlet beyanda bulundu ve Suriye halkının yanında olduklarını deklare ettiler.Bu ülkeler arasında Türkiye de Suriye devrimini söyleminde ve eyleminde Suriye halkının yanında yer alarak destekledi.Türkiye, Suriye ile sınır ülke olması hesabıyla önemli role sahipti ve bundan dolayı Türkiye,Beşar'ın yaptığı katliamlardan kurtulmak için milyonlarca sığınmacı insana sınırını açtı ve sığınmacıları Ensar,Muhacir anlayışıyla ağırladı.

Suriye Rejimi, sivil halka yönelik varil bombaları ile, topla, ağır silahlarla vb. saldırılar gerçekleştirdi. Neticede sivil halkın evlerini yaktı yıktı, anneleri,babaları ,çoluk çocukları, yaşlı,genç demeden öldürdü.Bazıları da büyüklerini ve gençleri hayatta kalmalarını sağlamak için göç etmek zorunda kaldılar. Türkiye ve Suriye arasında geçmişe dayalı tarihi bir bağ vardır.Bundan dolayı rejimin vahşetinden kaçan kitleler Türkiye'ye akın etti ve Türkiye'deki Suriyeli mülteci sayısı tahminlere göre 3,5 milyona kadar çıktı.

Suriyeliler geldikleri andan itibaren işgücü piyasasına girip yeteneklerini ve tecrübelerini iş piyasası ile paylaştı. Bu arada iş bulamayan ve çalışacak durumda olamayanlar Avrupa ülkelerindeki akrabalarından doğrudan aldıkları iaşe ve yardımlarla hayatlarını sürdürüyorlar. Ev kiraları,elektrik,su vb. giderlerini bu şekilde sağlıyorlar ve bildiğiniz gibi AB ve Körfez ülkelerinin de insani yardım kuruluşları destek sağlamakta bu gibi kuruluşlarda binlerce Türkiyeli istihdam edilmektedir.

Suriye krizi, Corona'nın yayılmasının neden olduğu küresel kriz ve Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı nedeniyle enerji ve gıdadaki küresel krizle yükselen dalga ile birlikte tüm dünyada ürün fiyatları yükseldi.Amerika Birleşik Devletleri ve tüm Avrupa ülkeleri gibi zengin ülkeler de dahil olmak üzere istisnasız tüm dünya ülkelerini vuran, kasıp kavuran pahalılık dalgasından bütün dünya etkilenmiştir.

Türkiye'de CHP ve MHP Partisi'nin mültecilerle ilgili açıklamaları sığınmacıları endişelendirdi. Küresel krizin nedenlerini de Suriyelilerde aramak basit bir kaçıştır. Elinde kamuoyuna sunacağı bir projenin olmadığı anlamını taşımaktadır. Türkiye'de seçim tarihinin yaklaşması ile birlikte, muhalefet partileri ellerinde ekonomik kalkınma, eğitim ve halkın muzdarip olduğu pahalılığa yönelik bir eylem planı yoktur. Bundan dolayı Suriyeli sığınmacı sorunu, gündemin en çok tartışılan konularından biri haline getirdiler. Türkiye'deki sığınmacıların AK Partinin bir fiili olarak gösterip bu sığınmacılar olmasaydı Türkiye'de pahalılık olmayacaktı şeklinde yansıtıldı. Yani zavallı sığınmacıları siyasi emellerine araç olarak kullandılar. Maalesef bununla da AK Partiyi zaafa uğratıp birkaç oy almayı hedeflemektedirler.

Türkiye'nin jeopolitik durumuna ve bölgedeki rolüne dikkatli bir şekilde baktığımızda düşmanların rahat uymaması gayet normaldir. Türkiye'deki zenginlik kaynakları, ihracat düzeyi ve tüm bu gelişmeler Türkiye'nin bazı dış ve iç engelleri aşmasıyla beklenen büyük bir sıçramanın başlangıcıdır. Türkiye'nin büyük bir ülke olmasına karşı İran, Yunanistan, Ermenistan, Gürcistan, Bulgaristan, Türkiye ile doğrudan veya dolaylı olarak savaşmaktadır. Türkiye bir İslam ülkesi, Batı Türkiye'nin bu kimliğini yok etmek istemektedir. Bu şekilde Ortadoğu ile olan bağlarını koparmak istemektedirler. Aslında demem o ki bu sığınmacı saldırıları işin bir kısmıdır.

Türkiye'nin gelişmesini istemiyorlar, aksine engellemeye çalışıyorlar. Öte yandan Türk halkı, Suriyelilerle paylaştığı ortak bir tarih ve birleşik bir geleceğe sahiptir. Bu durumda entegrasyon ve uyum kolay bir şekilde gerçekleşir. Fakat bunu istemeyen kirli eller var. Bütün bunları görmezden gelip bardağın boş tarafına bakmak gerçekten saçma olacaktır. Bununla birlikte Türk halkının emellerine ve geleceğine hizmet etmeyen ve artan ırkçılık söylemlerinin ipleri de Türkiye'nin dışındadır. Türkiye'nin yaklaşık on yıllık emeği var işin başından beri sığınmacılara karşı göstermiş olduğu kardeşliğe karşı birkaç kişinin ırkçı yaklaşımlarıyla emeklerin heba olmasına Türkiye fırsat vermemelidir. Her şey bir anda olmayabilir ama bunu başarmak için çalışmak, hukuk çevresinde harekete geçmek, gerçek ve katı önlemler almak gerekiyor.