Hayatımız boyunca öne çıkan en önemli özelliğimiz kendimizden başkasını umursamayışımız oluyor herhalde. Kendimizin dışındaki insanların malı, makamı, parası, hataları, ayıpları hep umurumuzda olurken; acı ve kederlerini ya görmezden geliriz ya da umursamaz bir tavır takınırız.

Bilhassa seküler çağın bir bireyi olarak bu özelliğimiz gün gibi aşikar değil mi? Birbirimizin dertleriyle dertlenmek, acısını acımız bilmek, ona çare bulmak pek yer almıyor lügatimizde. İçten içe bir 'kardeşim' sözcüğünü bile çok gördüğümüz bir başkasının yüzüne tebessümle bakmak, ona sevgiyle dokunmak, hatasını örtmek, açığını kapatmak en imkansız davranış gibi geliyor bize.

İlişkilerimiz yılışık ve sıradan ve sûni.

Tümüyle bizim gibi olmasını, bizim fikrimizi taşımasını, bizim hayatımızı paylaşmasını, bizim gibi yaşamasını istiyoruz karşımızdakinden. Onun bir dünyası, bir hayatı, bir fikri olsun istemiyoruz. Hep kendi dünyamızda ona bir yer biçiyor, onu bir çerçevenin içine sıkıştırıyoruz.

Sonuç mu? Sonuç maalesef hüsran. Çünkü karşımızdakinin hayatını, duygularını anlamak için herhangi bir çabanın içine girmedik. Bilakis hep onun dışında kaldık, ona yabancı olduk. Düşman gördük onu, nefretle bakmaktan öteye gidemedik.

Oysa çok kolaydı bir başkasının dünyasına girmek, onu anlamak, onunla hem derd olmak. Hata ve ayıpları üzerinden onu sorgulama yolunu terk edip, kendi bakışımız cihetinde ona ayar vermekten uzaklaşarak en insani duygularla kendimizi donatmak ve bu doğrultuda bir hayat çıkarmak.

Bir başkasının acısını kendi ruhumuzda hmeye başladığımız, onun sevincini kendi sevincimiz bildiğimiz zaman hayatımıza yepyeni bir sayfayı açmış olacağız. Derinlemesine düşünürsek şayet.

Ünlü düşünür Schopenhauer'ın bu cümleleri daha bir anlam katacaktır belki de hayatımıza:

'Kim olursa olsun, her ne zaman bir insanla ilişki kurarsan onun hakkında vakar ve kıymetine göre nesnel bir değerlendirme çabasında olma.

Onun iradesinin kötülüğünü, anlayışının sınırlılığını veya fikirlerinin tersliğini nazar-ı itibara alma. Çünkü ilki seni kolaylıkla nefrete, ikincisi kötümserliğe götürür.

Tam tersine dikkatini sadece onun ıstırapları, ihtirasları, endişeleri ve acıları üzerine yoğunlaştır. O vakit her zaman onunla akrabalığını hissedecek, onun duygularını paylaşacak ve nefret ve aşağılama yerine şefkat ve merhamet tecrübe edeceksin.'