SEKİZİNCİ BÖLÜM
M. Sarmış: Artık sona doğru geliyoruz hocam. Şimdiye kadar düşünüp de yapamadığınız bir hayaliniz var mı?
N. Kürkçüoğlu: Kitap olarak bir Harran resimleri albümü olsun istiyorum. Fakat esas hayalim, temennim, büyüklerimizden beklentim bir Urfa resim müzesi. Benim eserlerim ve diğer Urfalı ressamların eserlerinden oluşacak bir müze.
M. Sarmış: Eski bir Urfa evi de güzel olur değil mi?
N. Kürkçüoğlu: Duyduğuma göre Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Zeynel Abidin Beyazgül söz vermiş. Köprübaşı'nda Karakoyun Deresi üzerindeki Hacı Kamil Konağı'nın restorasyonu bitince resim müzesi yapacaklarmış. Artık bekleyip göreceğiz.
(Kendisi söylemek istemedi ama ben Cihat Kürkçüoğlu'nun notlarından okumuştum, bu müzenin kendi adını taşımasını hayal ediyormuş.)
M. Sarmış: Hocam aslında başta soracaktım ama dalgınlığıma geldi, soramadım. Sizden önce Urfa'da resim yapan var mı? Ressam diyebileceğimiz kimse var mı?
N. Kürkçüoğlu: Var. Dr. Burhan Vural. Usta bir ressamdır. Aile dostumuzdur. İstanbul'da Tıbbiye'de okuyor. Urfa'ya geldiği zaman benim resimlerimi görüyor. "Kimdir bu?" diye soruyor. Filan adam diyorlar. Tanıştık. "İstanbul'a geldiğinde bana uğra." dedi. Her gittiğimde uğradım. Beni alıp oradaki usta ressamlarla tanıştırdı. Onun bana çok faydası oldu. Benden 8 yaş büyüktür. Rahmetli oldu. Bir de Abdurrahman Aksoy var. Benden 10 yaş büyüktür. İstanbul'da yaşıyor. Kendisi ile hâlâ görüşürüz. Gerçi Urfa resmi yapmıyor, hep İstanbul'un resimlerini yapıyor. Olsun. Benden de üstün bir ressamdır. Hepimizin hocasıdır. Oğlum Yusuf'a "Git tanış, sergisini gez, gör, hakkında bir yazı hazırla." dedim. Gitmiş, tanışmış. Sanıyorum yazıyı da hazırlamış, yakında yayınlayacak.
M. Sarmış: Resim deyince aklıma bir de eski Türkmen sinemasındaki resimler geliyor. Tavanında, duvarlarında bulunan çok güzel resimlerdi. Çocukken sinemaya gittiğimde onları seyretmek çok hoşuma giderdi. Siz onları hatırlıyor musunuz?
N. Kürkçüoğlu: Hatırlamaz olur muyum? Çok güzel resimlerdi. O güzelim eserler nasıl yok edilir? Hayret! Sanata değer vermiyorlar maalesef.
M. Sarmış: Urfa'da Sanat-Der üyesisiniz. Orada sadece ressamlar değil, diğer ressamlar da var. Çalışmalarına katılıyor musunuz? Osman İnci, Remzi Kara, Muharrem Çelik gibi diğer ressamlarla görüşüyor musunuz?
N. Kürkçüoğlu: Tabii tabii. Zaman zaman bir araya geliyoruz. Görüşüyoruz. İyi oluyor. Geçen gün Muharrem Çelik iki toplantı düzenledi. Milletvekili geldi, ilçe belediye başkanı geldi. Çok güzel oldu.
M. Sarmış: Peki, hocam, gençlere, onların anne ve babalarına, öğretmenlerine bir şeyler söylemek ister misiniz? Biliyorsunuz, anne ve babalar çocuklarının genelde tıp, mühendislik gibi bölümlerde okumasını istiyor. Hatta buna engel olur diye sanatla, sporla meşgul olmasını istemiyor. Ne dersiniz?
N. Kürkçüoğlu: Çok üzücü. Maalesef gençlerimiz çok kötü şeylerle uğraşıyor. Sigara, uyuşturucu, kavga dövüş, küfür, şu, bu. Bizim zamanımızda böyle değildi. Yahu sanatla uğraşın. Hem mutlu olursunuz, hem kendi rızkınız çıkar, hem de ailenizin geçimine katkıda bulunursunuz. Ben İstanbul'da tabelacının yanında çalışırken haftada 75 lira alırdım. 20 lirasını zarfın içerisine koyup anneme gönderirdim. Şimdi yine öyle. Kazancımdan cebime beş kuruş koymuyorum, hepsini çocuklarıma veriyorum. Ne yazık ki sanatla uğraşan çok az. Onları da aileleri uzaklaştırırsa sanatla kim uğraşacak? Herkes doktor, mühendis olur ama sanatçı olamaz.
M. Sarmış: Hocam son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı? Bir hatıra da olabilir.
N. Kürkçüoğlu: İzmir'de Hasan Rastgeldi adında Urfalı bir ressam arkadaşım var. Bizim gibi klasik çalışmıyor, sanat ressamı. Buraya geldi. Görüştük. Haliliye Belediye Başkanı Fevzi Demirkol aracılığı ile İzmir'de bana bir sergi açtı. Sergide satış olmadı. Ama çok hoşuma giden bir şey oldu. Sergi salonuna 30-35 yaşlarında bir bayan girdi. Sonradan öğrendim, İzmirli imiş. Dikkat ettim, belki bir saat boyunca tablolarımı inceledi.
Bazılarına tekrar tekrar gelip bakıyor. Hem şaşırdım, hem merak ettim. Masada İzmirli ressam arkadaşlarla oturuyoruz. Derken o bayan geldi. "Bu resimleri kim yaptı?" diye sordu. Dediler ki, "bu". Gelip bana bir sarıldı, març murç öptü. Neye uğradığımı şaşırdım. "İşte resim bu! İşte resim bu!" diye bağırıyor. Nasıl ağlıyor? Çok hoşuma gitti. Demek ki, klasik resim seviyormuş. Şimdiki resimler, biliyorsunuz, acayip, acayip…
Bir de Urfa'ya bir yazar geliyor; Leyla Umar... Meşhur gazeteci yazar. Beraberinde bir ressam da var. Valiliğe gidince benim tablolarımı görüyorlar. "Elindeki gazete kupürünü göstererek) Daha sonra o yazar bu gazetede şöyle yazmış: "Görür görmez, ikimiz birden bağırdık: "Kim bu? Bu resimleri kim yapmış?" Nihat Kürkçüoğlu adlı biriymiş. Arattık, bulamadık. Kendisini uzaktan kutluyoruz." Meraklısı öyle oluyor. Merak yoksa bir şey olmuyor…
M. Sarmış: Maalesef öyle. Keşke herkesin herhangi bir konuya merakı olsa…
Peki, değerli hocam. Her şey için çok teşekkür ederim. Allah sağlık afiyet versin. Versin ki daha nice eserler yapasınız…
Ayrılmadan önce hocamız bana resimlerinin yer aldığı her iki kitabı da imzalayarak verdi. Sonra kalkıp atölyeyi gezdirdi. Her taraf tıkış tıkış resim dolu. Ortada bir yerde de üzerinde boya ve diğer resim malzemelerinin bulunduğu kocaman bir masa… Değişik ebattaki o kadar değerli eserin böyle iç içe istif edilmiş olmasına üzüldüm. Bunların bir an önce hocamızın hayal ettiği gibi güzel bir müzede sergilenmesini diledim. Karşıdaki Bahçelievler Ortaokulu'ndan çıkan üç Suriyeli gençten birine fotoğrafımızı çektirdikten sonra yeniden görüşmek üzere ayrıldım.
- SON -