Dünyada olup bitene dair günümüzde bilgiler, farklı.

Devletlerarasında ilişkiler oldukça değişken.

Ülke gündeminde doğrularla yanlışlar Arap saçına dönüşmüş durumda.

Deprem ve sel felâketi, on bir şehri vurunca, şehirler gündeme girdi.

Ölümler, tedbirsizlik, insan ihmali, ahlâkî çapsızlıklar, insana ve çevreye saygısızlık, politik kaygılar, populist yaklaşımlar, ufuksuzluk, imar barışları olmak üzere adeta katliamı belgeleyen sebepler arasında.

Şehir konusunda yıllardır, bir ömür adadığımız merkez oluşumunda, her bir şehre dair kaynak, bilgi ve belge olmak üzere ulaşabildiğimiz ne varsa bir araya getirmemizdeki amaç, her şehrin birer canlı hafıza merkezini oluşturmaktır.

Depremlerde eski yapılar yerli yerinde dururken yenilerin yerle yeksan oluşu üzerinde durulmuyor.

Mesele ne demir eksikliği ne çimento kalitesizliğidir.

Alanın yetişmiş elemanı varken, üniversiteler bulunurken, hesaplamalar standart iken, sonuçların olumsuzluğu mimarî kumaşının artık insanî dokunmadığını gösterir.

Tabiî felaketlerin önünün alınması mümkün değildir, bunu. Bilmekteyiz.

İnsanın alacağı tedbirler ortada iken, bunu görmemezlikten gelme, tedbirleri yok sayma sonuçları kaderle yorumlama kolaylığını doğurur.

Mimarlık, inşaat ve mühendislik iş ve işlemi, etüt, metot ve teknik diğer bilgiler. Yönüyle eksikliğin olmadığı günümüzde sonuçta olanı ve biteni kabullenilmiş çaresizlik içinde seyretme içinde, gözleri varken görmeyen, kulakları işitirken duymayan, aklı varken düşünmeyen idrak yoksunluğunu Kur'an ayetle izah edince kıymeti kendinden menkul, çapsız açıklama sahiplerine ne diyelim?

Tevbe Sûresi 109. Âyet Meâli:
" Binasını Allah korkusu ve Allah rızâsına uygun olarak yapan kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını dibi sel sularıyla oyulmuş ve her an çökmeye hazır bir uçurumun kenarına kurup, onunla beraber kendisi de cehennem ateşine yuvarlanacak kimse mi?

Allah böyle zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez."

Aynı Sûrenin 110. Âyet Meali:
"Münafıkların kurdukları bütün yapılar ve bu arada yaptıkları o bina, ölüp de kalpleri paramparça oluncaya dek yüreklerinde devamlı bir şüphe, telaş ve endişe sebebi olarak kalmaya devam edecektir.

Allah her şeyi hakkiyle bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır."

Bu iki âyetin meâlini ve tefsirini duymak isterdik, deprem meselesinde.

Ne yazık ki iman ettikleri kitabı okumaktan uzak düşmenin hazin mazarası ile karşı karşıya kalınca iş, bilimselliğe döküldü.

Kimseler, ahlâk-etik-metik kavramını dile getirmedi. İş, yapıyı yapanın hırsızlığıyla ört-bas edildi.

Hırsız suçlu da onu hırsızlığa sürükleyen sebepler neden sorgulanmıyor, günümüzde?

Bir çok iznin alınması gereken yapının ruhsat ve denetim aşamaları neden sağlıksız?

Hasta yapılar ortaya çıkarılmadığı zaman içinde resmî sıfatı olanlar neden suskun?

Doktorun görevi, hastanın ölüm sebebini otopsiyle açıklamaktan mı, ibaret?

Hastanın neden hastalandığı üzerinde durmayan doktorun, sadece ilaç ve tavsiye yüklemesi. Yeterli midir?

Bakanlıklar, Genel Müdürlükler Belediyeler, Odalar, Vakıflar, Dernekler neyin nesi?

Bu kurumlarla kuruluşlar yapı doktoru değil de nedir?

İnsan, olanı ve biteni görmez mi?

İnsan, konuşulanları dinlemez mi?

İnsan, önemli konularda hiç fikir yürütmez mi?

Kimi ülkelerde şiddetli depremlerde can ve mal kaybı olmazken, olanlar kayda değer görülmezken, bir savaşta dahi kaybedilmesi güç olan insan zayiatına, manevî ve maddî kayıplara ilişkin yorumlar, sadece günah keçisi olarak müteahhidi mi gösterir, parmaklar?

Ahd eden, söz veren yapıyı belli zaman içinde alacak olan sahibine verir, ticarî ilişkiler çerçevesinde.

Bu yapının kullanımının ömrü, birkaç seneyi bulamazsa ve beyaz eşya garantisine eş geçerliliği bulunmuyorsa kaybın sadece maddî değil insanî olduğu anlaşılmıyorsa, idrake deli gömleği giydirmekle müsavi durum ortaya çıkar.