SEKİZİNCİ BÖLÜM
M. Sarmış: Birçok alanda çalışmanız var. Şimdi başka bir alana geçelim. Televizyon programları hazırlayıp sundunuz. Biraz da onlardan söz eder misiniz?
M. Oymak: Şöyle oldu: Dedik ki Urfa'nın değerlerini kayıt altına alalım. Belgesel değil, tespit. Çünkü maddi imkânlar çok kısıtlı. Şimdi GAPTEM müdürü olan İbrahim Halil Çetiner'in "Objektif Ajans" adında bir firması adına çalıştık. Para yok, araç yok, destek de yok. Bir kameraman, ben, firmanın sahibinin bir elamanı ve bir imam arkadaş. Toplam üç dört kişi. Hepsi gönüllü. Ben gezip anlattım, onlar çekti. "Adım Adım Urfa" adıyla 45 bölüm halinde yerel Güneydoğu Televizyonunda yayınlandı. En az 20-25 bölüm daha yapılması lazımdı. Nereler olduğunu biliyorum, ama yapamadık.
Ayrıca televizyon bizden, Ramazan ayı için program talep etmişti. Biraz önceki çekimlerden alıntı yaparak, biraz yeni çekimler yaparak "Şanlıurfa'da Manevi Makamlar" adıyla başka bir program dizisi hazırladık. Metinlerini yine ben yazdım ve sunumunu ben yaptım. Her biri 15'er dakikalık bölümler halinde yayınlandı. Aslında biz 50 bölüm kadar hazırladık ama ajans televizyona devrederken, artık nasıl olduysa, çoğu kaybolmuş. Sanıyorum 15 bölümü yayınlandı. 30-35 bölümü elde var. Bir kısmı benim arşivimde de vardır. Bu çok orijinal değil, ama "Adım Adım Urfa" orijinal.
Bu arada bazı yabancı televizyon kanalları ile de çalıştım. BBC'nin bir programında Hz. İbrahim ve Urfa bölümünü ben anlattım. Yine Malezya'nın TV3 televizyonu için önce Hz. Eyyub'u, o çok ilgi görünce daha sonra başka bir programda Hz. İbrahim'i anlattım. Bunların kayıtları bende var.
Kafamda eskiden beri başka bir proje daha var: "Urfa'nın Sırları" adını koyduğum, şimdiye kadar hiç gündeme gelmemiş, hiç kimsenin duymadığı, duyduğu takdirde ses getirecek olan 6-7 yeri de ayrı birer bölüm halinde çekmek. Şimdiye kadar yapamadık. İmkânım olsa hâlâ yapmak isterim. Bazıları bunların duyulmasını istemiyor, ama er geç bir gün ortaya çıkacak.
M. Sarmış: Sır dediğinize göre açmak istemezsiniz.
M. Oymak: Hepsi şimdi aklımda değil. Mesela bir tanesi Hz. İsa'nın mezarı… Şöyle bir hatıramı nakletmek isterim. Bir gün Vali Şehabattin Harput'la beraberiz. Dedi ki "Hakikaten Urfa'da kaç peygamber makamı var?" Başladım saymaya: "Bir Hz. İbrahim, iki Hz. Eyyub, üç şu, dört şu..." Yedi oldu. Sonra da "Daha lazım mı?" diye sordum." "Ne demek lazım mı?" dedi. "Yani lazımsa daha var ha!" dedim. Mesela Hz. Davut… Kaynaklarda ismi geçiyor. Fakat araştırılmamış. İzini takip etmek, araştırmak lazım. Ben Hz. "İbrahim ve Urfa" kitabımı yazarken belki 20 yıl boyunca araştırdım. Kolay değil, emek istiyor. O bahsettiğim Urfa'nın sırları da öyle…
M. Sarmış: Allah size sağlık afiyet versin ama hayat bu, ne olur ne olmaz, o bilgiler kaybolup gitmesin sonra… Hiç olmazsa not alın, bir yerlere yazın, güvendiğiniz birilerine verin. Dijital ortam var, yetmedi sanal âlem var. Mesela ben kendi çalışmalarımı çeşitli yerlere kopyaladığım gibi kendi e posta adresime de gönderiyorum.
M. Oymak: Yüzde yüz haklısınız. Yapmak lazım.
M. Sarmış: Değerli hocam, bütün bu çalışmalarınızdan dolayı zaman zaman çeşitli ödüller aldığınızı da biliyoruz.
M. Oymak: Ya o konuya pek girmeyelim. Çeşitli kuruluşlar tarafından takdir ve teşekkür belgeleri verildi. Bir de Urfa ile ilgili çalışmalarımdan dolayı ŞURKAV tarafından 1992 yılında "Şair Nabi Kültür ve Sanat Ödülü"ne layık görülmüştüm.
M. Sarmış: Artık sona geliyoruz. Şimdi neler yapıyorsunuz? Genel olarak Ankara'dasınız. Arada bir Urfa'ya bu köye geliyorsunuz… Ne gibi çalışmalarınız var?
M. Oymak: Bizim hayat tarzımız okumak ve yazmak üzerine. Biz ticaretten anlamıyoruz. Siyasetten de az anlıyoruz. Az anlıyoruz derken, bazıları eğer siyasette bir basamak çıkmışsa ben iyi siyasetçiyim diyor; bu da basamak çıkmamışsa kötü siyasetçi demek oluyor tabii. Biz basamakları daha ziyade hizmet amaçlı çıktık. Onun şöhret ve maddi gelir kısmında yokuz. Bunları anlamıyoruz, beceremiyoruz. Tarzımız değil. Bu, bıraktık, dışındayız, yani artık ilgilenmiyoruz anlamına gelmiyor. Yaşıyorsak bir şekilde ilgiliyiz. Okuyan, düşünen, yazan insanlar, çevrelerinden kopamaz, gördükleri sorunlara duyarsız kalamaz. Bir problem gördüğümüz zaman kafamızdan otomatikman nasıl çözülür sorusu geçiyor. Dolayısıyla ister istemez, nasıl çözülür diye düşünüyoruz. Konuşuyorsunuz, yazıyorsunuz, duyuruyorsunuz.
Ben mesela senede 15-20 radyo programına katılıyorum. Konuyu önceden söylüyorlar, sırası geldiğinde telefonla bağlanıyorlar, canlı olarak anlatıyorum. Daha çok Urfa ağırlıklı oluyor, bazen de edebiyat. Daha ziyade TRT'nin bölge yayını yapan radyoları… O kesintiye uğramıyor. Ayrıca uydu yayını yapan televizyon programlarına katılıyorum. Belki on, on beş televizyon oldu. Kültür, sanat, edebiyat üzerine konuşuyoruz. Birer saatlik paket programlar. Daha sonra yayınlıyorlar.
Bestelenmiş şiirlerimin seslendirildiği programlara katılıyorum. Tabii benim ilgim işin musiki yönünden çok şiire yönelik. Birçok sivil toplum örgütü ile irtibatım var. Son zamanlarda daha çok Dil ve Edebiyat Derneği ile ilgileniyorum. Genel merkezi İstanbul'da. Anadolu şehirlerinde de 25 kadar şubesi var. Ben dört yıl Ankara Şubesi'nde başkanlık yaptım. Şu anda başkan yardımcısıyım. Son zamanlarda biraz ihmal ettim. Ama zaten Urfa'da bu ev işleri ile ilgileneceğim için şartlı kabul etmiştim. Ankara'da olduğum zaman programları yine ben yönlendiriyorum. Ayrıca Birlik Vakfı Ankara Şubesi ile irtibatım var. Orada da işin edebiyat, sanat, şiir konuları ile ilgileniyorum.
M. Sarmış: Biraz da içinde bulunduğumuz bu evden söz eder misiniz? Bir takım hayalleriniz var diye biliyorum.
M. Oymak: Bu evleri, söylemiştim, dedem yapmış. Babam da burada yaşamış. Bizim çocukluk yıllarımız da burada geçti. Üzerindeki inşa tarihi 1946. Fakat bulduğum başka bir taşın üzerinde Hicri 1352 yazıyor, yani Miladi 1933; bu da evin tarihinin daha geriye gittiğini gösteriyor. Yani evin 100 yıla yakın bir geçmişi var. Ailemizin evi bu. Ben geleneğe bağlı bir adamım, geleneksel kurallara uyulması taraftarıyım. Terkedilmemesi lazım. İnancımızda da bunun bir yeri var. Yani örf, anane… Hele dini ve ahlaki kurallara aykırı değilse devam ettirmek İslamidir, güzeldir. Bir aile geleneği de olmalı diye düşünüyorum. Ev, yuva olmalı. Mesela apartman dairesi bu eski evler gibi olmuyor. Bunlar geçici, öyle çok sahiplenilmiyor. Terk edildiği zaman bitti. Oysa eski evler böyle değildi. İşte sohbetimizin başında söyledik, bizim evimiz Bıçakçı Meydanı'ndaki filanca ev. Bu içinde bulunduğumuz ev de böyle. Atalarımızdan kalmış. Bunu korumak da benim görevim. Gelecek kuşaklar, dedemizin, babamızın evi diyecekler.
M. Sarmış: Tabii bu ev o zamanki yaşayış tarzını da gösteriyor.
M. Oymak: Evet. Ayrıca mimari açıdan önemli. Baştan beri söylüyorum, ben mimariye ayrı bir önem veriyorum. Seviyorum. Burada geleneksel bir mimari var. Yüz yıl az mı? Dolayısıyla ben de bunun korunması gerektiğine inanıyorum. Bazıları yık, güzel bir şey yap filan diyor, ama ben katılmıyorum. Güzel olan bu. Kardeşim Ahmet'le beraber burayı, içindeki eşyası ile beraber yerel bir müze gibi değerlendirmek istiyoruz. Valilik olur, belediye olur, kaymakamlık olur veya bir vakıf olur. Gelsinler, yönetimini onlara bırakalım. Bunu bir kültür evi olarak değerlendirsinler. Mesela avluda bir salon da yapabilirler. Okuma salonu olabilir. Bölgedeki okullar da kullanabilir.
M. Sarmış: Böyle bir teklifi herhangi bir yere ilettiniz mi?
M. Oymak: Türkiye'de kurumlarla irtibat kurmak bile başlı başına bir problem. İlk iş, git bir randevu al diyorlar. Şu, bu, bir sürü zorluk. Artık bu işlerle uğraşmak istemiyorum. Birileri duyar da ilgilenirse ne ala. Tabii ben de denk gelirsem söylerim. Çünkü bunun faydalı, gerekli, güzel bir düşünce olduğunu düşünüyorum. Şu anda bile Urfa'dan veya Urfa'nın dışından görmek için gelenler oluyor. Kapıyı açıp gösteriyoruz.
M. Sarmış: Peki, değerli hocam. Zahmet verdik. Bizi ağırladınız. Çok teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun.
M. Oymak: Biz de çok memnun olduk. Allah sizden de razı olsun.
- SON -