Helenistik Çağ'da Yunanlıların (Makedonların) Balıklıgöl'deki suya ve içindeki balıklara özel bir ehemmiyet verdiklerini ve kutsal saydıklarını hatta bu mekana,'Su tapınağı' adını verdiklerini tarihi kaynaklardan biliyoruz. Eğer yunanlılar bu mekana ehemmiyet verip Tapınak olarak isimlendirdilerse, O halde dinimize göre burayı özel kılan, kutsal kılan temel faktör nedir?

Balıklıgöl'deki Kutsallık konusunu Su ve Balıklar üzerinden değil, Hz. İbrahim ( a.s )'ın ateşe atıldığı sırada Cenabı Allahın ayetinin burada tecelli etmesi üzerinden değerlendireceğim.

Bir şeyin veyahut bir mekanın kutsiyet kazanmasının gerekçelerini bahis konusu yapmadan evvel , 'Kutsal' olgusunun çağrıştırdığı manayı bilmek lazım diye düşünüyorum. Kutsal olgusunun anlamını araştırdım ve yanlış-doğru birçok mana verilse de genel anlamda: Kutsal, 'Güçlü bir dinî saygı uyandıran şey. Bozulmaması, dokunulmaması gereken, üstüne titrenilen değerler olarak izah ediliyor'. Dinler tarihi uzmanı Prof.Dr. Ömer Faruk Harman'a göre: ' Kutsal yeri' Kutsalın tecelli ettiği mekan yani Vahyin tecelli ettiği mekan olarak izah eder. Vahye muhatap olan mekanın kutsiyet kazanmasına ilişkin fikrini de Kur'anda Taha suresinin 12.ayetinde geçen Musa (a.s)'ın vahye muhatap olduğu esnada ayakkabılarını çıkardığı Tuva vadisindeki sahneyi gösterir.

Musa ( a.s)'a ilk vahiy Turisina dağının Tuva vadisi denen yerinde gelir. İlk vahye muhatap olduğunda ' Ayakkabılarını çıkar, çünkü sen Tuva adlı mukaddes vadidesin' Denir. Öyleyse bir dağın yamacındaki vadiyi, mekanı özel kılan şey nedir? İhtimaldir ki: O yer için kutsiyetin kaynağı ilahi kelama muhatap oluşu, ulûhiyetin tezahür ve tecelli ettiği ile ilgili bir sebeple izah edilebilir.

O halde: Bir yerin Kutsal sayılabilmesi için ilahi tecelliyle veya kelama muhatap olması lazımdır. İbrahim (a.s) Zalimler tarafından ateşte yakılmak üzere verilen bir kararla cezalandırılmak istendi. Ateşe düştüğü anda ilahi buyruğa kendisi değil ateş ve ateşin yandığı mekan muhatap oldu.

' Eğer kessin olarak İbrahim ( a.s) Balıklıgöl denen noktada ateşe atıldıysa o halde:
' Balıklıgöl ve Çevresi Kutsaldır.' Çünkü: Bu mekan İlahî vahye muhatap olmuştur...

GENELDE' DE URFA HUSUSİ İLAHİ BİR İLGÎYE MAZHAR BİR KENT

Dinler tarihine dönüp baktığımız zaman neredeyse her peygamberin yolu Kudüs'ten geçmiştir. Kur'anda Kudüs ve çevresinin kutsal ve bereketli kılındığı muhakkaktır. Bu kutsallığın sebebi Kudüs ve çevresinin uğrak yeri olan peygamberlerin bol bol ilahi vahye muhatap oluşundan da kaynaklanabilir.

' Bereketli kıldık' ifadesi Mekke veyahut Medine için bile geçmezken Kudüs için geçmiştir. Bu anlamda Urfa'da peygamberler şehri olarak ifade edilir. Hangi peygamberin yolu bu belde'den geçmedi ki : 3 semavi dinin atası İbrahim (a.s)'dan tutun Lut (a.s) Yakup (a.s) Musa (a.s) Şuayb ( a.s) Eyyüp (a.s) Elyesa (a.s) ve daha nice bilmediğimiz peygamberin yolu bu şehirden geçti.
Bu peygamberler burada yaşadı ve Bol bol ilahî vahye muhatap oldular. Düşünsenize: Bu şehri özel kılan bir durum var. İsa (a.s)'ın bile bu kenti kutsadığına dair rivayetler var. Tarihte Devlet eliyle Hıristiyanlığın Resmi devlet dini olarak kabul edilmesi de bu şehri daha gizemli ve Hıristiyan alemi için de çok özel kılmıştır.

Özelde Balıklıgöl'den girdik ama şu hususu unutmamalı ki: Kanaatimce Mezopotamya'nın bağrında doğan bu şehir İlahi tecelliye ve özel bir lütfa mazhardır. Soğmatar ve Şuayb şehir denen yere sık sık giderim. Tek tek dağlarının o kupkuru ot bitmez ağaç yeşermez tepelerinden etrafı seyre dalarken gerçekten bu coğrafyanın ' Özel İlahi bir tecelliye' mazhar olduğunu hisseder ve bu duyguyu iliklerime kadar hissederim.

Eskiler bile bu coğrafya'ya boşuna ' Bereketli hilal ' Dememişti. Makedonyalılar bile bu kent'i bir Dünya Cenneti'ne benzeterek ' Suları bol belde' anlamına gelen ' Edessa kenti' ismini vermişlerdi. Neden olmasın ki: Bu şehir peygamber efendimizin Cennet ırmakları dediği Fırat ile Dicle ırmaklarının kalbinde yer alıyordu.

Hıristiyanlığın ilk çağlarında On binlerce rahibin tek tek dağları denen bu ( bugün kupkuru) dağlar da ne işi vardı ? Rahiplerin bu dağları Neden mesken edindiği beni hiç mi hiç şaşırtmıyor. Gerçekten çok gizemli...

Hz. Musa ( a.s)'ı bile buraya çeken bir cazibe vardı.

Eğer Hz. Musa (a.s) gerçekten buralara ( Soğmatar ve çevresi) gelip çobanlık yaptıysa o halde uzun zaman oda iç dünyasının derinliklerine dalıp burada Rabbiyle baş başa kalıp inziva fitresini tamamladı.

Rabbini zikredip yüce büyüklüğünü tefekkür etti. Bu dağlarda her taşı kendine şahit tuttu. Buralarda firavunun karşısına çıkmadan önceki manevi antrenmanını tamamladı ve peygamberliğe hazırlatıldı...

Son olarak; Şunu kessin ve samimi olarak ifade etmeliyim ki:

Bir şehrin sakinleri eğer fısk-u fücura dalmışsa, ilahi hakikatlere yüz çevirip sefih bir hayat yaşıyorsa, Zengin fakiri eziyorsa, Zulüm, haset, tefecilik, cahillik ve fuhşiyatın alası almış başını gidiyorsa, O beldenin kutsal olması, Peygamberlerin uğrak yeri olması, Vahiyle muhatap olması, Bereketli olması ne şanını yüceltir ne de kıymetini artırır.
Kalın sağlıcakla.