Y. Demirkol: Ordinaryüs Profesör Suut Kemal Yetkin bu Kadir Efendinin bibisi oğlu. Şeyh Saffet de bibisinin kocası. Onlar da seyyid. Ellisekiz Meydanı'nda tekkesi var. Şeyh Saffet 1866 doğumlu. 1950'de ölmüş. Oğlu Suut Kemal'i Cumhuriyet döneminde Fransa'ya tahsile göndermişler.
Bunları geçelim…
Şu karşımızda Karakoyun Deresinin üzerinde Jüstinyen Su Kemeri vardır. Şehri su basmasın diye Romalılar yaptırmış. Üzerinden at arabası bile gidiyor.

Yeni yapılan müzenin yeri çok yanlış. İşte görüyorsunuz geçtiğimiz mart ayındaki sel felaketinde orayı da su bastı. Dereye su bina yapılmaz. Dere ne demek? Suyun geçtiği yer. Hangi akıl yaptıysa çok yanlış. Devamlı sel basacaktır.
Herrahman… Halilürrahman… Allah'ın dostu demek. Ama minibüsçüler adını "Balıklıgöl" yaptı. Bu göl değil ki! Kaynayan bir suya göl diyemezsin. Doğrusu Aynzeliha, Halilürrrahman…
Halilürrahman Gölünün hemen kıyısındaki caminin esas adı da Halilürrahman'dır. Niye Döşeme Camii diyorlar? Yanında taşlar döşeli idi; üzerine basarak geçerdik. Ötede yine Halilürrahman Medresesi var. Niye ikinci kata yapılmış? Su bastığı için?

Caminin bir minaresi var. İnsanlarımız bilmediği için kilise olduğunu söylüyorlar. Kilise değil; Eyyubî mimari şekli. Ayrıca kilisede Arapça yazı bulunmaz. Bu minarenin üzerinde Arapça kitabe vardır.
Tarihi yerlerin isimlerini bozuyorlar. Mesela Kale'nin eteğindeki Damlacık Mağarası'na, "Çift Mağara" adını verdiler. Oysa o mağaraya devamlı su damladığı için Damlacık Mağarası demişler. Niye değiştiriyorsunuz?

Beri gelelim. Mecmau'l-Bahr... İki bahrin (deniz) birleştiği yer. Halilürrahman ve Aynzeliha göllerinin birleşip aktığı yere bu adı vermişler. Urfalılar oraya "Mecmelbahr" diyor. Orada su açıktan akardı. Ortada bir kahve vardı. Orada kazılar yapılınca putlar da çıktı. Halilürrahman'ın kuzeyinden Selahaddin-i Eyyubî Camiine çıkarken mermerden bir heykel bulundu. Arkeologlar bu heykelin 12.000 yıllık olduğunu söylüyormuş. İnsan boyunda dünyanın en eski heykeliymiş. Şimdi Urfa müzesinde teşhir ediliyor.

Diğer taraftan devam edelim. Hasan Padişah Camii var. Bazıları "Hasan Paşa" diyor. Yanlış. Kim yapmış? Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan yapmış. Yani padişah… Fatih Sultan Mehmet Otlukbeli Savaşında onu yendi. Sonraki yıllarda büyük oğlu Osmanlı'ya sığınmış ve Fatih'in kızını almıştır.

M. Sarmış: Çocukluğunuzu orada bırakıp Eski Urfa'ya daldınız. Daha sonra oradan devam edersiniz, ama sizin biyografiniz yarım kalmasın. Sizi ilkokulda bırakmıştık. Oraya dönelim. Birinci sınıfta Atatürk İlkokulunda sizi Kadir Önen okuttu. İkinci sınıfta Cumhuriyet İlkokuluna geçtiniz. Diğer öğretmenlerinizi hatırlıyor musunuz?

Y. Demirkol: Güzide Teğmen vardı. Adanalı, ama nenesi Urfa Turanoğlullarından. Çok kaliteli bir hanımdı. Bir de Hasan Yetkin vardı. Hacı Kâmillerden.
M. Sarmış: Emin Önen'in babası Salih Bey hangi dönemde öğretmeniniz oldu?

Y. Demirkol: Lise son sınıfta öğretmenimiz oldu. Merih Gürsel isimli yabancı bir hanım öğretmenimiz vardı. Bir doktorla evlendi.

M. Sarmış: Biliyorsunuz ben Mehmet Akif İnan hakkında bir kitap yazdım: "Adanmış Hayat Mehmet Akif İnan". Sizi de onun vesilesiyle tanımıştım. Vefatından sonra Urfa'da yapılan anma programlarına katılan arkadaşları hep sizi arayıp bulur, sohbet ederdi. Siz de o programlara mutlaka katılırdınız. Çünkü onunla sınıf arkadaşlığınız var. Hangi okuldan arkadaşsınız?
Y. Demirkol: Orta birinci sınıftan…
M. Sarmış: Onun o dönemini hatırlıyor musunuz?
Y. Demirkol: Çocukluk işte! Pek bir şey hatırlamıyorum.

M. Sarmış: Okul hemen şu yanı başımızda Asfalt Yol'daki taş binada.
Y. Demirkol: Evet. O zaman ortaokul ve lise beraberdi. Toplam 350 öğrencisi vardı.
M. Sarmış: Okulu seviyor muydunuz? Dersleriniz nasıldı?
Y. Demirkol: Valla çok çalışkan değildim. Ama sosyal tarafım kuvvetliydi.
M. Sarmış: En çok hangi dersleri seviyordunuz?
Y. Demirkol: Edebiyat…
M. Sarmış: Daha o zamandan belli. Hangi yıl liseyi bitirdiniz?

Y. Demirkol: 1962.
M. Sarmış: Sonra?
Y. Demirkol: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap Fars Dili Filoloji Bölümü… Ona paralel olarak ayrıca pedagoji ve psikoloji dersleri de aldım.
M. Sarmış: O zaman sınav sistemi şimdiki gibi değil.
Y. Demirkol: Evet. İstanbul'a gidip sınava girdim. Şimdi liselerdeki yazılı gibi. Bir baktım, adım çıkmış.

M. Sarmış: Hocalarınızdan bahseder misiniz biraz?
Y. Demirkol: Biri Hellmut Ritter… Alman profesör. Şarkiyatçı. 1933 yılında İstanbul Üniversitesine gelmiş. Arap Fars Filolojisi Bölümünü kurmuş. İkinci Dünya Savaşı yıllarında da Türkiye'de kalmış. Almanya'ya gitmiş. 1950'lerin sonunda yine gelmiş, 1969'da ayrılmış. İlk talebelerinden biri Fuat Sezgin. Hellmut Ritter ona demiş ki "Günde kaç saat çalışıyorsun?" Fuat Sezgin "13-14 saat kadar" deyince; "Bu kadarla iyi bir âlim olamazsın. Artırman lazım." Bunun üzerine Fuat Sezgin günde 17 saat çalışmaya başlamış.

M. Sarmış: Fuat Sezgin ile hocalarınız aynı.
Y. Demirkol: Evet, o ilk, ben en son talebelerindenim. Fuat Sezgin'i 1960 İhtilalinden sonra üniversiteden attılar. "147'likler" vardır. Askeri yönetim 147 hocayı üniversiteden atmış. Fuat Sezgin de onlardan biri. Almanya'ya gitmeye karar vermiş. Gitmeden bir gün önce Galata Köprüsü'nün üstüne gidip bir saat kadar etrafı seyretmiş, düşünmüş. Sonradan demiş ki "O gün bu manzarayı bir daha görebileceğimi hiç sanmıyordum."

M. Sarmış: Peki, Arap Fars Dili Bölümünü nasıl seçtiniz?
Y. Demirkol: Öylesine, rastgele…
M. Sarmış: Dört yıl okudunuz. Arapçanız, Farsçanız nasıl?
Y. Demirkol: İdare eder.
M. Sarmış: Hâlâ eder mi?

Y. Demirkol: He, eder. Şöyle böyle… Yani çalışkan bir öğrenci değildim, ama sosyal tarafım her bakımdan iyiydi.
M. Sarmış: Peki, dersleriniz çok iyi değil, fakat sosyal bakımdan iyisiniz. Dört yıl boyunca İstanbul'da neler yaptınız?
Y. Demirkol: Yeşilay'a kaydoldum. İlmî konferansların hepsine giderdim. Mesela meşhur İslam tarihçisi Muhammed Hamidullah, amfide ders verirdi, gidip dinlerdim. 1908 doğumludur. Merve Kavakçı'nın annesi Gülseren Gülhan Kavakçı benim sınıf arkadaşım. Cumhurbaşkanının da İmam Hatip Lisesinden hocasıdır. Eşi Yusuf Ziya Kavakçı da arkadaşımızdır. Hem İstanbul Hukuk'u bitirmiştir hem Yüksek İslam Enstitüsünü… Profesördür. 1980'lerde Amerika'ya gitti. Orada "Kur'an Akademisi" adıyla İslami bir okul kurdu. O da Muhammed Hamidullah'ın talebesidir. Hamidullah Hoca ömrünün sonlarına doğru yeğeninin yanına Amerika'ya gitti. Şehrin adını şimdi hatırlayamıyorum. (Jacksonville. M. S.) 94 yaşında orada vefat etti. Yusuf Ziya Kavakçı vefalı adam. Ona sahip çıktı. Cenazesini yıkadı, namazını kıldırdı. Ama şimdiki insanlar anasına babasına bakmıyor.

M. Sarmış: Eyvallah!
Y. Demirkol: Gördüğüm en büyük İslam âlimi Muhammed Hamidullah hocadır. Bir de kitaplarına telif ücreti almazdı. 
M. Sarmış: Siz kendisi ile tanıştınız mı?
Y. Demirkol: Dediğim gibi konferanslarını dinledim. Bazı şeyler sordum ama beraber kalkıp oturmadık.

M. Sarmış: Peki, böyle sohbetlerine, konferanslarına katıldığınız, tanıştığınız veya tanıdığınız başka kimler var?

Y. Demirkol: Mesela Mehmet Akif'in arkadaşı Mahir İz… Prof. Dr. Ramazan Şeşen Arap Fars Dilinde sınıf arkadaşımdır. Birlikte aynı evde kaldık. Kendisine "Harran tarihini yaz." dedim. Yazdı. 1993'te Diyanet Vakfı bastı. Fuat Sezgin'le beraber çalıştılar. O Almanya'ya gittikten sonra da bağlantısını sürdürdü.  El yazma eserler ve belgeler konusunda kendisine yardımcı olmaya devam etti, bilgiler gönderdi. Tanıştığım başka bir isim Profesör Fikret Işıltan. "Urfa Bölgesi Tarihi" teziyle doçent olmuştur. 1987'de Urfa'ya gelip bir hafta kaldılar. Misafir ettik. Yine Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız… Ne bileyim, daha çok var.

Şimdi Millet Meclisi başkanı olan Numan Kurtulmuş'un eniştesi Prof. Dr. Mustafa Lütfi Bilge de sınıf arkadaşımdır. Diyanet'in İslam Ansiklopedisi'nin müelliflerindendir.

Ben kendi bölümümüz haricinde Türkoloji Bölümünden de bazı dersler aldım. Oradan sınıf arkadaşım olan iki ünlü isim daha var. Biri Alparslan Türkeş'in kızı Umay Türkeş. Orada ne kadar okudu bilmiyorum; naklini daha sonra Ankara Dil Tarih'e aldı. Diğer isim de Cemil Meriç 'in kızı Ümit Meriç. O da Türkoloji'yi bitirdikten sonra Sosyoloji Bölümüne girdi. O alanda profesör oldu.