M. Sarmış: İlk görev yeriniz?

F. Kürkçüoğlu: Akçakale Yatılı Bölge Okulu; Fişenge… Gidip gördüm, hayretler içinde kaldım. Şehirden 45-50 km uzakta, Akçakale'ye 7 km kala bir köy. Sordum, soruşturdum. Dedim "Ben buraya dünyada gitmem. Merkezde bir okul varsa giderim. Yoksa orada ne işim var?" Meğer babam rahmetli, Milli Eğitim'e gitmiş. O sırada Halil Hafız'ın kardeşi Ahmet Hafız (Uzungöl) orada çalışıyor, tayin işlerine bakıyor. Babam ona demiş ki "Ahmet, bu oğlanı bir köye ver. Gitsin, eli azcık para tutsun."

M. Sarmış: O ayarlamış yani.

F. Kürkçüoğlu: Evet. Eve geldim. Babam ne oldu diye sordu. "Beni Fişenge deyilen bi köye vermişler. Çok uzah. Getmiyem." "Yoh" dedi, "gidecahsan." "Aman, duman!" "Gidecahsan." Ertesi gün Ahmet abinin yanına gittim. Dedi "Oğlım, akli başıya döşür. Yemah içmah bedava. Lojman var. Daha Allah'tan ne istisen? Millet ora üçün sıraya giri." Neyse, gittim, gördüm, yine de içime oturmadı. Allah rahmet eylesin, Mehmet Tacir orada müdür yardımcısı. Urfa'nın çok sevilen sayılan bir öğretmeni idi. Yetiştirme Yurdu'nda da müdürlük yapmış.

M. Sarmış: Fişenge'deki okul nasıl?

F. Kürkçüoğlu: İlkokul. Yatılı Bölge Okulu. Dört tane erkek yatakhanesi, bir tane kız yatakhanesi vardı. Yemekhanesi vardı. O günün şartlarında muazzam bir okul. Lojmanı, misafirhanesi ona göre…

M. Sarmış: O günün şartlarında şehre gidiş geliş nasıl oluyordu?

F. Kürkçüoğlu: Çok zordu. Araç da yoktu, yol da yoktu. O zaman Karameydanı'ndan taksi kalkardı. Murat 124'ler filan. Akçakale'ye gider, bizi de yolda indirirdi. Yolcu beş kişi olunca hareket ederdi. Dönerken de yola çıkıp el kaldırırdık. Veya telefon açardık. O manyetolu telefonlar vardı okulda. Yer ayırtırdık. Akçakale'den ona göre yolcu alır, bizi de okuldan alıp gelirdi. İlla altı kişi olacak. Arkaya dört kişi, iki kişi de öne biner, öyle… Ben bekârken her hafta sonu gelirdim.

M. Sarmış: Ne kadar kaldınız orada?

F. Kürkçüoğlu: 1971-78 yılları arasında 7 yıl.
M. Sarmış: Bekâr olarak mı?

F. Kürkçüoğlu: Yok, 74'te evlendik.

M. Sarmış: Evliliğe sonra geleceğiz. Göreve devam edelim. Yedi yıl sonra?

F. Kürkçüoğlu: Yine Yavuz Selim'e geldim.

M. Sarmış: Oranın müdürü kimdi?

F. Kürkçüoğlu: Mahmut Binici. Orada da 1982'ye kadar dört yıl çalıştım. Sonra Mithat Paşa'ya geçtim. Veli Bey Hamamı'nın orada, bilirsiniz. Kademe kademe merkeze geliyoruz. O zaman tayin istemek çok zordu. Tabii Yavuz Selim'e eşimle beraber geldik.

M. Sarmış: Eşinizin de öğretmen olduğunu biliyorum. O da mı Fişenge'de öğretmendi.

F. Kürkçüoğlu: Evet, evet.

M. Sarmış: Orada mı tanıştınız?

F. Kürkçüoğlu: Evet. Ben 1971'de göreve başladım. O 1972'de geldi. Anlatayım mı nasıl tanıştığımızı da?

M. Sarmış: Anlatın, memnun olurum.

F. Kürkçüoğlu: İyi hatırlıyorum. Bir gün taksiden iki bayan inip bahçeye girdi. Biz kamelyada oturuyoruz. Mehmet Tacir, rahmetli Nejat Gayberi, Yaşar Öztop, Salih Pişkin, Ahmet Soran, Hicri Eryılmaz… Dediler ki "Bizim buraya tayinimiz oldu." Müdür Bey ayağa kalkıp buyur etti. Oturdular. Vallahi billahi, daha ilk gördüğümde içimde bir şeyler oldu. Öbürüne hiç bakmıyorum. Gözüm bunda…

M. Sarmış: İlk görüşte aşk yani…
F. Kürkçüoğlu: He, he! Neyse konuşmaya başladık. Bekâr olduğum için ben özellikle ilgilenmeye başladım. Okulu anlatıyorum. Okulumuz şöyle, böyle…
M. Sarmış: Adını da söyleyin lütfen.
F. Kürkçüoğlu: Azize Şennur…

M. Sarmış: Önceden görmemiştiniz değil mi?

F. Kürkçüoğlu: Görmemiştim. Ama ailesini çok iyi tanıyorum. Babası Kunduracı Mahoş'un oğlu Reşat Ergin. Babamın dostu. Dedesi bizim mahalleden Müftü Eyüp Sabri Kunduracıoğlu. Evleri bizim evin az yukarısında bulunan Bidik Meydanı'nda. Çocukken dedesigile gelip gidermiş.

M. Sarmış: Ama hiç hatırlamıyorsunuz.

F. Kürkçüoğlu: Yok, ama kardeşi Emin Ergin ile arkadaşız.

M. Sarmış: Emin Ergin, şu kütüphaneci olan mı?

F. Kürkçüoğlu: Yok, o amcası oğlu. Neyse… O gün laf lafı açıp da bunları söyleyince içime bir ferahlık geldi.

M. Sarmış: Bu iş oldu dediniz.

F. Kürkçüoğlu: Evet. "Biz Akçakale'de oturuyoruz." dedi. Kardeşi Emin de dedesinin yanında büyüdü. Biz Eyüp Sabri'nin oğlu zannederdik. Demin adı geçti ya, Tabiat Bilgisi öğretmenimiz Muhsin Ergin de amcası…

M. Sarmış: Şu dayak yemenize sebep olan…

F. Kürkçüoğlu: Evet. Neyse… Bir iki hafta sonra Urfa'ya geldiğimde anneme bahsettim. Zaten annem de o sırada bana kız arıyor. Önceden filancanın, falancanın kızı dediği zaman ilgileniyordum. Bunu gördükten sonra artık ilgilenmiyorum. Boşuna arama diyorum. İlla bunu bir gelip görün diyorum. "Kimin nesi?" diye sordu. Anlattım. Tanıdılar hemen. Onların da hoşuna gitti. Bir Pazar günü gittiler, gördüler, niyetimizi ilettiler. Ama sonuç üzücü. Yok demişler. Anneme "Niye?" dedim. Dedi ki "Annesi bin dereden su getirdi. "Daha çocuktur, daha yeni öğretmen olmuş, evlenmeye niyeti yok, falan filan…" demiş. Tabii hem üzüldüm, hem çok şaşırdım. Ama vazgeçmek yok. Birkaç gün sonra bir fırsat bulup konuyu kendisine açtım. "Ailem bilir, ben bir şey diyemem." dedi. Bir teşebbüs daha ettik, yine olmadı. Okul Müdür Yardımcısı Nejat Gayberi ve Mehmet Tacir araya girdi. Babası ile görüştüler. "Benden istiyorsanız, ben verdim." demiş. "Ama anasını razı etmeniz lazım." Bu sefer hanımın dayısının yanına gitmişler. Akçakale'de Kunduracı Münir Usta. Yani Eyüp Sabri'nin oğlu.

M. Sarmış: Urfa Müftüsü Eyüp Sabri Kunduracıoğlu.

F. Kürkçüoğlu: Evet. Kaynanamın babası. 1966'da vefat etti. Hanımın dayısı Münir Usta da bizim aileyi biliyor. Zaten Urfalı. Akçakale'nin gelişmeye başladığı 1950'lerde oraya gitmişler. Demiş ki "Sizden iyisini mi bulacaklar? Ama yine de ablamla bir görüşüp konuşayım." Konuşmuş. O yine bazı bahaneler ileri sürmüş. İşte "Oğlan daha askerliğini yapmamış. Kızım yemek yapmasını bilmiyor…" Böyle böyle iki sene bekledik. Kader işte! Olacak. Ha o sırada ben asker oldum. Yıl 1974… Kıbrıs Harbinin olduğu yıl.

M. Sarmış: Evlenmeden önce yani…

F. Kürkçüoğlu: Şöyle diyeyim… Bize bir çeşit piyango vurdu. Herkes bulunduğu yerde er öğretmen olacak diye karar çıktı.

M. Sarmış: Temel eğitim filan da mı yok?

F. Kürkçüoğlu: Yok, hiçbir yere gitmedik. Okul da değişmedi. O yıl köylerde görev yapan çoğu arkadaşımız öyle tamamladı askerlik görevini. Kayınvalidem askerlik filan deyince, demişler ki "Şu anda asker." "Beni mi kandırıyorsunuz?" demiş. "Bu nasıl asker?" "Yav vallah billah çocuk askerliğini yapıyor." demişler. Neyse işte! 1974'te evlendik. Ayrı bir lojmana çıktık. Üç buçuk dört sene de öyle geçti. İlk çocuğumuz da orada oldu. Sonra dediğim gibi Yavuz Selim'e geldik.

M. Sarmış: Çocukları da söyleyin bu arada. Kaç çocuğunuz var?

F. Kürkçüoğlu: Bir oğlan bir kız, iki çocuğumuz var. İlkimiz Bekir Suat. Şu anda Gaziantep Şehir Hastanesinde doktor. Kızımız Ayşegül de mesleğimizi seçti, Karaköprü'de sınıf öğretmeni.

M. Sarmış: Torun?

F. Kürkçüoğlu: Dört tane de torunumuz var.

M. Sarmış: Kronolojiyi tamamlayalım. En son Mithat Paşa'da bırakmıştık sizi. Sonra?

F. Kürkçüoğlu: Oradan Şehitlik İlkokuluna geçtim. Sonra Bahçelievler İlköğretim Okulu, en son Cengiz Topel… Oradan da emekli oldum.

M. Sarmış: Ne zaman emekli oldunuz?

F. Kürkçüoğlu: 1996 yılında… Hanım da benden yedi ay sonra emekli oldu.