ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
M. Sarmış: Askerlikte de devam etmiş tabela ve resim işleri.
N. Kürkçüoğlu: Evet. Acemiliği 3,5 ay Sivas'ta yaptım. Sonra beni Bitlis'e verdiler. Er öğretmen olarak. Çok üzüldüm. Tamam, Bitlis de bizim vatanımız ama arkadaşlarımın hepsi batı şehirlerine çıkmıştı. O sırada Bitlis, Hakkâri taraflarında "Hamido" adında bir eşkıya vardı. O kızgınlıkla "Gidip Hamido'nun adamlarına katılacağım." dedim. Şaka tabii. Neyse, Bitlis'e gittim. Canım sıkkın. Bir kahvehanenin önünden geçerken, "Hocam! Hocam! Buraya gel. Sen de bizdensin." diye sesler duydum. Benim gibi genç öğretmenler. Yeni gelmişler. Henüz yerlerini bilmiyorlar. Dairelerin açılma saatini bekliyorlar. Urfalı olduğumu öğrenince "Sen yaşadın, buranın Milli Eğitim Müdürü Urfalı. Hiç durma, yanına git. Buranın en güzel yeri Tatvan kazası. Söyle seni oraya versin. " dediler. Adı Mehmet Başkan imiş. Hiç kafama yatmadı. Tanımıyorum, bilmiyorum. Nasıl söyleyeceğim? Niçin yapsın? Hem şehir böyle ise, kazası kim bilir nasıldır? Saat 9 olunca gittik.
İsimlerimiz okundukça bizi gruplar halinde müdür odasına alıyorlar. Sonradan hatırladım, meğer müdür daha önce Urfa Lisesinde felsefe, psikoloji derslerine girmiş, benim de hocammış. Kürkçüoğlu ailesini de biliyor. Sıra bana gelince önce tanımazlıktan geldi. "Tatvan Tuğ İlkokulu" dedi. Çıktıktan sonra memur beni geri çağırdı. "Başkalarının yanında belli etmedim ama seni de, babanı da tanıyorum. Seni en güzel yere verdim. Git bak. Eğer memnun kalmazsan, otel, lokanta pahalı oluyor dersen, gel, seni en güzel köye vereyim." dedi. Taksiye binip Tatvan'a gittim. Ne göreyim? İstanbul'a mı geldim, nedir? Göl kocaman. Deniz gibi. Vapur bile çalışıyor. Okul da çok güzel. Müdüre "Ben tabelacıyım, dükkân açmak istiyorum." dedim. Tesadüfe bak, "Ben de tabelacıyım." dedi. "Ben yakında gidiyorum, sana dükkânımı vereyim." O hazır dükkânı bana verdi. Çavuşoğlu Pasajı'nda. Geçen gün Eski Belediye Başkanımız, arkadaşım olur, İbrahim Halil Çelik aradı; "Nihat, şimdi ben senin atölyenin kapısının önündeyim." dedi. Daha önce kendisine bahsetmiştim. Demek ki dükkân hâlâ duruyor. Neyse, orada iki yıl kaldım. Bir yandan kendi okulumda görev yaparken, bir yandan da ortaokulda derslere girdim. Bir yandan da tabelacılık yapıyorum. İki üç ay sonra Milli Eğitim Müdürü Tatvan'a ve okulumuza geldi. Okulu dolaşırken çok şaşırdı. Çünkü bu arada ben koridorları plastik boya ile boyadım. Atatürk Köşesi yaptım. Değişik yerlere Atatürk'ün vecizelerini ve atasözleri yazdım. Müdür bey çok memnun kaldı. "Sen benim yüzümü ağarttın." dedi.
M. Sarmış: Bir ara Cihat Bey de gelmiş yanınıza.
N. Kürkçüoğlu: Evet. Ben baktım işim çok. Cihat da o yıl üniversite sınavını kazanamamış, yeniden hazırlanıyor. O da benim gibi sanata meraklı. Yanıma çağırdım. Dükkânda bana yardım etmeye başladı. Tabela yazıyor. Ben okuldan çıkınca uğruyorum. Tatvan'ın tek tabelacısıyız. İşlerimiz iyi. Üç yataklı bir odamız vardı. Vecihi isimli bekâr bir öğretmenle beraber kalıyorduk.
Bir şey daha söyleyeyim. Tatvan Ortaokulu'nda resim derslerine giriyorum. Okul 19 Mayıs Bayramına hazırlanıyor. Ama çocuklara gerekli hareketleri öğretecek bir beden eğitimi öğretmeni yok. Bir gün okula gittim, çocuklar kendi başlarına kasa minder çalışıyorlar. Gençlik işte! Hemen kasaya değmeden havada bir takla attım. Çocuklar hayret etti. Müdür de seyrediyormuş. O da Urfalı idi; Celal Meral. Bitlis'te coğrafya öğretmeni iken, kendisini Tatvan'a müdür olarak vermişler. Benim taklamı görünce hemen yanıma geldi. "Yahu ben seni gökte ararken yerde buldum. Hemen resim dersini bırakıp beden eğitimi derslerine giriyorsun." dedi. "Tamam. Ben kasa minder işine bakarım, ama diğer hareketler için filanca öğretmene de ihtiyacımız var." dedim. Onu da aldı. Böylece sıkı bir çalışma içine girdik. Bayram çok güzel geçti. Herkes çok beğendi.
Bir şey daha… Resim derslerine girdiğim sıralarda bir gün çocuklardan ellerinin resmini yapmalarını istemiştim. 15-20 dakika sonra kalkıp aralarında dolaşmaya başladım. Bir çocuğun yaptığı resmi görünce çok beğendim. O çocuk daha önce atölyeye gelip benden iş istemiş, denemek için "R" harfini yazmasını istemiştim; yapamayınca da "Kusura bakma seni işe alamam." demiştim. Fakat o el resmini görünce "Yarın atölyeme gel." dedim. Askerlik bitinceye kadar atölyemde resim çalıştık. Daha sonra işi ilerletti. Dünya çapında büyük bir ressam oldu. Yurt içinde ve dışında birçok sergi açtı. Adı Nezir Korkmaz. Geçen haziran ayında Urfa'ya ziyaretime geldi. Fuat ve Sabri de katıldı aramıza. Çok güzel sohbet ettik. Düşünebiliyor musunuz? Bir öğrenciniz öyle meşhur bir isim oluyor ve ta 54 yıl sonra Paris'ten Urfa'ya ziyaretinize geliyor. Ne büyük mutluluk! O da çok memnun olduğunu ifade etti. Ben de zamanında kendisine çok değer verirdim. Maddi durumu pek iyi değildi. Şubat tatilinde Urfa'ya gelirdim. Urfa'da boya yoktu. Sırf onun için Antep'e gidip boya alır, Tatvan'a dönünce kendisine verirdim.
M. Sarmış: Gerçekten büyük mutluluk. Tabii bu arada sadece tabelacılık yapmadığınız anlaşılıyor. Resim de yapıyorsunuz.
N. Kürkçüoğlu: Evet, tabii. Sipariş üzerine çalışıyordum.
M. Sarmış: Pekâlâ. Askerlik bitti. Yeniden Urfa'dasınız. Nasıl devam etti?
N. Kürkçüoğlu: Geldikten sonra öğretmenliğe başladım. İlk görev yerim Şehit Nusret İlkokulu. Evime yakın olduğu için ben istemiştim. Evimiz hemen karşısındaki Temur Sokak'ta. Zil çalınca evden duyulurdu. Bir süre sonra müdürle anlaşamadım ayrıldım. Şöyle oldu. Bir gün baktım 5. Sınıf öğrencisi bir çocuk okulun kapısında durmuş, sigara içiyor. Beni gördüğü halde inadına göstermek için içiyor. Dayanamadım ve gayriihtiyari bir tokat attım. Müdür görmüş, "Niçin dövdün?" dedi. Sebebini söyledim. "Ben devletten biraz da bu çocukların terbiyesi için maaş alıyorum." dedim. Velhasıl aramız açıldı.
Bu arada raporuma "Müdürlük yapamaz." diye yazmış. Allah yazdırıyor. O not ileride benim çok işime yaradı. İkinci sene tayin isteyip Yakup Kalfa İlkokuluna gittim. Oranın müdürü de benim arkadaşım: Mehmet Geçgel. Rüfai tarikatine mensuptu. Sonradan şeyhinin adına hürmeten Yusufoğlu soyadını aldı. 10 yıl kadar orada çalıştım. Her şey yolunda gidiyordu. Bir yandan öğretmenlik, bir yandan resim ve tabela işi…
Onuncu sene bizim müdürü ilköğretim müdürü yaptılar. Okul müdürlüğü boşaldı. Orada çalışan benim. Bana dedi ki, "Dilekçe ver, seni müdür yapalım." Tamam" dedim ama müdür olmak istemiyorum. İşim çok. Resim yapıyorum, tabelacılık yapıyorum, ortaokula resim dersine gidiyorum. Müdür olursam bunları yapamam. Yine de dilekçe verdim. Bir hafta sonra müdürümüz, senin dosyanda "Müdür olamaz." yazıldığı için maalesef müdür olamıyorsun." dedi. Üzülmek yerine bir sevindim, bir sevindim… Önceki müdürün o yazıyı yazması benim için böyle hayırlı oldu.
Devam Edecek...