İtiraf edeyim, daha önce adını duymuştum, Sabri Kürkçüoğlu ve Abuzer Akbıyık'ın onunla ilgili bir kitap yayınladığını da biliyordum; ama ne kitabı okumuştum, ne de kendisini tanımak için özel bir gayretim olmuştu.
İlk defa 16 Temmuz 2023 tarihinde Şanlıurfa Vakfı ve Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa şubelerinin ortaklaşa düzenlediği gezi sırasında tanışma fırsatım oldu. O gün, bir minibüs dolusu arkadaşla önce 12 bin yıl öncesine tarihlenen Karahantepe'ye geziye gittik, sonra dönüşte Kısas'a uğradık ve Emin Karahan'ın dostu Âşık Sefaî'nin evine misafir olduk.
Bizi "kültür evi" dediği, büyükçe bir odada kabul etti. Odanın her tarafı Alevi kültürüne dair eşya, resim ve fotoğraflarla, bir de kendisinin aldığı ödül ve plaketlerle dolu. Adeta küçük bir müze. Çok sıcak bir gündü ve bir hayli yorgunduk. Soğuk su ve sıcak çay eşliğinde sohbet ettik. Daha doğrusu kısa bir tanışma faslından sonra Âşık Sefaî'yi dinledik. Önce Kısas'ın geçmişine ve bugününe dair bilgiler verdi. Sonra biraz kendisindan ve sanatından söz etti. Sazını tamire gönderdiği için türkü söyleyemedi, ama şiirlerinden güzel örnekler okudu. Bu vesileyle bende oluşan röportaj yapma düşüncemi Emin Bey kanalı ile ilettim, kabul etti. Uygun bir zamanda yapalım diye sözleştik.
O zaman 23 Eylül 2023 Cumartesi gününe denk düştü. Şanlıurfa Vakfı Şanlıurfa Şube Başkanı Emin Karahan, Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa Şube Başkanı Doç. Dr. Mahmut Kaya ve Şanlıurfa Bakkallar ve Bayiler Odası Başkanı Mehmet Altun ile beraber Kısas'a gittik.
Yine o "kültür evi"nde şark usulü döşenmiş minderlere oturduk. Âşık Sefaî, önce bağlamasını eline alıp peş peşe üç türkü söyledi, kulaklarımızın pasını sildi ve bizi başlayacağımız sohbete ruhen hazırladı. Arkasından başladığımız soru cevap faslı tatlı bir sohbete dönüştü; kısa zamanda muhabbetin dibini boyladık. Tarihe gittik, günümüze geldik, Kısas özelinde Alevi-Bektaşi Kültürünü teneffüs ettik, ülkeleri, şehirleri, Urfa'yı dolaştık, şiirlerle, deyişlerle demlendik, düşündük, sevindik, duygulandık.
Esas adı Mehmet Acet olduğu için o adla hitap ettik.
***
M. Sarmış: Öncelikle bir hususu belirtmek istiyorum. Normal hayatın akışı içinde insanların etnik ya da dini kimliklerini öne çıkarmayı doğru bulmuyorum. Fakat tabii şimdi olduğu gibi bazen buna mecbur kalıyoruz. Alevilik ülkemizin en önemli kültürel zenginliklerinden biri. Sizin sanatınızın kaynağı da büyük ölçüde Alevilik-Bektaşilik inancı, kültürü ve geleneği… Dolayısıyla benim için oldukça yadırgatıcı olsa da sizi tanımak için Aleviliği konuşmak mecburiyetindeyiz. Fakat sizinle ilgili konulara girmeden önce Kısas üzerine konuşmak istiyorum.
Urfa'da Alevilerin toplu olarak yaşadığı yerlerden biri Kısas… Başka nereler var?
M. Acet: Kısas merkez. Haliliye ilçesine bağlı. Bir de Sırrın var. O da Haliliye'ye bağlı. Eskiden köydü, şimdi mahalle. Urfa şehir merkezinin doğusunda Viranşehir yolu üzerinde. Artık merkezle birleşmiş durumda. Bir de Akpınar Köyü var. Merkez Karaköprü ilçesine bağlı. Eski adı Cülmen olan Akziyaret'e 3 kilometre mesafede. 1948 yılında Kısas Köyü muhtarı, devrin valisini Kısas'a davet etmiş. Araları iyiymiş, samimilermiş. Vali Bey geldiğinde "Benden bir isteğiniz var mı?" diye sormuş. Muhtar da "var" demiş. "Köylülerimizin bazılarının hiç toprağı yok. Onlara hazineden bir yer verin." Vali de onlara Akpınar Köyünü vermiş. O zaman 30 aile buradan oraya göçmüş. Şimdi 300 hanenin üzerindedir.
M. Sarmış: Kısaslılarla onların diyalogları var mı?
M. Acet: Var tabii. Çok eski değil ki! Şunun şurasında 75 yıl önce gitmişler. Akrabalık da var, diyalog da var. Kız da alıp veriyorlar…
Bu üç yerin dışında bir de Urfa şehir merkezinde yaşayan Alevi-Bektaşiler var.
M. Sarmış: Şehirde toplu olarak yaşadıkları bir yer var mı?
M. Acet: Hayır, dağınık bir şekilde yaşıyorlar. Her mahallede varlar. Önceleri Hekimdede taraflarında daha yoğunlardı. Sonradan her semte dağıldılar. Her apartmanda karşınıza çıkabilirler.
M. Sarmış: Alevilerin Urfa'daki toplam nüfusları ne kadar?
M. Acet: 10 binin üzerindedir…
M. Sarmış: Şimdi Kısas'a gelelim.
M. Acet: Kısas, Urfa'nın güneydoğusuna düşüyor. Harran Ovası'nın başlangıcında, Tektek Dağlarına giden yolun üzerinde… Merkeze 12 kilometre uzaklıkta, yürüyüş mesafesi olarak bir saat kadar. Ama Sırrın gibi Kısas da neredeyse merkezle birleşmiş durumda…
M. Sarmış: Kısas'ın tarihine de kısaca değinecek olursak…
M. Acet: 11 yüzyıldan itibaren Kısas'ın adına çeşitli kaynaklarda rastlanıyor. Urfa'ya defalarca gelip "Edessa (Urfa) Kutsal Şehir" kitabını yazan İngiliz tarihçi Segal, eserinde Kısas'tan da söz eder. Dediğine göre, o zamanki adı Edessa olan Urfa'yı elinde tutan Bizanslılar, 1035 yılında Arapların hâkim olduğu çevredeki diğer yerleşim yerleriyle beraber Kısas'a da akınlar düzenlemiştir. Urfalı Ermeni tarihçi Mateos'un Vakayiname'sinde de Kısas'tan bahsedilir. Oradan öğrendiğimize göre Selçuklu kumandanı Salar-ı Horasan 1065 yılında Kısas'a gelip karargahını kurmuş, bölgede çok katliamlar yapmış ve Bizanslılar saldırınca da karşı hücuma geçip onları Edessa'nın surlarına kadar kovalamıştır. Süryani tarihçi Ebu'l-Ferec'in eserinde de Kısas'ın adı geçer. Daha başka kaynaklarda geçer. Hep bir kaleden bahsediliyor. Yani burada bir kalenin olduğu anlaşılıyor. Müstahkem bir kale, önemli bir kale… O yüzden Bey Kapısı'nın ismi eski kaynaklarda Kısas Kapısı'dır. Niçin? Çünkü Kısas Kalesi'nin olduğu tarafa açılıyor.
M. Sarmış: O kalenin köyde herhangi bir kalıntısı var mı?
M. Acet: Köyün ortasında bir höyük var. Bir tepe… Muhtemelen kale zamanla yıkılmaya başlamış, üzerine zaman içinde yeni evler yapıldıkça yükselmiş, kale de altta kalmış. Şu anda oturduğumuz ev de o tepenin üzerinde.