Yaz aylarında serinlemek için doğanın ve teknolojinin bütün nimetlerinden yararlanmaya çalışırız. Kış gelince bu kez ısınmak için ayni çabaları sarf etmeye başlarız. Yani ne soğuğa ne de sıcağa dayanabiliyoruz. Dört mevsimin bahar olmasını isteriz... Sıcak olunca soğuğu, soğuk olunca sıcağı arar dururuz. Yaz aylarında sıcaklar bitmez sanırız. Kış gelince; yaz sıcağını mumla ararız…


İnsanoğlu aciz ve biçare bir mahlûk olduğu halde; nefsi onu dev aynasında gösterir. Bu aynada görünen zavallı insan kendini büyük görmeye başlar. Yaratanını unutur, gaflete düşer. Nasıl ki metrelerce yağan kar, bir süre sonra eriyip toprakta kayboluyorsa; insanoğlu da, gün geçtikçe farkında olmadan, O karları yutan toprağa doğru yavaş yavaş yürümeye devam ediyor. Topraktan gelen, sonunda toprak olacaktır…


Dünya dönüyor, devran dönüyor, insanların başı dönüyor. Her geçen gün gelişen teknoloji karşısında insanlar sanal alemin esiri oluyor. Dünya güzelleşiyor, insanlar özelleşiyor, toplum bireyleşiyor, tek düze yaşam şekli yaygınlaşıyor, monoton yaşam normalleşiyor…


Allah (c.c.) insanı malik yapmış lakin serbest bırakmamıştır. Verdiği malın hesabını sormuş, nerede ve nasıl kullanılması gerektiğini dikte ettirmiştir. Ne olduğumuzu bırakıp, ne olacağımızı tefekkür etmeliyiz. Nice insanlar kendini yenilmez sanmış fakat sonunda Allah c.c.'nun gücü karşısında bir hiç olduklarını anlamışlardır…


20. Yüzyılda da despot insanların meydana çıktıkları görülmüş mamafih, hepsinin "SON" ları hüsran olmuştur. Hülasa, sıradakilerin sonları da öncekilerden farksız olmayacaktır. Zulüm ile abad olanın, akibeti berbat olacaktır…
Soğukta sıcağı arayan, sıcakta da serinlemek için çabala sarfeden insanoğlunun gücü neye yetebilir ki?...